Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 24 Şubat’taki talimatıyla başlayan ve 10 ayı aşkın süredir devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa ülkelerinin birçok konuda karar alma süreçlerini de önemli ölçüde etkiledi.
Daha çok Rusya’ya uygulanacak yaptırımlarla ilgili görüş ayrılıkları yaşayan Avrupa ülkelerinden Litvanya, Letonya, Estonya ve Polonya, bu konuda diğer ülkelerden farklı görüş paylaştı.
Sert ve uzun yaptırımlar isteyen bu ülkeler, uygulanacak politikalarda da güçlü ekonomiye sahip Avrupa Birliği (AB) ülkelerine kıyasla kendi ekonomilerinin zarar görmesini istemediklerini ifade etti.
Ukrayna’ya yapılacak son yardım paketine de karşı olan ülkelerden öne çıkan ikisi Macaristan ve Polonya oldu. İki ülke de son ana kadar kendi ekonomilerini düşünerek karşı çıkıp veto hakkını kullanacaklarını belirtti.
Macaristan, Ukrayna’ya yönelik yeni bir AB mali yardım paketinin onaylanmasını engelledi. Toplamda 18 milyar dolar olarak hazırlanan bu pakete karşı çıkan ülkeye yanıt Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Valdis Dombrovskis’den geldi.
Dombrovskis, “Ukrayna, savaş halindeki bir ülke, desteğimize şiddetle ihtiyacı var ve bir üye devletin bu AB mali desteğini geciktirmesine ve rayından çıkarmasına izin veremeyiz.” ifadesini kullandı.
Macaristan, yolsuzluk, kamu alımlarındaki usulsüzlükler ve hükümet yetkililerinin eylemlerini ele alması amaçlanan bir dizi reformu tamamlayamadığı için AB bütçesinden kendisine ayrılan 7,5 milyar avroluk payı alamıyordu. Ancak AB’nin bu konuda Macaristan lehine adım atmasının ardından ülke, Ukrayna’ya yardım vetosunu kaldırdı.
Asgari bir küresel kurumlar vergisinin getirilmesine yönelik Polonya vetosu da son yardım paketinin kabul edilmesini tehdit etti ancak Ukrayna’nın sadık bir destekçisi olan Varşova sonunda itirazını kaldırdı.
Enerji krizi halktan tepkilerin artmasına neden oldu
Ukrayna’daki savaşın başlamasının ardından Rusya’nın boru hatları üzerinden Avrupa’ya doğal gaz sevkiyatları hızla azalmaya başladı.
Litvanya, Polonya gibi ülkeler farklı ülkelerden doğal gaz almayı düşünürken, Rusya’nın enerji sepetinde çok yüksek paya sahip olduğu ülkeler de sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alternatifini değerlendirmeye başladı.
Avrupa’ya Rus gazı sevkiyatlarında kullanılan ana hatlardan Kuzey Akım boru hattında faaliyetler gerekli bakımların yapılamadığı gerekçesiyle ağustos sonunda dururken, inşaatı tamamlanan Kuzey Akım 2 hattı ise Ukrayna’daki savaş nedeniyle faaliyete alınmamıştı. Her iki hatta da 26 Eylül’de patlamalar yaşanmış, doğal gaz sızıntıları meydana gelmişti.
Gazprom’un Avrupa’ya doğal gaz sevkiyatında kritik role sahip bir başka boru hattı olan Yamal-Avrupa yaptırımlar nedeniyle atıl duruma düşerken, şirketin, Ukrayna’nın “Sohranovka” adlı doğal gaz dağıtım noktasından akışı da 10 Mayıs’ta durmuştu.
Avrupa, Ukrayna savaşı nedeniyle kapsamlı yaptırımlarla Rusya’yı ekonomik anlamda zor duruma düşürürken, Kremlin yönetiminin karşı adımlar atması Batılı ülkelerdeki enerji krizini daha da derinleştirdi.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in 23 Mart’ta duyurduğu “rubleyle ödeme sistemine” göre, Rus gazı alan ülkelerin, Gazprombank’tan hesap açmaları, ödemeleri bu bankaya yapmalarının ardından söz konusu fonların Moskova Borsası’nda rubleye çevrilmesi gerekiyordu.
Avrupa’nın 2021 itibarıyla ana doğal gaz tedarikçisi konumundaki Gazprom, nisan sonunda ödemelerini rubleyle gerçekleştirmedikleri gerekçesiyle Polonya ve Bulgaristan’a gaz akışını durdurmuştu.
Gazprom, bu iki ülkenin ardından söz konusu ödeme sistemine uymadıkları gerekçesiyle Finlandiya, Hollanda, Danimarka, Letonya ve Almanya’ya tedarik sağlayan bazı enerji şirketlerine yönelik sevkiyatı da durdurdu.
Rusya’dan doğal gaz tedarikinin azalması Avrupa’da doğal gaz fiyatlarının da rekor seviyelere ulaşmasına neden olmuştu. Fiyatlarda yaşanan artış zaten zor durumda olan tüketicileri daha da zora sokarken, bazı sektörlerin üretiminin sekteye uğramasına yol açtı.
Petrol
Ekimde kabul edilen ve Rusya’nın petrol satışına tavan fiyat getirilmesini içeren 8’inci yaptırım paketi kapsamında, Rusya’dan ham petrol ve ürünlerinin deniz yoluyla üçüncü ülkelere taşınmasına ilave kısıtlamalar getirildi.
AB’nin Rus ham petrol alımlarındaki kayıplar ağırlıklı olarak Suudi Arabistan ve Irak başta olmak üzere Orta Doğu ülkelerinden yapılan ithalatla telafi edilirken, batı Afrika ülkeleri Norveç, Brezilya ve Guyana’dan da petrol tedarik edildi.
Ekimde, AB ülkelerinin Rusya’dan ithal ettiği günlük 2,5 milyon varil ham petrol ve ürünlerinin 700 bin varili boru hattı aracılığıyla sağlandı.
Yaklaşık 5 bin 500 kilometre uzunluğuyla dünyanın en büyük ham petrol hatlarından biri olan Druzhba petrol boru hattı, AB-Rusya petrol ticaretinde Rus petrolünün önemli çıkış noktalarından biri olarak biliniyor.
Orta ve Doğu Avrupa’da denize kıyısı olmayan rafinerilere petrol sağlayan hat, kuzeyde Belarus üzerinden geçerek Polonya ve Almanya’ya, güney tarafında da Ukrayna’dan geçerek Macaristan, Slovakya ve Çekya’ya kadar uzanıyor.
Rus petrolü, deniz yoluyla ise Baltık Denizi’ndeki Primorsk ve Ust-Luga ile Karadeniz’deki Novorossiysk limanlarından Hollanda, İtalya, Fransa, İspanya ve Portekiz’deki farklı limanlara gönderiliyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından 27 Aralık’ta imzalanan kararnameyle Rus petrolüne tavan fiyat uygulamasına katılanlara petrol ve ürünü satışı yasaklandı.
Kışın başladığı ve enerji krizinin derinleştiği de göz önünde bulundurulunca Avrupa’da da halktan tepkiler gelmeye başladı.
Avusturya’da aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi, yaşanan enerji krizi ve hayat pahalılığı nedeniyle hükümete tepki göstererek, yaptırımları uygulamak suretiyle tarafsızlık ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürdü. Parti, buna son verilmesi yönünde iktidara baskı uyguladı.
Doğrudan Rusya’yı destekleyemeyen aşırı sağcılar, böylelikle tarafsızlık ilkesi üzerinden hem hükümeti hem de AB’yi eleştirdi.
AB Dönem Başkanlığını yürüten Çekya’da savaşın başlamasından bu yana muhalefetteki aşırı sağcı partilerin desteğiyle düzenlenen gösterilerde, 70 binin üzerinde Çekyalı, enerji fiyatlarındaki artış ve hayat pahalılığı nedeniyle “Rus bayraklarıyla” iktidarı protesto etti.
Art arda düzenlenen gösterilerde, protestocular, Moskova’ya yönelik yaptırımların uygulamasına tepki göstererek, ülkenin savaşta taraf olmaması ve Kremlin’le özel enerji anlaşması yapmasını talep etti.
Ekonomi
Rusya-Ukrayna Savaşı, Moskova ile batı ülkeleri arasındaki ticari ilişkilerin de tahribatına yol açarken, savaşın başında batılı ülkelerin “Rusya ile ekonomik ilişkileri askıya alma” yönündeki düşünceleri tam olarak karşılık bulmadı.
AB ülkeleri, farklı alanlarda Rusya ile ekonomik ilişkilerini minimum düzeyde de olsa sürdürürken, bu durum ülkeler arası soruna dönüştü.
Her ne kadar Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire, 1 Mart’ta yaptığı açıklamada, “Rusya’ya topyekun ekonomik ve mali savaş açacağız” ifadelerini kullansa da Fransa’nın Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan sonra Rusya’ya yönelik yaptırımlara rağmen bu ülkeden 2021’dekine kıyasla 3 kat fazla uranyum satın aldığı ortaya çıktı.
Fransa, 2022’nin ilk 9 ayında Rusya’dan 345 milyon avro değerinde 290 ton uranyum satın aldı.
Avrupa ülkelerinin Rusya’yı hedef alan ambargolarına rağmen Fransa’nın bu ülkeden perde arkasında uranyum satın almasının nedeni, Rus uranyumunun daha ucuza tedarik edilmesi olarak gösteriliyor.
Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm, 8 Mart’ta yaptığı açıklamada, “AB’deki, Rusya’dan petrol, gaz ve kömür ithalatının yasaklanması konusundaki tartışmaları ateşle oynamak” olarak değerlendirdi.
Moskova’ya karşı enerji ambargosunun sanayide değer oluşturma, tedarik zincirleri ve arz güvenliği üzerindeki sonuçlarının dramatik olabileceği konusunda uyaran Russwurm, “Bu enerji ithalatını bir gecede değiştirmek imkansız. Almanya’da kullanılan ham petrolün yaklaşık üçte biri ve doğal gazın yarısından fazlası şu anda Rusya’dan geliyor.” yorumunu yaptı.
Rusya ile uzun yıllardır birçok alanda ekonomik ilişkiye sahip olan Kıbrıs Rum kesimi, AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına katılsa da sıcak bakmıyor.
Özellikle hava sahasının Rusya’ya kapatılması nedeniyle Rus turistlerin, Kıbrıs Rum kesimine gelememesi ve Rum limanlarının Rus gemilerine kapatılması, Rum otoritelerini en çok rahatsız eden konuların başında geliyor.
Rus turistlerin, Rum kesimi yerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Türkiye’yi tercih etmesi de Rumları endişelendiriyor.
Rum kesiminin, uygulanan ambargoların Rusya’yı durduramaması ve bunlardan maksimum düzeyde olumsuz etkilenmelerinden rahatsızlık duyduğu biliniyor.
Avrupa ülkeleri, savaş ilerleyince “karamsar tablo” çizmeye başladı
Kovid-19 sonrası dünyada yaşanan küresel kriz, enflasyonun artması ve savaşın da etkisiyle bu yükün ülkeler üzerinde artması, Avrupa ülkelerini söylem değişikliğine itti.
Savaşın başlangıcında Ukrayna’nın her koşuldu yanında olduklarını belirten AB ülkeleri, savaşın mali yükünün artmasıyla bunu halkına hissettirmeye başladı.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 24 Ağustos’taki açıklamasında, “bolluk devri ve pervasızlığın sona erdiğini” belirterek, bunlara karşı hükümete birlik olma çağrısında bulundu.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, 11 Ekim’de yaptığı açıklamada, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın sadece Ukrayna için değil tüm dünya için sonuçları olduğunu söyledi. Bunun her gün görüldüğünü ifade eden Scholz, “Bunun (savaşın) sadece Ukrayna için değil tüm dünya için, Avrupa ve ülkemiz için de sonuçları olduğunu tespit ettik. Bu sonuçlar da açık bir şekilde görülüyor.” diye konuştu.
Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan ötürü ülkesini zor yılların beklediği uyarısında bulundu.
Steinmeier, 28 Ekim’de yaptığı açıklamada, “Birbirimizi bağlayan her şeyi güçlendirin” başlığıyla yaptığı halka sesleniş konuşmasında, Rusya’nın Ukrayna’da savaş açtığı 24 Şubat tarihinin bir dönüm noktası olduğunu ve savaşın, Almanya’yı da güvensizliğe sürüklediğini ifade etti.
AB ülkeleri birbirlerini suçladı
Bir yıla yakındır devam eden Ukrayna-Rusya Savaşı nedeniyle ülkelerin bazı dönemlerde farklı alanlardaki tutumları değişirken, bu durum, AB ülkelerinin birbirlerine yönelik sert ve suçlayıcı açıklamalarını da beraberinde getirdi.
Eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan önceki tutumları konusunda Fransa, Almanya ve İtalya’yı sert bir dille eleştirdi.
Johnson, 23 Kasım’da CNN Portekiz’e yaptığı açıklamada, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda AB ülkelerinin, Ukrayna’nın arkasında durduğunu, hala destek verdiğini ancak savaştan önce durumun böyle olmadığını savundu.
Batılı ülkelerin Ukrayna-Rusya gerilimine tepkileri konusunda Fransa’ya savaş ihtimalini “son ana kadar kabullenmeme” eleştirisi getiren Johnson, Alman hükümetini de başlangıçta “ekonomik nedenlerle uzun bir çatışma yerine, Ukrayna ordusunun hızlı yenilgisini desteklemekle” suçladı.
Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit, Johnson’un, Almanya hükümetini başlangıçta “Ukrayna ordusunun hızlı yenilgisini desteklemekle” suçlamasını “tamamen saçmalık” olarak nitelendirdi.
Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki, 12 Eylül’de yaptığı açıklamada, Berlin yönetiminin, Rusya-Ukrayna Savaşı konusundaki tutumunu eleştirerek, Ukrayna’nın savunma konusunda Almanya’ya bağımlı olması halinde “var olamayacağını” öne sürdü.
Morawiecki, Alman Der Spiegel dergisine verdiği mülakatta, “Avrupa’ya büyük zarar veren enerji politikalarına karşı Berlin’in eylemsizliğinin, Almanya ile ittifakın değerini ciddi bir şekilde sorgulattığını” ifade etti.
Polonya’nın, Ukrayna’nın en güçlü destekçileri arasında yer aldığını, buna karşın Almanya’nın tutumunun “büyük hayal kırıklığı yarattığını” belirten Morawiecki, şunları kaydetti:
“Berlin, Polonya’nın Rus enerjisine, özellikle de Kuzey Akım 1 ve 2 hatlarına bağımlılık konusunda uzun süredir yaptığı uyarıları görmezden geldi. Ukrayna, savunma konusunda Almanya’ya bağımlı olması halinde var olamayacaktır. Almanlar, Moskova’ya karşı her zaman çok uzlaşmacı oldu, Rusya’ya boyun eğdi. Ancak biz, Rusya’ya yönelik tüm uyarılarımızda haklıydık. Şimdi sesimizin eskisinden çok daha fazla duyulduğu aşikar.”
Orban, Avrupa’yı “dört lastiği patlamış arabaya” benzetti
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın kendi savaşları olmadığını, Macaristan’ın NATO üyesi olduğunu ve Rusya’nın kendisinden çok daha güçlü olan NATO’ya hiçbir zaman saldırmayacağını söyledi.
Orban, 12 Eylül’de Romanya’da katıldığı bir etkinlikte yaptığı konuşmada, Rusya’nın Ukrayna’nın NATO üyesi yapılmaması gibi açık güvenlik taleplerinde bulunduğunu hatırlatarak, eski ABD Başkanı Donald Trump ve eski Almanya Başbakanı Angela Merkel görevlerine devam etmiş olsalardı savaşın hiç başlamamış olacağını savundu.
AB ülkelerinden Ukrayna’ya “Rusya’ya taviz ver” teklifi
Ukrayna Devlet Başkanlığı Ofisi Danışmanı Mihail Podolyak ise 18 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, Macron’un dışında AB’den bazı siyasetçilerin de Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e “Rusya’ya tavizler vermesini” teklif ettiğini öne sürdü.
Podolyak, “Genel olarak sadece Macron’un değil Avrupa siyasi camiasından bazı kişilerin de bu açıklamaları biraz tuhaf. Ukrayna toplumunun, bu tür talepleri hiçbir şekilde desteklemeyeceği açık.” dedi.