İsrail’in zorla evlerinden çıkarmak istediği Filistinli aileler, 1948’den sonra ikinci kez mülteci olmak istemiyor.
İsrail’in 15 Mayıs 1948’de tarihi Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi, Filistinliler için onlarca yıldır devam eden felaketler silsilesinin başlangıcı oldu.
Bugün evlerinden tahliye edilme tehdidiyle karşı karşıya kalan Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yaşayanların hikayesi, Filistinliler için zorunlu göç, yağma ve katliamların simgesi olan Nekbe’ye (Büyük Felaket) kadar uzanıyor.
İsrail’in 14 Mayıs 1948’de Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan ettiği Nekbe felaketinde evsiz kalan 28 sığınmacı aile, Batı Şeria’nın Ürdün gözetiminde olduğu yıllarda Şeyh Cerrah’a yerleştirildi. Filistinli aileler, Ürdün İnşaat ve Bayındırlık Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansının (UNRWA) vardığı anlaşma gereği 1956’da söz konusu mahallede iskan edildi.
Son dönemde mahalleyi tamamen ele geçirmeye ve burada bir yerleşim birimi kurmaya çalışan İsrail ve Yahudi yerleşimciler, sahte belgeler yayımlamak da dahil her türlü illegal yola başvuruyor.
Nekbe’de yurtlarından sürülen Filistinli aileler ise Ürdün aracılığıyla iskan edildikleri Şeyh Cerrah’tan da tehcir edilerek ikinci kez mülteci durumuna düşmek istemiyor.
Kudüs’teki sivil toplum örgütü Filistinlilerin Haklarını Koruma Ulusal Koalisyonu, Ürdün hükümetinin, Filistinlilerin buraya yerleşmesine imkan tanıdığını ve UNRWA’nın, evlerin inşa edilmesi için gerekli maliyeti karşıladığını ifade ediyor.
Ürdün İnşaat ve Bayındırlık Bakanlığı ile Filistinli aileler arasında yapılan anlaşmaya göre, Şeyh Cerrah Mahallesi’nde iskan edilen ailelere, inşaatın tamamlanmasından üç yıl sonra sembolik bir ücret karşılığında tapuların devredilmesi öngörüldü ancak Batı Şeria’nın işgal edildiği 1967’ye kadar herhangi bir gelişme olmadı.
Bundan tam 54 yıl önce İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesiyle sonuçlanan bu savaş, mülklerin Filistinli sahiplerine devredilmesi sürecine ket vurdu.
Ürdün tarafı ne yaptı?
Ürdün Dışişleri Bakanlığı 29 Nisan’da, Ürdün İnşa ve Bayındırlık Bakanlığı ile Şeyh Cerrah Mahallesi sakinleri arasında imzalanan ve Filistinlilerin mülkiyet haklarını taahhüt eden 14 anlaşmanın onaylandığını ve belgelerin Filistin Dışişleri Bakanlığı ile Şeyh Cerrah Mahallesi sakinleri ile avukatlarına teslim edildiğini duyurdu.
Açıklamada, Ürdün’ün Batı Şeria’yı işgal ettiği yıllarda bakanlık ile UNRWA arasında mahallede 28 konut inşa edilmesini öngören bir anlaşma imzalandığı hatırlatılarak, ancak 1967 savaşı nedeniyle konutların sahiplerine devredilmesi sürecinin tamamlanamadığı kaydedildi.
Açıklamada ayrıca Doğu Kudüs’teki Filistinlilerin haklarını teminat altına almasına yardımcı olacak, 1954’te UNRWA ile yapılan anlaşma da dahil konuyla ilgili sözleşme, yazışma gibi tüm resmi evrakın Filistin tarafına gönderildiği bilgisi verildi.
Mahallede sıkıntılar 1972’de başladı
Filistinlilerin Haklarını Koruma Ulusal Koalisyonunda kayıtlı belgelere göre, Şeyh Cerrah’ta yaşanan sıkıntılar 1972’de gün yüzüne çıktı.
Mahallede 1956’dan bu yana ikamet eden Filistinli Muhammed es-Sabbağ da AA muhabirine yaptığı açıklamada, Sefarad Yahudileri Komitesi ile Aşkenazi Yahudileri Komitesinin 1972’de bu topraklarda hak iddia etmeye başladığını belirtti.
İsrailli iki dernek ve bir grup yerleşimcinin, Filistinlilerin ikamet ettiği evlerin, 1876’da Yahudilere ait arazinin üzerine yapıldığını öne sürdüğünü söyleyen Sabbağ, mahkemenin 1976’da, haklarında dava açılan Filistinli aileler lehine karar verdiğini, ailelerin yasal bir şekilde bu topraklara yerleştirildiğine hükmettiğini aktardı.
Sabbağ, ancak İsrail mahkemesinin, daha sonra, bir önceki kararını yok sayarak “yeni kayıtlara göre” toprak mülkiyetinin İsrailli derneklere ait olduğuna hükmettiğini ifade etti.
Yahudi avukat, yerleşimcilerle hilekarca bir anlaşma yaptı
Sabbağ, 1982’ye gelindiğinde Yahudi yerleşim birimleri dernekleri tarafından Şeyh Cerrah’ta yaşayan 24 ailenin evlerinden tahliye edilmesi için dava açıldığını belirterek, yasal sürecin 1991’e kadar devam ettiğini ancak Yahudi yerleşim birimleri derneklerinin bu süreçte sözde mülkiyet hakkını ispatlayamadığını söyledi.
Filistinli 17 aileyi temsil eden Yahudi avukat Tosye Cohen’in Yahudi yerleşimcilerle hileli bir anlaşma yaparak Filistinlileri kandırdığını dile getiren Sabbağ, şöyle devam etti:
“Yahudi avukat, 1991 yılında, mahalle sakinlerinin bilgisi olmaksızın Filistinliler adına yerleşimciler ile bir anlaşma imzaladığını itiraf etti. Anlaşmaya göre, bu toprakların mülkiyetinin İsrailli iki derneğe ait olduğu kabul edildi. Bu şekilde bölgenin gerçek sahipleri, kiracı konumuna düşürüldü.”
“1948’den sonra ikinci kez mülteci olmak istemiyoruz”
Diğer komşuları gibi kendisinin de 1948’deki savaşta yerlerinden sürgün edildiğine, Yafa’daki evlerinde şu an İsraillilerin oturduğuna dikkati çeken Sabbağ, “İsrail yasalarına göre bu mülklerimizi geri alma hakkımız yok. Bu mahalleden de sürülerek 1948’den sonra ikinci kez mülteci olmak istemiyoruz.” ifadesini kullandı.
Filistinlilerin kendisini savunması için tuttuğu Yahudi avukatın yaptığı anlaşma neticesinde Filistinli aileler, İsrailli derneklere kira ödemek zorunda bırakılırken, kirayı ödemedikleri durumda tahliye edilmekle tehdit edildi.
Filistinliler ise arazinin Yahudi yerleşimcilerin olduğunu kabul etmek anlamına gelen bu anlaşmanın bir komplo olduğunu anladıkları için kiraları ödemedi.
Arazilerin Filistinlilere ait olduğunu kanıtlayan Osmanlı belgeleri
Arazinin Yahudilerin mülkü olduğu yönündeki iddiaları reddeden Filistinli aileler, söz konusu toprağın mülkiyetinin Filistinli Hicazi ailesine ait olduğunu doğrulayan bazı Osmanlı belgelerini daha önce Türkiye’den aldıklarını açıklamıştı.
Ancak İsrail mahkemeleri, yıllar boyu yerleşimci dernekler ile Filistinliler arasındaki davalara bakmaya devam ederken, söz konusu toprağın mülkiyetinin Filistinli Hicazi ailesine ait olduğunu doğrulayan Osmanlı belgeleri de dahil toprak mülkiyeti konusunu tartışmayı gerekçesiz şekilde reddediyor.
Konuyla ilgili dikkat çekici bir gelişme de 2003’te yaşandı. İsrailli dernekler, illegal yollardan elde ettiği toprak mülkiyeti haklarını bir Yahudi yerleşim birimi şirketine sattı.
Tahliye süreci
Yerleşimci gruplar, 2008’e gelindiğinde mahalledeki Filistinli aileleri tahliye için fiili adımlar atmaya başladı.
Bölgede düzenlenen eylemler, uluslararası ve bölgesel kınamaların gölgesinde Şeyh Cerrah’taki El-Kered ailesi evlerinden tahliye edildi. Bu süreci 2009’da El-Gavi ve Hanun ailelerinin tahliyesi takip etti.
Filistinli ailelerin çıkarıldığı evlere Yahudi yerleşimciler yerleştirildi. Bölgede yaşayan diğer Filistinli aileler ise evlerinin korunması için mahkemelere başvurdu, ancak bir sonuç alınamadı.
Kudüs Sulh Mahkemesi, 2019’da Yahudi yerleşimcilerin talebi üzerine mahallede oturan 12 Filistinli ailenin evlerini yerleşimciler lehine boşaltmalarına karar verdi.
Karara göre, bu ailelerden 4’ünün ocakta evlerini boşaltmaları gerekiyordu. Ailelerin itirazı üzerine kararın temyiz edilerek yeniden mahkeme sürecinin başlaması kararlaştırıldı ancak İsrail Merkezi Mahkemesi, şubat ortalarında bu 4 ailenin itirazını reddetti.
İsrail Merkezi Mahkemesi, bu yılın başında da 7 ailenin evlerini Yahudi yerleşimcilere bırakmak üzere boşaltması kararı verdi.
İsrail mahkemesi, 2 Mayıs’ta Şeyh Cerrah’taki 4 aileye, Yahudi yerleşimcilerle “anlaşmaları için” 6 Mayıs Perşembe’ye kadar süre tanıdı. Bunun üzerine dün akşam iftar vakti Filistinliler ile Yahudiler arasında mahallede kavga çıktı.
Kavganın ardından Yahudi yerleşimciler, evlerinden zorla çıkarılma tehdidiyle karşı karşıya olan Filistinlilere karşı silah kullandı. Sosyal medyaya düşen görüntülerde de iki Yahudi yerleşimcinin ellerindeki silahlarla etrafa ateş açtıkları görüldü.
Tehcire yasal zemin oluşturan ırkçı yasalar
Bugün gelinen noktada İsrail, çıkardığı ırkçı nitelikteki yasalarla, Filistin toprakları üzerinde hiçbir mülkiyetleri ve hakları olmayan Yahudi yerleşimcilerin o topraklara göç etmelerinin zeminini hazırlıyor ve tehciri yasallaştırıyor.
İsrailli sivil toplum kuruluşu Peace Now (Şimdi Barış) Hareketinin yayımladığı rapora göre, İsrail’de 1970’de hukuki ve idari işler yasası çıkarıldı. Yasa, 1948’de Doğu Kudüs’te mülklerini kaybeden Yahudilerin bunları geri alabileceklerini öngörüyor.
1950’de çıkarılan “Sahipsiz Mülkler Yasası” ise 1948’de evlerini terk etmek zorunda bırakılan Filistinlilerin, işgal edilmiş Filistin topraklarındaki gayrimenkullerine el koymayı amaçlıyor.
Şimdi Barış Hareketinin raporunda, İsrail hukukunun, 1950 tarihli Sahipsiz Mülkler Yasasına göre, 1948’de İsrail’de mülklerini kaybeden Filistinlilerin mülklerini geri almalarına izin vermediğine işaret edildi.
Böylece İsrail hukukunun açıkça belirtmeden, Yahudiler için ayrı Filistinliler için ayrı bir hukuk uyguladığının kaydedildiği raporda, “Şeyh Cerrah örneğinde olduğu gibi, yasanın uygulanması Filistinli mültecilerin evlerinden tahliye edilmesine yol açıyor ve aslında onları ikinci kez mülteci yapıyor.” ifadesi kullanıldı.