Rami Kütüphanesi, restorasyonu kadar tarihi serüveniyle de merak konusu oldu

Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yüksel Çelik, kışlanın tarihine ilişkin AA muhabirine yaptığı açıklamada, Rami’nin, İstanbul’un fethinden hemen sonra Osmanlı’nın yerleştiği Eyüp’ün alt iskan birimlerinden biri olduğunu söyledi.

Kışlanın bulunduğu arazinin, geçmişte sadrazam Rami Mehmed Paşa’nın çiftliği olduğuna işaret eden Çelik, siyasi nedenlerle el konulan çiftliğin, Damat İbrahim Paşa’nın damadı Kethüda Mehmed Paşa tarafından satın alındığını aktardı.

Çelik, bir süre sonra padişah mülkü statüsüne geçirilen yapının, 1760’lı yıllarda ise III. Mustafa’nın kızları Hibetullah ve Şah sultanlara verildiğini kaydetti.

Bir nevi yazlık gibi kullanılan geniş arazilerin bulunduğu alanın “Rami Paşa Çiftliği” olarak anılmaya devam ettiğini belirten Çelik, şu bilgileri verdi:

“Çiftlik arazisi çevresinde askeri yapılaşmanın ilk adımları II. Mustafa devrine kadar götürülebilir. Bu yapılar kışla hüviyetinden çok, Rumeli istikametine doğru sefere çıkacak ordunun ihtiyaçlarını karşılayacak lojistik destek ve hizmet birimleriyle birtakım ahırlardan ibaretti. 1826’da, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırıldığı ‘Vak’a-i Hayriyye’ sonrasında kurulan, Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusu için acilen kışla yapılarına ihtiyaç duyulunca, Rami Çiftliği arazisinin tamamına değil sadece bir bölümüne modern eğitimli askeri birlikler için kışla inşa edilmesi yönünde karar alınmış ve çiftlikten askeri üsse dönüşme süreci başlamıştır.”

“Kışla 2 yılda inşa edildi”

Prof. Dr. Çelik, dönemin şartları dolayısıyla çağdaş eğitimli askeri birlikler için yeni kışlaların inşasının en acil gündem başlıklarından biri haline geldiğini vurgulayarak, “Bugünkü kışla yapısı temmuz 1826 ile şubat 1828 arasında büyük ölçüde tamamlanmıştır. Ancak kışlanın müştemilatı, talim sahasının düzenlenmesi, ek hizmet birimlerinin tamamlanması, aynı yılın yaz aylarını bulacaktır. Yani kabaca söylersek Rami Kışlası 2 yıllık bir süreçte inşa edilmiştir ve oldukça hummalı bir çalışma sonucunda tamamlanabilmiştir. Çünkü bugün bile devasa bir ölçekten bahsediyoruz yapı olarak. O dönem de mevcut teknoloji ve imkanlar çerçevesinde son derece büyük bir yapı. Hızla tamamlanmış diyebiliriz.” ifadelerini kullandı.

Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının ardından, Sultan II. Mahmud’un güvenlik endişesiyle 1828-1830’da, kışlayı karargah olarak kullandığını kaydeden Çelik, devletin sivil, askeri ve bürokratik tüm işlerini Rami Kışlası’ndan idare ettiğini aktardı.

Yüksel Çelik, tarihi süreçte kışlanın çeşitli amaçlarla kullanıldığının altını çizerek, şöyle konuştu:

“Fransız askerleri, 1853-1856 yıllarındaki Kırım Savaşı boyunca Rami Kışlası’nı kullandı. Sonra özellikle II. Abdülhamit döneminde, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda, Rusların başkent İstanbul’u tehdit etmesi üzerine, kışla etrafındaki metris ve tabyalar önemli bir direnç noktası olarak mütalaa edildiğinden tahkim edilmiştir. Hatta Sultan’ın, bu bölgeye bu sebeple özel olarak bir iskan politikası geliştirdiğini de söylemeliyiz.”

“Kışla, 143 yıl fiilen askeri amaçlarla kullanıldı”

Cumhuriyet döneminde de kışlanın önemini koruduğunu kaydeden Çelik, “Milli Mücadele esnasında Rami Kışlası’nın önemli bir misyonu vardır. Osmanlı döneminden buradaki cephanenin İstanbul dışına, Anadolu’ya kaçırılması için çok ciddi teşebbüsler vardır. İstanbul işgal edildiğinde, Fransızlar, Rami Kışlası’nı ele geçirecek ve burayı 4 yıldan fazla süre kullanacak, bu esnada kışlaya büyük zarar verecektir. Özellikle cami kısmını, Sultan Mahmud’un hayratındandır, cephanelik olarak kullandıklarından onların iddiasına göre kaza ile çıkan bir yangın sonrasında infilak ettirip mahvedecek, imha edeceklerdir. Kışlanın kalan kısımları cumhuriyet döneminde yeniden elden geçirilerek 1971’e kadar fiilen askeri amaçla kullanılmıştır.” dedi.

Çelik, 1828-1971’de, 143 yıl fiilen kışla ve diğer askeri amaçlarla kullanılan yapının, sonrasında mülki idareye devredildiğini söyledi.

Kışlada kurulmak istenilen emniyet sitesi projesine de değinen Çelik, Anıtlar Yüksek Kurulunun, tarihi eserin farklı amaçlar için kullanımını uygun bulmaması nedeniyle projenin hayata geçirilemediğini vurguladı.

Yüksel Çelik, yapının bir dönem Sirkeci ve Eminönü’ndeki kuru gıda toptancılarına geçici mekan olarak tahsis edildiğini aktararak, şunları dile getirdi:

“Çok isabetsiz bir kararla burası gıda toptancılarına, esnafa veriliyor. 1985’ten itibaren bu gündemdedir ve yavaş yavaş esnaf buraya taşınıp kullanmaya başlıyor. Tabii tarih bilinci ve şuuru olmadığı için, orayı sadece bir mekan olarak görüyorlar. Zamanla kışla içerisinde büyük bir tahribatla şartname, sözleşme maddelerine de uymayarak kışlayı adeta işgal ve tahrip ediyorlar. Depo ve satış merkezi olarak kullanılıyor. Bu arada talim meydanı da aynı şekilde çok ciddi bir şekilde tahrip ediliyor, futbol sahası ve otopark olarak kullanılıyor.”

“Başarılı bir restorasyon”


İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti faaliyetleri kapsamında tarihi yapıların yeniden gündeme geldiğini kaydeden Çelik, bu kapsamda kışlanın restore edilerek kullanıma açılması konusunda projeler geliştirildiğini, daha sonra restore edilen yapının kütüphane olarak İstanbul halkının ve akademik camianın kullanımına sunulduğunu sözlerine ekledi.

Restorasyon sürecinin başarıyla tamamlandığının altını çizen Çelik, şöyle devam etti:

“Benim dışarıdan gördüğüm kadarıyla başarılı bir restorasyon. Yapı kaybolmamış. Genel manada bu tarz restorasyonlar çok sorunlu işlerdir. Avlusuna devasa bir bina yapmak ve bunu özellikle cam giydirme usulüyle yapıp tarihsel yapıyı tamamen gölgede bırakmak, hatta bazı restorasyonlarda görünmez hale getirmek şeklinde bir takım tuhaf uygulamalar var. Burada öyle değil. Kışlanın geçmişte gündelik talimler ve eğitimler için kullanılan iç avlusu çok başarılı bir şekilde kullanılmış. Kışla, ana aksını kesmeyecek ve tarihsel yapıyı gölgelemeyecek şekilde yeni yapıların yerin altına olabildiğince gömülerek ve çok farklı bir konseptte inşa edilerek, başarıyla tarihsel yapının görünürlüğü korunmuş.”

Prof. Dr. Çelik, Rami Kütüphanesi’nin restorasyon sürecine ve kullanıma açılan mekanlara ilişkin, “Restorasyon oldukça başarılı, iç mekanda kullanılan bütün mefruşat unsurları kitaplıklar ve diğer malzemeler olması gerektiği gibi yani kışlanın tarihsel kimliğini gölgede bırakmayacak, aşırı frapan olmayan tonlarda ve renklerde tercih edilmiş görünüyor. Ayrıca bir kitap şifahanesinin bulunması güzel bir uygulama. Yazma eserler için ayrı bir bölüm bulunması yine öyle. İhtisas kütüphaneleri, sesli kütüphaneler, Atatürk kütüphanesi var.” diye konuştu.

Çocuk, yaşlı, genç, akademisyen, her kesimden okuyucunun ihtiyacının gözetildiğine ve teknolojinin çok iyi kullanıldığına vurgu yapan Çelik, ayrıca yapı içinde bir
 müze oluşturulduğuna dikkati çekti.

Yüksel Çelik, toplantılar, sunumlar ve sergiler gibi birçok alanda faaliyete imkan verecek alanlarıyla yapının bir kültür kompleksi olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Rami Kışlası gibi büyük yapıların, kültür sanat merkezlerinin çevreye de büyük etkisi olur. Çünkü burası esas itibariyle 1950’lerden itibaren çarpık kentleşmeye maruz kalmış, iş merkezlerinin yoğun bulunduğu bir bölge. Bu bölgenin kaderinin olumlu anlamda değişmesi bakımından böyle devasa bir kütüphanenin, kültür, sanat merkezinin buraya konumlandırılması, İstanbulluların hizmetine sunulması bence büyük bir hizmettir. Her şeyden önce buraya gelecek insan tipolojisi değişecektir. Çevredeki imalathanelerin yerini umuyorum ki zamanla kitapçılar, sanat atölyeleri, kültür merkezleri gibi unsurlar alacaktır. Dolayısıyla kent morfolojisi değişirken beraberinde insan tipolojisi de değişecektir.”

“Uzun vadede Avrupa’nın sayılı kütüphanelerinden biri olacak”

Çelik, gençlere bilim, kültür ve sanatla meşgul olmaları, kötü alışkanlıklardan uzak durmalarının tavsiye edildiğini fakat onlara mekanlar tahsis etmekte zorlanıldığını ifade ederek, “Kitapla, bilgiyle mücehhez ve tüm dünyayla entegre, rekabetçi bir nesil yetiştirmek için bu mekanların sayısını çoğaltmamız gerekiyor. Genellikle Avrupa’da gördüğümüz, ortası geniş avlulu muazzam şekilde peyzaj düzenlemeleri yapılmış yani çalışmaya ara verip dışarıya çıktığınızda nefes alıp, dinlenebileceğiniz mekanlar oluşturulması gerçekten büyük hizmet. Bizim çocukluğumuz ve gençliğimizde pek de görmediğimiz şeylerdi ama artık bunlar mümkün. Dolayısıyla gençliğe istikamet gösterirken aynı zamanda altyapıyı oluşturacak kurumları da artık devlet hizmete sunuyor. Geriye pek mazeret kalmıyor.” değerlendirmesinde bulundu.

Yapının uzun vadede Avrupa’nın sayılı kütüphanelerinden biri olacağının altını çizen Çelik, “Şu anda çok yoğun bir şekilde buralara hem güncel kitaplar hem de tarihi değeri olan yazma eserler ve süreli yayınlar aktarılıyor. Teknik imkanlar da son derece yeterli olduğu için, bilgiye ulaşma konusundaki tüm sorunlar çözümlenmiş gibi görünüyor. O yüzden devletin bu hizmetini ben gerçekten son zamanlarda eğitim ve kültür hayatımıza yapılmış en büyük yatırımlardan biri olarak görüyorum.” diye konuştu.

Yüksel Çelik, Rami Kışlası’nın tarihini kaleme aldı

Prof. Dr. Yüksel Çelik, VakıfBank Kültür Yayınları’ndan (VBKY) çıkan “Rami Kışlası: II. Mahmud Devrinde Aydın-Despotik Modernleşmenin Karargahı” adlı kitabı kaleme aldı. Kışlanın tarihinin okurların istifadesine sunulduğu eserde, “XIX. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu”, “Doğuda ve Batıda İlk Kışla Yapıları”, “İstanbul’da Modern Kışla Yapılarının Teşekkül Süreci”, “Rami Çiftlik-i Hümayunu Kışlağı” ve “Kırım Savaşı’ndan Günümüze Rami Kışlası” başlıkları altında 5 bölüm yer alıyor.

Osmanlı arşiv belgeleri ve dönem kaynakları ışığında kaleme alınan eser, kışlaya dair sosyal, kültürel ve tarihi bağları, mimarlık tarihi literatürü çerçevesinde işlerken, kışlanın inşası, geçirdiği onarımlar, modernleşme sürecinde ifade ettiği politik-ideolojik anlam, askeri eğitim tarihi açısından önemi ve kışla etrafında zamanla oluşan yerleşim konularına odaklanıyor.

Anadolu Ajansı. Referans bağlantısı here.