Edirneli tarih araştırmacısı Altay Bayatlı, ‘aşıklar şehri’ olarak bilinen Venedik’in, 15. ve 16. yüzyıllarda Meriç, Tunca ve Arda nehirleri bulunan Edirne’ye gelen tüccarlar tarafından esinlenerek kurulduğunu söyledi.
Tarih araştırmacısı Altay Bayatlı, Osmanlı’nın Bursa’dan sonra ikinci başkenti, tarih ve kültür şehri Edirne’de, kentin içinden geçen Meriç ve Tunca Nehri’nin, özellikle 15 ve 16. yüzyıllarda sandal sefaları ve nehir ticaretiyle birçok şehre örnek olduğunu söyledi.
Avrupa’nın ‘aşıklar şehri’ olarak bilinen, adalar üzerine kurulu İtalya’nın Venedik kentinin de bu örneği alan yerleşim yerlerinden olduğunu iddia eden Bayatlı, Piri Reis’in Kitab-ı Bahriyesi’ni kaynak gösterdi.
Piri Reis’in kitapta Venedik’i ‘basit bir balıkçı kasabası’ olarak nitelendirdiğini ifade eden Bayatlı, aynı dönemde Edirne’de sandal sefaları ve nehir ticareti yapıldığına dikkat çekti.
Bayatlı, Edirne’nin 15. ve 16. yüzyılda nehirler açısından altın çağını yaşadığını dile getirdi:
“Hem nehir üstünde ticaret anlamında hem de Edirne’de nehir sefaları çok meşhur hale gelmiştir. Nitekim buradan Venedik’in Edirne’yi örnek aldığını da söyleyebiliriz. Özellikle Piri Reis’in, 15 ve 16’ncı yüzyılda yazdığı Kitab-ı Bahriye’de görmekteyiz ki çizdiği haliyle Venedik oldukça zayıf bir kent ve kendi de bahsettiği gibi sadece bir balıkçı kasabası olarak anlatılıyor. Edirne’de o dönemde ciddi derecede nehir sefalarının yapıldığı, padişahların kayıklarla, kendilerine ait özel zevraklarla gezdiği kent halinde. Özellikle Edirne’de 4’üncü Mehmet zamanında oldukça yoğun bir şekilde yerleşim görmüş bu konuda ve nehir sefaları dünyaca ünlü olmuştur.”
‘Hem ticaret yapılıyordu hem nehir sefaları’
Bayatlı, kentin en önemli unsurları olan nehirlerin, Osmanlı döneminde ciddi derecede kullanıldığına dikkat çekti:
“Bütün köprülerin kenarlarında iskeleleri ve limanları mevcut. Bu limanlarda aynı zamanda ticaretle uğraşıldığı gibi nehir sefaları da yapılmaktaydı. Bunlarla ilgili elimizde gravürler var. Özellikle Edirne’yi çizerlerken nehirlerdeki gemileri atlamamışlar ve Edirne’yi bunlarla tasvir etmişler. Hem minareleriyle hem köprüleriyle hem de aynı zamanda nehirlerdeki gemiler veya sandalları günümüze kadar bu gravürlerle aktarmışlar.”
Nehrin, şehrin ticaret hayatını da olumlu yönde etkilediğine vurgu yapan Altay Bayatlı, “Ulaşımda kullanılan nehirler taştıkları zaman hayatı olumsuz yönde etkilemekteler. Aynı zamanda da olumlu yönde de etkilemekteler. Hem ticaret anlamında hem de gezi ve sefa yapma anlamında. Venedikli tüccarlar geldiklerinde bunları görüyorlar ve ‘Kendi kentimizde neden uygulamıyoruz’ deyip alıyorlar. Ne yazık ki günümüzde Edirne’de bu kültür unutulmuş durumda. Son zamanlarda kano yarışları düzenlendi, bu mutluluk verici bir şey. İnşallah bu daha da genişleyip Edirne’nin eski altın dönemine dönmüş olacağız” ifadelerini kullandı.
Venedik’in şu anda ‘aşk şehri’ olarak anılırken Edirne’nin anılmamasının üzücü olduğunu belirten Bayatlı, “Günümüzde Venedik tamamen aşıklar şehri olarak anılmakta fakat Edirne hiç anılmamakta enteresan şekilde. Biz buranın oraya örnek olduğunu düşünmekteyiz. Tabii ki savaş geçirmiş bir kent burası, bazı şeyler unutulmuş ama günümüzde bunlar tekrar güzel şekilde canlandırılabilir” diye konuştu.
Bayatlı, padişahların bazı cuma namazlarına da nehri kullanarak gittiğinin arşivlerde görüldüğünü söyledi:
“Bu sandal ve kayık sefaları Edirne’ye sarayın gelmesiyle beraber başlıyor. Onların nezdinde, görkemli kayıklarla bu seremoniler düzenleniyormuş. Bazı cuma namazlarına saraydan çıkıp sandalla Kasımpaşa Camisi’ne giderek kıldığını biliyoruz. Nehir üzerinde sandalla yolculuk yaparak orada namaza katılırlarmış. Ticaret buradan Bulgaristan’a oradan da kara yoluyla Tuna’ya aktarılıp, oradan da nehir üzerinden Avrupa’ya kadar ciddi bir ticaret yolu da varmış.”
‘Nehirler yeniden canlandırılabilir’
Nehirlerin bugün de canlandırılabileceğini ifade eden Bayatlı, şöyle devam etti:
“Üç tane nehrimiz var ve kullanılırsa, bu limanlar, iskeleler aktif hale getirilirse, buralarda yapılan sandal gezileri düzenlenirse bence şehir açısından canlılık yaratır. Arda, Tunca ve Meriç nehirlerimizin üçü de değerlendirilebilir. Saltanat kayıklarının örnekleri denizcilik müzesinde mevcut. Onların tekrar replikaları yapılıp aynı kültür yaşatılabilir. Yaptığımız çalışmalarda bu liman ve iskelelerin izlerine rastlıyoruz. Saraydan şu anda bulunduğumuz 2’nci Beyazıt Külliyesi’ne kadar kanal mevcut. Temiz bir çalışmayla ortaya çıkarılabilir. Bu kanal padişahların kullandığı bir güzergah fakat normal hatta burada ikiye bölünüyor Tunca, diğer taraftan ticari gemilerini burada Filibe’ye kadar gönderebiliyorlardı. Şu anda en azından Edirne içinde bu limanları, iskeleleri canlandırıp yeniden hayata geçirerek küçük çaplı bir şeyler yapılabilir.”