Türkiye dahil birçok ülke çatışmalar nedeniyle vatandaşlarını Sudan’dan tahliye ediyor. Uluslararası toplum ise taraflar arasında barışın sağlanması için farklı adımlar atıyor.
- DSÖ: Sudan’daki çatışmalarda can kaybının 459’a yükseldi
- Sudan’dan tahliye edilen vatandaşlar Türkiye’ye döndü
Uzmanlar, krizin büyümesinde bölgesel ve küresel unsurların etkili olduğuna dikkati çekerken, iç savaşın devam etmesi durumunda farklı boyutlarda insani krizlerin yaşanabileceğinin altını çiziyor.
İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (İNSAMER) Afrika Uzmanı Dr. Serhat Orakçı, Sudan’daki krizin her geçen gün büyüdüğünü ve derinleştiğini kaydetti.
Krizin büyümesinde bölgesel ve küresel aktörlerin rolüne değinen Orakçı, “ABD, Rusya ve Çin küresel boyutta, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve İsrail bölgesel çapta, Çad, Etiyopya ve Libya’nın ise Afrika düzleminde Sudan’da etkin rolleri bulunuyor. Tüm bu aktörler Sudan’da çatışan kesimlerle temas halinde ve bu durum krizi derinleştiriyor.” ifadelerini kullandı.
Sudan krizinin sadece Sudan ile sınırlı kalmayacağını ve çevre ülkeleri de etkileme potansiyeline sahip olduğunun altını çizen Orakçı, Orta Afrika Cumhuriyeti, Güney Sudan, Etiyopya, Çad, Libya ve Mısır mutlaka Sudan’daki istikrarsızlıktan zarar görecek ülkelerin başında geliyor. Sadece mülteci ve sığınmacı akışı bile bu ülkeleri etkilemeye yeterlidir. Ayrıca bu ülkelerdeki iç dengeleri sarsabilir ve yeni krizlerin ortaya çıkmasını da tetikleyebilir.” dedi.
Orakçı, uluslararası toplum ile küresel ve bölgesel aktörlerin barış girişimlerinin son derece zayıf kaldığını belirterek krizin çözümü için sivilleşmenin önünün açılmasının şart olduğunu vurguladı.
Rus paralı asker şirketi Wagner’in Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki varlığını Darfur üzerinden tesis ettiğini ve bu oluşuma yakın şirketlerin Sudan’dan altın çektiği bilgisini paylaşan Orakçı, “Rusya, Port Sudan’da askeri bir üs kurmak için diplomatik ve siyasi girişimlerini son zamanlarda artırdı. İsrail normalleşme adı altında Sudan’da askerlerle el sıkışarak Afrika’daki varlık alanını genişletme arayışında. Ayrıca Batılı aktörlerle iyi ilişkiler içindeki BAE-İsrail işbirliği Libya’da Halife Hafter’e Darfur’dan asker temin ediyor.” dedi.
Orakçı, ABD ve diğer Batılı ülkelerin Sudan’ı uzun bir izolasyon döneminin ardından yeniden kazanmak ve kendi eksenlerine çekmek için çabaladıklarını kaydederek Sudan ve Güney Sudan’daki petrol kaynaklarının en büyük alıcısının Çin olduğunun altını çizdi.
Orakçı, “Sudan Nil Nehri nedeniyle Etiyopya ve Mısır arasında kalıyor. Bu noktada Sudan ordusu ile derin ilişki içindeki Mısır, Nil’i ulusal güvenlik sorunu olarak algıladığından Sudan’da işleri şansa bırakmak istememekte. Maalesef bu derin ve karanlık ilişkiler ağı Sudan’daki krizi daha da derinleştirmektedir.” dedi.
HDK’nin asker sayısı ve operasyon kabiliyetinin son derece büyük bir etkiye sahip olduğunu vurgulayan Orakçı, Sudan’ın altın kaynaklarını sömüren bu yapının silah temin etme, asker bulma ve istihbarat edinme konularında destek bulabileceğini belirtti.
Orakçı, çatışmaların devam etmesi ve Sudan ordusunun HDK’yi püskürtmesi durumunda Darfur-Kurdufan-Çad ve Libya dörtgeninde gerginliklerin devam edebileceğini ifade ederek “Diğer bir olasılık ise çatışmalar uzadıkça halkın taraf tutma ve iki kamp arasında kutuplaşmasının teşvik edilmesi olur ki bu Sudan’da tam anlamıyla bir iç savaş doğurur.” değerlendirmesinde bulundu.
Orakçı, Sudan’da yaşanan krizi tek bir etkene indirgemenin mümkün görülmediğini belirterek ordunun siyasetteki rolü ve dış etkenler de düşünüldüğünde sorunlu sömürge mirası, çok kültürlülüğün idare edilememesi, ekonomik kaynakların dağılımı, uzun diktatörlük rejimlerinin mirası ve kendi çıkarlarını Sudan’a dayatan dış aktörlerin bu krizde rol oynadığını vurguladı.
Sudan’ın içinde bulunduğu durumu yakın zamana kadar ekonomik bir kriz olarak tanımlamak mümkünken gelinen noktada krizin siyasi-askeri eksen üzerinde devam ettiğini söyleyen Orakçı, “Krize taraf olan kesimlerin sadece iktidarı domine etmek için değil ekonomik kaynakları sömürmek için de hareket ettiğinin altını çizmeliyiz.” dedi.
“Rusya’nın Sudan’daki etkisi arttı”
Sudanlı iş insanı Mazin Ömer Alhameedy, HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalu’nun 2015’te Yemen’de Husilere karşı Suudi Arabistan ile savaşmak için silahlı kuvvetlerini gönderdiğini belirterek Aralık 2018’de başlayan rejim karşıtı gösteriler ile 11 Nisan 2019’da askeri müdahale ile 30 yıllık iktidarı son bulan Ömer el-Beşir’in Sudan’ın Orta Afrika Cumhuriyeti sınırındaki altın madenlerinde Rusya’ya 2017’den sonra kullanım hakkı vermesi sonrası Rusya’nın bölgedeki etkinliğinin arttığına dikkati çekti.
Alhameedy, Sudan Dışişleri Bakanlığının reddetmesine rağmen Wagner’in her iki ülke sınırında altın ve elmas madenleri üzerinde etkin olduğunu kaydederek Rusya’nın 2019’dan itibaren Sudanlı askerleri eğittiğini ve Dagalu’nun Rusya ile yakın ilişkileri bulunduğunu söyledi.
Dagalu’nun BAE ile ilişkisinin de gündeme geldiğine, Mısır’ın da Sudan ordusu ile yakın ilişkine dikkati çeken Alhameedy, Etiyopya’nın ise meseleye karışmakta isteksiz olduğunu belirtti.
Çatışmalar gıda krizine neden olabilir
Sudan üzerine araştırmalar yapan Maha Bakhit Muhammed, çatışmaların devam etmesi durumunda can kayıplarının yanında tarım ve hayvancılık ile ticaretin olumsuz etkileneceği ve bu durumun ülkede gıda sorununu artırabileceğini kaydetti.
Çad, Libya gibi bölge ülkelerinin Sudan’daki çatışmalara karışması durumunda bu ülkelerin de etkilenebileceğinin altını çizen Muhammed, “ABD ve Avrupa ülkeleri gerginlik başladığından beri sürekli olarak uzlaşı çağrısı yaptılar ama barış sağlanamayınca ve çatışmalar artınca vatandaşlarını tahliye etmeye başladılar.” dedi.
Muhammed, HDK içinde belli bir süre sonra koordinasyon ve iletişimin koptuğunu belirterek “Başıboş gruplar diplomatik heyetlere saldırıyor. Ayrıca hapishanelerdeki mahkumları serbest bıraktılar. Elektrik, su ve internet hizmetleri kesiliyor. Güvenlik krizi çıkarıyorlar.” ifadelerini kullandı.