32 yıllık sanat hayatında pek çok tiyatro oyununda görev alan, diksiyon ve fonetik dersleri veren Süheyla Gürkan, doktorların “yaşayamaz” dedikleri oğlu Güz için eşi Mehmet Gürkan ile büyük çaba sarf etti.
Süheyla Gürkan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla AA muhabirine, sanat hayatını, zorluklarla mücadele etmeyi başardığı anneliği ile kuruculuğunu ve başkanlığını yaptığı SERÇEV’i anlattı.
İlkokul çağlarında etkinliklerde görev alma isteğini gören öğretmeninin, kendisinde oyunculuk yeteneğinin olduğunu söylemesi üzerine tiyatroya yöneldiğini belirten Gürkan, lisede konservatuar sınavlarına hazırlanmaya başladığını, çevresinde sanatçı olmadığından konservatuvara giderek oradaki öğrencilerden yardım istediğini söyledi.
Gürkan, “Küçük odamda, konservatuvar öğrencilerinin bana gösterdiği şekilde çalışarak tek başıma konservatuvar sınavlarına hazırlandım ve Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Cüneyt Gökçer, Bozkurt Kuruç başta olmak üzere bende çok emekleri olan değerli hocalarımın öğrettiği her şeyi bugün yapmanın huzuru içindeyim. Mesleğimi çok seviyorum, bir Türk kadını olarak da bu mesleğin içinde yer almaktan onur duyuyorum.” dedi.
Süheyla Gürkan, mezun olduktan sonra ilk görevine İzmir Devlet Tiyatrolarında başladığını ve yönetmenliğini Çetin Köroğlu’nun üstlendiği “Mendilimde Gül Oya” isimli oyunla tiyatroseverlerle buluştuğunu belirtti. Gürkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İlk tecrübemi kazandığım yer İzmir’dir. Orada yaptığım her şey inanılmaz mutluluk, zevk ve huzur vermiştir. Orada öğrendiklerim bana çok katkı sağladı. Türk Yunan ilişkilerini anlatan ‘Örümceğin Öpücüğü’ isimli oyunda rol aldım. Akıl hastanesinde geçen ‘Mara Sade’de ustamız Sönmez Atasoy ile birlikte oynadım. Bu bana inanılmaz bir gurur verir, her zaman söylüyorum ustalarımız bizim yol almamıza yardımcı olmuştur. ‘Nazım Hikmet Üçlemesinde’ oynadım İzmir Devlet Tiyatrosu’nda ve daha pek çok oyun. Radyo tiyatrosunda görev aldım ve pek çok eser seslendirdim.” diye konuştu.
Osman Sınav’ın film teklifini oğlu için reddetti
Oğlunun doğumu sonrası Ankara Devlet Tiyatrosu’na tayin olan Gürkan, burada da pek çok oyunda görev aldığını, en son Murat Atak’ın rejisörlüğünü yaptığı, kapalı gişe temsil veren ve salgın sebebiyle bir süredir oynayamayan “Lüküs Hayat”ta Lütfiye karakterini canlandırdığını anlattı.
“Bazen hayatında insanların kırılma noktaları olur ve olaylar bazı şeylerin önüne geçer. Kader diyoruz buna da. Çok değerli bir oğlum oldu, oğlum bize hayat dersi verdi. O dönem bile tiyatroyu hiç bırakmadım ama önceliklerimiz oğlumuzun sağlığıydı.” diyen Gürkan, usta yönetmen ve yapımcı Osman Sınav’ın dizi ve film tekliflerini ve pek çok projeyi oğlunun hastalığı nedeniyle reddetmek zorunda kaldığını dile getirdi.
Gürkan, toplumu analiz eden, iyi inceleyen biri olduğunu, başkalarının sızısını kalbinde hissettiğini, bu ve benzeri duyguların annelikle arttığını, anneliğin oyunculuğu beslediğini ve sanatçı olarak bunu sahneye taşıyabildiğini söyledi.
“‘Bu çocuk ölür bundan hiçbir şey olmaz’ diyen profesörler karşımıza çıktı”
Oğlu 1994’te Serebral Palsili olarak dünyaya geldiğinde Türkiye’de bu hastalığı doktorların, hastanelerin bile bilmediğini vurgulayan Gürkan, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“İzmir’de özel bir hastanede doğum yaptım. Hastanede küvez yoktu. Bebeğim yeşil bir örtünün içine konulup, eşimin ellerine bırakılarak, başka bir hastaneye gönderildi ki, Serebral Palsili doğan çocuk, asla zaman kaybına uğratılmamalı, hemen takibe alınmalı. Maalesef böyle bir durumu yaşadık. Psikolojik hiçbir şeye hazır değildik. Güçlüsünüz çünkü evladınızı kabul ediyorsunuz ama maalesef ki hiçbir koşula hazır değildik. Kendimizi duvarlara vurarak öğrendik, çok ağladık, doktorlara gittik nasıl yol alacağımızı bilmemiz gerekiyordu. Ama maalesef ‘Bu çocuk ölür bundan hiçbir şey olmaz’ diyen profesörler karşımıza çıktı. O gün ağladık ama yolumuza inançla devam ettik, inanmadıkları çocuk bugün Başkent Üniversitesi’nden mezun oldu, ona inananlar sayesinde.
Serebral Palsi denen beyin felçli kişinin beynin çalıştığını göstermek için yıllardır mücadele ediyoruz. Vücut kontrol yetersizliği oluyor ama kimsenin dış görünüşüne bakmayın, bunu anlatmak için yıllardır mücadele ediyoruz. Çoğu ilkokul kabul etmedi oğlumu. İyi kalpli bir okul müdürü, okul okul gezerken, ‘Ne demek ben okuturum’ dedi. O hocamıza çok şey borçluyuz.”
Engelli öğrenciler için okul kuran dernek: SERÇEV
Türkiye’de sağlık, eğitim ve istihdam alanında engellilerin çok önemli kazanımlar elde ettiğinin ve bu kazanımların devam etmesinin şart olduğunun altını çizen Gürkan, 2002’de Serebral Palsili çocuğu olan ailelerle SERÇEV’i kurduklarını belirtti.
Gürkan, SERÇEV’in engelli çocuklar için yaptığı kazanımlara ilişkin şu bilgileri verdi:
“Derdimizi anlatamıyorduk, okullar kabul etmiyordu çocuklarımızı. İlk Serebral Palsi’yi tanıtan, anlatan anneler babalar bizleriz. Arkadaşlarımla hep beraber yola çıktık ve eğitim için bir proje geliştirdik. Türkiye’de tek ve ilk kez engelli öğrenciler için kurulan Gökkuşağı İlköğretim Okulu’nu kurduk. Şu anda eğitime gururla devam ediyor. Oradan mezun olan çocuklarımızın lisesi yoktu. Hemen bir proje geliştirip Serebral Palsili çocuklar için Milli Eğitim Bakanlığı desteğiyle SERÇEV Engelsiz Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesini kurduk ve eğitim veriyoruz. Türkiye’de bir ilktir ve inanılmaz başarılı yol alıyoruz. Farklı engel grubunda çocuklarımız var. Vücutlarının kontrolü yetersiz, kimisinin gözü görmüyor, kimisinin kulağı duymuyor. Kimisi kollarını, bacaklarını oynatamıyor. Bugün bir parmağını oynatarak, bir hareketle bilgisayarı açıp kapatabiliyor, göz hareketi ile bilgisayarda o hareketleri yapabiliyor, burnu ile yazabiliyor ve şu anda artık yazılımlar yapabilen öğrencilere sahip okulumuz. Mücadele sonucunda Serebral Palsi artık okul kitaplarında yer alıyor, hastanelerde kabul görüyor.”
Engelli, özel çocuğu olan anne babalara önemli görevler düştüğüne işaret eden Gürkan, eşinin olmadığı yerde kendisinin baba olduğunu, kendisinin olmadığı yerde eşinin annelik görevini üstlendiğini söyledi.
Özel çocuğu olan ailelere uyum içinde hareket etmelerini, eşlerin her konuda birbirine destek olmalarını tavsiye eden Gürkan, “Güz bizlere çok şey öğretti, sanatçı kimliğime çok şey kattı. Daha ayaklarım yere bastı, oğlumla daha gerçekçi görmeye başladım. Toplumdan hiçbir zaman soyutlamadım kendimi. İnsanların yaşadığı gerçeklerle, sanatçıların duygusal yaşadığı gerçekler çok başkaymış. Emin adımlarla gitmeyi öğrendim. O yüzden oğluma teşekkür ediyorum, bana ve ailemize kattığı çok şey var.” diye konuştu.
Mesleğini icra ederken aldığı eğitim sayesinde zorlukları bertaraf edebildiğini dile getiren Gürkan, “Bazen akşam oğlumun nöbetleri oluyordu, oyuna gitmek zorundasınız. İşte o anda sanat her zorluğu, engeli aşıyor. Tiyatroda anlattığınız her şeyde bir güzellik yakaladığınız zaman, öyle bir uçsuz bucaksız bir duygusu var ki sanatın, sizi alıp götürüyor engel kalmıyor. Ben de zorlukları sanatla aştım.” ifadelerini kullandı.
Dizi filmlerde, oyunlarda ve sinemada engelli bireylerin yaşadıkları sıkıntılara değinilirken hassasiyet gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Gürkan, engellileri ötekileştirmeden, pozitif ayrımcılıkla kelimelerin seçilmesi gerektiğini söyledi.
Yıllar önce Behzat Ç. ve Ankara’da çekilen dizilerde de rol aldığını dile getiren Gürkan, oğluyla ilgilendiği için sinema ve dizi sektöründe bir süredir yer almadığını artık yeni ve iyi sanat projelerine açık olduğunu ifade etti.
“Aile çocuğunu her zaman desteklemeli”
Gürkan, konservatuvara hazırlanırken çevresindekilerin kendisini caydırmaya çalıştığını, annesi ve babasının ise ‘mutlu olduğu’ mesleği yapmasını kendisine telkin ettiğini aktararak, “O zaman anladım ki, aile çocuğunu her zaman desteklemeli. Ben doğru yoldaydım.” dedi.
Tiyatro oyunculuğunu hedefleyen gençlere amaçlarından asla vazgeçmemeleri tavsiyesini veren Gürkan, engelli annelerine ve kadınlara ise şu mesajı verdi:
“Bizler sanatçı olarak yaptığımız her adımda toplumun önünde giden ve alnında ışığı ilk hisseden insanlarız. Köylerde, kentlerde yaşayan, engelli özel çocuğu olan anneler ve babalar da devletimizin gösterdiği hedeflerden şaşmadan sağlık, istihdam eğitim konuları için mutlaka doğru yerlere giderek şikayetlerini dile getirmeli, hak arayışlarını doğru şekilde yapmalı. Mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurarak, yardım talebinde bulunarak doğru derneklerle işler yaparak hedeflerine ulaşmalarını ama o çocukları mutlu ortamlarda yetiştirmeleri isterim. Günlerce fizik tedavi yaptırırsanız da mutsuz çocuk isteksiz oluyor, vücut yorgunsa. Mutlulukla yapılan her şey doğru bir sonuca ulaşıyor. Multidisipliner yaklaşım ile doktorların önerdiği şeyleri mutlaka takip etsinler. Kadınlar olarak zor şartlarda evleniyoruz, yetişiyoruz. Çocuk doğruyoruz ama kadın olmanın gururunu ve gücünü hiçbir zaman unutmamız gerekiyor. Gücümüzü, başkasından almayalım. Doğru yolda yürüyerek, inanarak, güçlü duralım.”