İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın talimatıyla Irak’ın başkenti Bağdat’ta düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmesinin üzerinden 2 yıl geçerken iki ülke arasındaki gerginlik durulsa da Trump döneminde ortaya çıkarılan karmaşık meseleler hâlen çözülemedi.
Devrim Muhafızları Ordusu’nun bünyesinde yer alan ve İran dışındaki askeri-istihbari operasyonlardan sorumlu Kudüs Gücü’nün komutanı olarak resmi pozisyonunun çok ötesinde askeri, hatta bazı zamanlarda da siyasi bir figür olarak görülen Süleymani, İran’ın Orta Doğu’daki politikalarının da baş mimarı olarak biliniyordu. Süleymani, İran lideri Ayetullah Ali Hamaney’den sonra ülkenin güvenlik politikalarının belirlenmesinde en büyük etkiye sahip isimlerin başında geliyordu.
Suriye’de Esed rejiminin en önemli destekçilerinden biri oldu
Süleymani, 1998’de başına geçtiği Kudüs Gücü’nün bölgedeki etkisini büyük oranda artırdı ve Suriye başta olmak üzere Irak, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerde İran’ın nüfuzunu genişletti. Süleymani, özellikle Suriye’deki iç savaş sürecinde Beşşar Esed rejimi safında savaşmak üzere getirdiği yabancı milisler üzerinden Kudüs Gücü’nün bu ülkedeki etkinliğini artırdı.
Süleymani Suriye’de yakın ilişki içinde olduğu Esed rejimine karşı başlayan iç savaşta, Esed’in yanında savaşmak üzere Afganistan’dan, Irak’tan, Lübnan’dan hatta Pakistan’dan Şii milis güçlerini Suriye’ye gönderdi. Süleymani, 2011’de başlayan iç savaş boyunca Esed rejiminin en önemli destekçilerinden biri oldu.
Trump’ın, ülkesini tek taraflı şekilde nükleer anlaşmadan çekerek İran’a yönelik yaptırımları geri getirdiği 2018’den sonra İran-ABD hattında patlama noktasına gelen gerginliğin en büyük sonucu Süleymani’nin öldürülmesi oldu.
Dönemin Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’nin daveti üzerine Bağdat’a giden Süleymani’nin konvoyu, 3 Ocak 2020’de sabaha karşı ABD ordusuna ait silahlı insansız hava aracından ateşlenen füzeyle hedef alındı. Saldırıda, Süleymani ve İranlı subayların yanı sıra Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in de aralarında bulunduğu 5 Iraklı ile toplamda 10 kişi hayatını kaybetti.
Süleymani’nin öldürülmesi ABD ile İran arasında savaş endişesi yarattı
Trump, “binlerce ABD askerinin ölümünden sorumlu” olduğunu söylediği Süleymani’yi öldürme emrini kendisinin verdiğini açıklarken saldırı, İran’da öfke ve intikam çağrılarıyla karşılık buldu.
İran lideri Hamaney, aynı gün Süleymani’nin halefi olarak yardımcısı Tuğgeneral İsmail Kaani’yi Kudüs Gücü Komutanlığına atadı. Irak toprakları üzerinde Washington-Tahran hattında bir süredir devam eden gerginlik, Süleymani’nin öldürülmesiyle kontrolden çıktı.
İran, Irak’taki ABD üssüne füze saldırısı düzenledi
Devrim Muhafızları Ordusu, 8 Ocak’ta sabaha karşı ABD’nin Irak’ın Enbar vilayetinde bulunan Ayn el-Esed Hava Üssü’nü balistik füzelerle vurduğunu duyurdu. Devrim Muhafızları Ordusu, “Şehit Süleymani’nin intikam operasyonu” şeklinde duyurulan saldırıya ABD’nin yanıt vermesi halinde “çok daha sert ve ezici” karşılık verileceğini açıkladı.
Saldırıların ardından gözler Washington’a çevrildi. ABD Başkanı Trump, Beyaz Saray’da Ulusal Güvenlik Konseyi’ni topladı. Trump, daha sonra Twitter’dan yaptığı açıklamada, “İran’dan fırlatılan füzeler Irak’taki 2 askeri üssü hedef aldı. Zayiat ve hasar tespit çalışmaları yapılıyor. Şu ana kadar her şey yolunda.” mesajını verdi. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) ise Amerikan askerlerinin kayıp vermediğini açıkladı. ABD’li yetkililerce daha sonra yapılan açıklamada, saldırıyla ilgili toplam 109 ABD askerine “travmatik beyin hasarı” teşhisi konulduğu belirtildi.
Sivil Ukrayna uçağı vuruldu
Dünya İran ile ABD arasında doğrudan savaş boyutuna evrilen gelişmeleri korkuyla izlerken yerel saatle 06.18’de Tahran İmam Humeyni Uluslararası Havalimanından Ukrayna’nın başkenti Kiev’e gitmek üzere havalanan Ukrayna Hava Yollarına ait Boeing 737 tipi yolcu uçağı, kalkıştan kısa süre sonra düştü. Uçakta bulunan 176 kişilik yolcu ve mürettebattan kurtulan olmadı. İranlı yetkililer önce uçağın teknik arıza nedeniyle düştüğünü açıkladı ancak İran Genelkurmay Başkanlığı, olaydan üç gün sonra yolcu uçağının hava savunma sistemleri tarafından yanlışlıkla düşürüldüğünü itiraf etti. Uçağın vurulması İran’da ve ülke dışında büyük tepkiyle karşılanırken Tahran yönetimini zor durumda bıraktı.
İran, Batı’ya meydan okuyan politikalara öncelik verdi
İran, Süleymani’nin öldürülmesinin ardından ilk adım olarak 5 Ocak 2020’de nükleer anlaşmadaki tüm taahhütlerini askıya aldığını, uranyum zenginleştirme, depolama, araştırma ve geliştirmeyle ilgili anlaşmadaki taahhütlerini durdurduğunu açıkladı. Tahran yönetimi, bu tarihten sonra yüksek düzeyde uranyum zenginleştirme işlemi dahil bir dizi adım attı. Nükleer anlaşma öncesinde uranyumu en çok yüzde 20 oranında zenginleştiren İran, bugüne gelindiğinde zenginleştirme oranını tarihinin en yüksek seviyesi olan yüzde 60’a kadar çıkarmış durumda.
İran, bununla birlikte bu dönemde ABD ve Avrupa’nın tüm itirazlarına rağmen balistik füze programını da genişletti ve yeni füze denemelerini artırmaya başladı.
İran’da muhafazakarlar güç kazandı
ABD’nin anlaşmadan çekilmesi ve daha sonra İranlı generalin öldürülmesiyle sonuçlanan Tahran’a yönelik baskılar, İran’ın nükleer programını hızlandırmasına, ülkede kritik kurumları elinde tutmalarına rağmen nükleer anlaşmanın imzalanmasından sonra popülaritesini kaybeden Batı’ya mesafeli muhafazakar siyasetçilerin yeniden güç kazanmasına, ülkedeki reformist siyasilerin adeta marjinalleşmesine ve bölgesel gerginliğin artmasına yol açtı. Nihayetinde de haziranda yapılan seçimlerde reformistler ağır bir yenilgi alırken Meclisteki çoğunluğu elinde bulunduran muhafazakarlar büyük başarı elde etti.
Trump, Süleymani’nin öldürülmesi emrini İran’a karşı caydırıcılığı tesis etmek için verdiğini öne sürdü ancak zaman geçtikçe özellikle Irak’ta ABD’nin çıkarlarına yönelik saldırıların ciddi ölçüde artması bu iddianın yersiz olduğunu ortaya çıkardı. Süleymani’nin öldürülmesi bölgenin genel dinamiklerini önemli ölçüde değiştiremedi ve bu suikastın ABD için hissedilen olumsuz sonuçları oldu. Bunun yanı sıra İran, Trump’ın uyguladığı “azami baskı” politikasına rağmen ABD’nin taleplerinin hiçbirini kabul etmedi. Trump’ın “azami baskı” politikası aslında İran’da yönetimi elinde bulunduran ve muhafazakarların oluşturduğu rejimi daha da güçlendirdi.
ABD’de Biden yönetiminin göreve gelmesi tansiyonu düşürdü
ABD’de ise Tahran’a uyguladığı yıkıcı politikalar dahil Trump yönetiminin dış politikadaki tercihlerinin birçoğuna karşı çıkan Joe Biden’ın Ocak 2021’de göreve gelmesi sonrasında İran-ABD hattındaki gerginlik azalmaya başladı. Bu dönemde Washington, Trump döneminde tek taraflı çekildiği nükleer anlaşmaya dönüş için Avrupa Birliği’nin (AB) ara buluculuğunda İran ile dolaylı görüşmelere başladı.
İran’daki ekonomik beklentiler ve Tahran yönetiminin nükleer programında artık geriye dönülemeyecek noktaya yaklaştığı göz önüne alındığında Viyana’da yapılan nükleer görüşmelerden yakın zamanda sonuç alınması ve Trump döneminde doğrudan çatışmanın eşiğine gelen Tahran ile Washington arasındaki gergin ilişkilerin bir nebze de olsa yumuşaması bekleniyor. Bununla birlikte Biden’ın, her ne kadar İran ile diplomasiyi tercih etse de öncelikle Trump’ın miras bıraktığı birbirine bağlı sorunları çözmesi gerekiyor. İran, bunun ilk adımı olarak Washington’dan nükleer anlaşmaya yeniden dahil olarak tüm yaptırımları kaldırmasını bekliyor.