Dışişleri Bakanı Başdanışmanı ve Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) Başkanı Dr. Nuh Yılmaz, İsrail-Filistin çatışmasının bölgenin güvenliğine ve Türkiye’nin çıkarlarına zarar verdiğini belirterek, “Garantörlük, bölgesel ülkelerin Filistin Devleti’nin kendisini gerçek ve somut bir devlet olarak kurmasına yardımcı olmasını sağlayabilir. (Garantörlük) Diğer tarafa da hem İsrail’in hem Filistin’in güvenliğini sağlamak için, İsrail’i görüşmeyi sürdürmeye ikna edebilir.” dedi.
SAM tarafından, “Filistin-İsrail Çatışması ve Garantörlük Modeli” konulu panel, Dışişleri Bakanlığı Arşiv binasında düzenlendi.
Panele, Yılmaz, KKTC Cumhurbaşkanlığı Özel Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Prof. Dr. Yücel Acer, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinden Prof. Dr. Muhittin Ataman, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Dr. Şahin Eray Kırdım ve çok sayıda davetli katıldı.
Yılmaz, Türkiye’nin son 2,5 yıldır İsrail ile diplomatik ilişkilerin normalleşmesi için çalıştığını, uzun bir yol kat ettiğini ve pek çok şeyin de müzakere edildiğini söyledi.
İsrail Başbakanı’nın Türkiye’yi ziyaret etmek üzere olduğunu aktaran Yılmaz, “Aniden bir çatışma başladı ve 2,5 yıllık tüm sıkı çalışma ve emek yok oldu. Bence bu, bu soruna gerçekten bir çözüm bulmanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Son 2 yılda yaşadığımız şey tam da bu.” dedi.
Yılmaz, mevcut sorundan dolayı uluslararası enerji krizine bir çözüm bulunamadığına dikkati çekerek, bazı ticaret yolu projeleri ve barış konusunda uzlaşmaya varılması konusunda da zorluklar yaşandığını dillendirdi.
Sorunlara karşı bir çözüm yolu bulunduğunda, aniden bir sorunun, bir çatışmanın yaşandığını belirten Yılmaz, bundan dolayı sıfırdan başladıklarını, bu sorunu daha yapısal bir bakış açısıyla ele almanın daha iyi olacağına karar verdiklerini söyledi.
Yılmaz, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın konuya çeşitli kereler değindiğini anımsatarak şöyle devam etti:
“Çatışmanın doğasına baktığımızda, herkesin 1967 konusunda hemfikir olduğunu görüyoruz. İsraillilere sorduğumuzda ‘tamam’ diyor, Filistinlilere sorduğumuzda ‘tamam’ diyor. 1967’yi reddeden tek taraf Hamas’tı ama 2017’de onlar da 1967’ye ‘tamam’ dedi. Yani hepimiz bu konu üzerinde hemfikiriz ama maalesef kimse ilerlemiyor. Bu soruna bir çözüm bulunamıyor ve herkesin üzerinde anlaştığı bir şeyi gerçekten başaramıyoruz. Bu nedenle sorunun temel nedeni bir şey üzerinde anlaşmak değil, üzerinde anlaştığımız şeyi nasıl uygulayacağımızdır. İşte bizim ana sorumuz buydu.”
Dışişleri Bakanı Fidan’ın gündeme getirdiği “garantörlük sistemi”ne değinen Yılmaz, bunun çözüm olabileceğini düşündüklerini belirterek, şunları kaydetti:
“Bu bizim vaadimiz ya da bu sorunu çözme yolumuz. Bu bir proje değil. Bu somut bir şey değil. Uygulamaya geçilmesini engelleyen sorunlar hakkında bir tartışma açmaya çalışıyoruz.”
“Garantörlük, Filistin’in gerçek bir devlet olarak var olmasına yardımcı olabilir”
Yılmaz, çatışmanın bölgenin güvenliğine ve Türkiye’nin çıkarlarına zarar verdiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Bölgede kalıcı bir çözüme ihtiyacımız var. Bu kalıcı çözüm için ne türde bir mekanizmanın çalışabileceğinin arayışı içerisindeyiz. Garantörlük bizim teklifimiz. İşe yarayıp yaramadığını göreceğiz.
Bu savaş eninde sonunda bitecek. Biz bu savaşı, bu konuyla ilgili son savaş haline getirmek zorundayız. Şu anki sorunun temel sebebi, İsrail’i bu meselede, imzaladıkları anlaşmaya uymaya zorlayacak bir ülke veya taraf olmamasıdır. Bu yüzden, garantörlük bölgesel ülkelerin Filistin Devleti’nin kendisini gerçek ve somut bir devlet olarak kurmasına yardımcı olmasını sağlayabilir. (Garantörlük) Diğer tarafa da hem İsrail’in hem Filistin’in güvenliğini sağlamak için İsrail’i görüşmeyi sürdürmeye ikna edebilir.”
“Bazen iki ya da daha fazla devlet arasındaki ateşkes ya da barış anlaşmasını korumak gerekebilir”
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yücel Acer, garantör sisteminin uygulanma zamanları ve alanlarında, devlet ya da devletlerin kısmi statülerinin bazen de azınlıkların haklarının başka devlet ya da devletler tarafından korunmasının söz konusu olabileceğini belirterek, “Bazen iki ya da daha fazla devlet arasındaki ateşkes ya da barış anlaşmasını korumak gerekebilir.” dedi.
Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) tarafından, “Filistin-İsrail Çatışması ve Garantörlük Modeli” konulu panel, Dışişleri Bakanlığı Arşiv binasında düzenlendi.
Panele, Dışişleri Bakanı Başdanışmanı ve SAM Başkanı Dr. Nuh Yılmaz, KKTC Cumhurbaşkanlığı Özel Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Prof. Dr. Yücel Acer, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinden Prof. Dr. Muhittin Ataman, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Dr. Öğr. Üyesi Şahin Eray Kırdım ve davetliler katıldı.
Prof. Dr. Acer, yaptığı konuşmada, garantör sisteminin uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkilerdeki önemine değinerek, “Uluslararası hukuk sadece devletlerin sorumluluklarını ve haklarını düzenler ve uluslararası hukuk kuralları devletlerin kendileri tarafından oluşturulur ve yine kendileri tarafından uygulanır.” dedi.
Uluslararası hukukta hala etkili bir yaptırım sistemi bulunmadığını belirten Acer, “Bence şu ana kadar yalnızca (Birleşmiş Milletler) Güvenlik Konseyini kurmayı başardık. Bu da bir başarıdır ama biliyorsunuz ki pratikte işe yaradığını hiç görmedik.” ifadelerini kullandı.
Rusya-Ukrayna savaşı sırasında Güvenlik Konseyinin savaşı durdurmak için harekete geçmediğini vurgulayan Acer, 26 Ekim’de Konseyde görüşülen İsrail-Filistin karar tasarılarının ABD ve Rusya tarafından karşılıklı reddedildiğini hatırlattı.
Acer, şöyle devam etti:
“Garantör sistemi dediğimizde kast ettiğimiz bir başka devletin ya da devletlerin bir konuya iki olası nedenle müdahale etmesidir. Bunlardan ilki mevcut statüyü korumaktır. Diğeri ise devletlerin mevcut uluslararası anlaşmazlıkları veya sorunları çözmek için ihtiyaç duyulan süreci başlatmak ve desteklemek için müdahale etmesidir.”
Garantör sisteminin uygulanma zamanları ve alanlarına değinen Acer, devlet ya da devletlerin kısmi statülerinin bazen de azınlıkların haklarının başka devlet ya da devletler tarafından korunmasının söz konusu olabileceğini aktardı.
“Bazen iki ya da daha fazla devlet arasındaki ateşkes ya da barış anlaşmasını korumak gerekebilir.” diyen Acer, garantör sisteminin, devletler arasında var olan anlaşmazlığı çözmeyi amaçladığını, bu sistemin savaşın bir süre durdurulmasını ve anlaşmazlıkları çözmek için bir tartışma ortamı yaratmayı mümkün kıldığını kaydetti.
Acer, garantör sisteminin savaşlardan sonra yapılan barış anlaşmalarının güvence altına almak için kullanıldığını söyledi.
Ukrayna-Rusya savaşında sırasında Türkiye ve Birleşmiş Milletler garantörlüğünde imzalanan Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nın yakın dönemdeki iyi bir garantör sistemi örneği olduğunu anımsatan Acer, “Bu anlaşmanın başarısını küçümsememeliyiz çünkü 30 milyon tondan fazla gıda Ukrayna’dan dünyaya ulaştırılabildi. Bu sadece Türkiye’nin bu gemileri her türlü tehlikeden, özellikle de mayınlardan korumaya çalışması sayesinde mümkün oldu. Bu sadece Türkiye’nin başarılı bir anlaşma olacağına dair verdiği garanti sayesinde mümkün oldu. Ne yazık ki anlaşma şu anda işlemiyor ama yine de garantörler anlaşmanın başlatılması için çalışıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
“Çatışmayı sona erdirmek zorundayız”
KKTC Cumhurbaşkanlığı Özel Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal da İsrail-Filistin çatışmasında mevcut durumun iki taraf için de kabul edilebilir olmadığına işaret ederek, “Öncelikle çatışmayı sona erdirmek zorundayız çünkü şiddet sadece yeni şiddeti alevlendiriyor. Bu tehlikeli bir şiddet sarmalına neden olacak.” dedi.
Filistin’in Arap Ligi ve G77 gibi uluslararası örgütlere üye olduğuna dikkati çeken Işıksal, Filistin Devleti’nin herhangi bir ülkeyle garantörlük anlaşması imzalama kapasitesi ve hakkı olduğunu ifade etti.
Işıksal, garantör devletlerin güçlü, kararlı, kabiliyetli ve caydırıcı olması gerektiğini vurgulayarak, Türkiye’nin kültürel, tarihi ve dini bağları sebebiyle Filistin’in garantörlüğü için uygun aday olduğunu söyledi.
Garantörlük anlaşmalarında üç ilkenin önemli olduğunu belirten Işıksal, bunların sadece garantör olunan ülkenin talebi doğrultusunda müdahale edilmesi, tarafların hiçbirinin göz ardı edilmemesi ve bir tarafın güvenliğinin diğer tarafı tehdit etmemesi olduğunu kaydetti.
“Kalıcı çözüm için garantörler 10 yıl bölgede kalmalı”
Işıksal, İsrail-Filistin çatışmasının çözümü için potansiyel garantörlerin vakit kaybetmeden görüşmesi gerektiğine işaret ederek, sonrasında Filistinli ve İsrailli tarafların katılımıyla garantörlük modelinin tartışılabileceğini belirtti.
Dört taraflı bir garantörlük modeline değinen Işıksal, tarafların dışişleri bakanlarının sorunu tartıştığı bir komite oluşturabileceklerini dile getirdi.
Işıksal, Türkiye’nin önerdiği garantörlük modeline göre iki tarafın da anlaşmaya varması ve bunu uygulaması gerektiğini vurgulayarak, İsrail ve Filistin için 1’er garantör olması düşünüldüğünü ifade etti.
Modele göre Türk ordusunun sadece Filistin’de görev yapması gerektiğini kaydeden Işıksal, diğer garantörün de sadece İsrail’de yer almasının gerekliliğini dile getirdi.
Işıksal, “Kalıcı çözüm için bu topraklarda garantörlerin en az 10 yıl bölgede kalması gerekiyor.” diyerek sadece askeri garantiyle barış ve siyasi istikrarın mümkün olduğunun altını çizdi.
Ataman, Filistin davasını akıllara geri getirmesi açısından Hamas’ın başarılı olduğunu söyleyerek, dünya çapındaki Müslümanların bu meseleye “sorun değil, dava” gözüyle baktığını ifade etti.
Hamas’ın saldırısının İsrail’in dokunulmazlığı efsanesini çürüttüğünü belirten Ataman, İsrail’in caydırıcılığının zarar gördüğü değerlendirmesini yaptı.
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesinden Prof. Dr. Muhittin Ataman da bölgede barış ve istikrar için zorlayıcı diplomatik tedbirlerin hayata geçirilmesinin gerekliliğine vurgu yaparak, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın önerdiği garantörlük modelinin tek somut teklif olduğunu söyledi.
Filistinli tarafların kendi içinde bölünmüş olmasına rağmen siyasi ve diplomatik çözüme hazır olduğunu ifade eden Ataman, Batı’nın koşulsuz desteğini arkasına alan İsrail tarafını buna ikna etmenin güçlüğüne dikkati çekti.
Bölgesel koalisyon
Ataman, garantörlük sistemi için yasal bir zemine ihtiyaç duyulduğuna ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin bu işlevsizliğine işaret ederek, BM Genel Kurulu veya İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi alternatiflerle çözüme ulaşmanın daha kolay olabileceğini dile getirdi.
Bölgesel koalisyon kurulmasının gerektiğini fakat Türkiye’nin bunu tek başına başaramayacağını kaydeden Ataman, bölgedeki Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin bu girişimin parçası olması gerektiğini ifade etti.
Ataman, Arap ülkelerinin caydırıcılığı artırmasının ehemmiyetine işaret ederek, İspanya ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinin çözüme katkı sağlayabileceğini söyledi.
“Müzakerelerde iç siyasi koşullar gibi üçüncü tarafın rolü, destek ve yardımı çok önemli”
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Dr. Öğr. Üyesi Şahin Eray Kırdım da uluslararası müzakerelerde “doğru anın” çok önemli olduğunu ifade etti.
Kırdım, çatışmaya giren tarafların, çıkmaza girdikleri durumlarda alternatif bir politika veya çıkış yolu aramaya başladığını belirtti.
İsrail ve Filistin’in müzakerelere girmeye istekli olup olmayacağı bazı konuların olduğunu, Filistinlilerin can ve mal kaybına uğradıklarını ve yerlerinden edilmeye maruz kaldıklarını hatırlatan Kırdım, İsrail tarafının müzakerelere başlamak konusunda çok istekli olmadığını, İsrail’de hükümetin değişmesi gerektiğini, Binyamin Netanyahu yönetiminin müzakereleri başlatmayacağını aktardı.
Kırdım, şunları kaydetti:
“Müzakerelerde iç siyasi koşullar gibi üçüncü tarafın rolü, destek ve yardımı çok önemli. Dolayısıyla İsrail tarafının müzakere masasına oturması için takip edilmesi, motive edilmesi ve baskı yapılması gerekiyor.”