Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Çanakkale muharebelerinin tamamen meşru bir savunma hareketi, alınan sonucun da zafer olduğunu belirterek, “Nitekim bu zafer, masumiyetin mağrur ve kaba gücün karşısında aldığı zaferdir. Hatta bu zafer, teknoloji ile boğulmak istenen insanlığın sesidir.” dedi.
Prof. Dr. Kurşun, Türk’ün gücünü dünyaya gösterdiği 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 106. yıl dönümünde, bu başarının sonuçlarını AA’ya değerlendirdi.
Dünyanın en önemli geçitlerinden biri olan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının, 1. Dünya Harbi’nin de kilit noktaları olduğunu belirten Kurşun, Boğazların daha savaş başlamadan önceki yıllarda bile Avrupalı güçler arasında en çok konuşulan ve muhtemel paylaşımda kime ait olacağı konusunda uzun diplomatik pazarlıklar yapılan stratejik bölgeler olduğunu söyledi.
Kurşun, bu yüzden Çanakkale’de bir cephe açma fikrinin, Osmanlı Devleti henüz savaşa girmeden İngiltere Donanması Birinci Lordu Churchill tarafından Savaş Konseyi’nde gündeme getirildiğini, komutanlardan bir rapor ve plan hazırlamalarının istendiğini, aslında bu düşüncenin Churchill’in gençliğinden beri kafasında olan, zaman zaman da resmi ve gayriresmi yazılarına taşıdığı bir hayali olduğunu bildirdi.
Batılı devletlerin hedefleri
Şark meselesinin gündeme geldiği tarihten itibaren Batılı devletlerin, Boğazlar üzerinde siyasi emelleri olduğunu belirten Prof. Dr. Kurşun, bu devletlerin son Çanakkale seferi ile elde etmek istedikleri hedefleri hakkında şunları kaydetti:
“Boğazlar ve İstanbul’un alınmasıyla Osmanlı Devleti ikiye bölünecek ve savaşta saf dışı edilecekti. Böylece müttefiklerden ayrılacaktı. Üçlü ittifakın (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti) Baltık-Boğazlar-Basra eksenindeki jeostratejik kuşağı, Boğazlar-Basra kanadından koparılarak, Alman bloğu tek başına Orta Avrupa’da sıkıştırılacaktı. Böylece tarafsızlıklarını korumakta olan Balkan devletleri, İtilaf devletleri (Fransa, İngiltere, Rusya) saflarına çekilecek ve Tuna Nehri yolu açılacaktı. Ayrıca, Kafkas Cephesi’nde Rusya karşısındaki Türk kuvvetlerinin bir kısmının bu cepheden çekilmesi sağlanarak, Rusya’nın bu cephede rahatlaması da amaçlanmıştı. Boğazların açılmasıyla Rus ordusuna daha çabuk ve daha rahat şekilde malzeme akışı sağlanacak, durma noktasına gelmiş olan Rus ticareti canlandırılacaktı. Rusya’nın ihraç edemez hale geldiği Rus buğdayının ihracının sağlanmasıyla Batı ülkelerindeki buğday fiyatları makul bir seviyeye çekilecek ve savaştan dolayı Avrupa’da baş gösteren yiyecek sıkıntısı önlenecekti. Balkan harplerinden büyük kayıplarla çıkan ve mukavemet zaafı gösteren Osmanlı ordusunun Çanakkale’de devrin en büyük ve güçlü donanmasına karşı direnemeyeceği öngörüsü de İtilaf devletlerini cesaretlendiriyordu. Nitekim bütün bu sebepler birleştiğinde İtilaf devletleri için Çanakkale’de bir cephe açmak kolay ve cazip hale gelmişti.”
“Çanakkale muharebeleri tamamen meşru bir savunma hareketidir”
Türk tarihinin pek çok zafere şahit olduğunu dile getiren Prof. Dr. Kurşun, “Ancak Çanakkale muharebeleri ve sonuçlarına sadece bir savaş veya Türk tarihindeki şanlı sahifelerden biri olarak bakılamaz. Zira bu savaş, o gün teknolojinin ulaştığı bütün imkanların birleştirilerek, masum ve kendi halinde yaşayan bir milleti yok etme savaşı olarak ortaya çıkmıştır. Teknolojide yaşanan gelişmelere paralel olarak geliştirilen savaş teknolojisinin denendiği bir savaş olması hasebi ile insanlığın da yüz karasıdır. Zira bu savaş, Osmanlı Devleti’ni ve Türk milletini yok olmakla karşı karşıya getiren bir savaştır.” dedi.
Tarih boyunca yaşanan savaşların taraflara hep acılar yaşattığını dile getiren Kurşun, sözlerine şöyle devam etti:
“Genel kanaat savaşın kazananı olmadığı yönündedir. Ancak doğrudan vatanını, insanını ve canını savunma mecburiyeti bunun dışında tutulmuştur. Nitekim Çanakkale muharebeleri tamamen meşru bir savunma hareketidir. Dolayısıyla alınan sonuç da zaferdir. Nitekim bu zafer, masumiyetin mağrur ve kaba gücün karşısında aldığı zaferdir. Hatta bu zafer, teknoloji ile boğulmak istenen insanlığın sesidir. Çanakkale Savaşlarında alınan sonuç, ülkesini, namusunu, dinini ve değerlerini korumak isteyenlerin zaferi olduğu kadar; insanlık için barışı arzu edenlerin de zaferidir. Çanakkale muharebeleri Esad Paşa, Cevad Paşa, Mustafa Kemal Paşa gibi bilinen ve yüz binlerce bilinmeyen asker, kadın-erkek, anne-baba ve çocukların haksız bir saldırı karşısında vatanını savunma duygusunu yansıtır. Bu yüzden bu zafer o sırada Osmanlı toplumunu oluşturan Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın, Çerkez’in, Müslüman’ın, Ermeni’nin, Rum’un zaferi olup, esasında Türkiye’nin de mayasıdır.”
“Zafer, Osmanlı Devleti’nin siyasi arenada saygınlığını yeniden arttırmıştır”
Çanakkale Zaferi’nin Türkiye için bambaşka öneminin olduğunu anlatan Prof. Dr. Kurşun, alınan sonucun Osmanlı topraklarında, yıllardır süren savaşlardan bıkmış olan halkta Milli Mücadele ruhunun doğmasını sağladığını bildirdi.
Zaferin güçsüz addedilen Osmanlı Devleti’nin siyasi arenada saygınlığını yeniden arttırdığını ifade eden Kurşun, “Mustafa Kemal’in ve diğer Milli Mücadele önderlerinin bu cephede gösterdiği başarılar, milletin güveneceği liderleri ortaya çıkarmıştır.” değerlendirmesinde bulundu.
“Sömürgeleştirilmiş olan toplumlarda ulusal kurtuluş fikri uyandı”
Prof. Dr. Kurşun, savaşın dünyayı etkileyen sonuçlarının da unutulmaması gerektiğini, İngiltere ve Fransa’dan yardım alamayan Çarlık Rusya’sında Bolşevik İhtilali çıktığını ve Rusya’nın savaştan çekilmek zorunda kaldığını bildirdi.
Savaşın ardından dünyada yeni bir yapılanmayı gerektiren Sovyetler Birliği’nin kurulduğunu, bu durumun da birinci dereceden Türkiye’nin geleceğine etki ettiğini kaydeden Kurşun, “Bu savaş sırasında dünyaya meydan okuyan İngiliz ve Fransız donanmaları büyük ölçüde zarar görmüştür. Böylece sömürge çağı son dönemine girmiştir. Batılılar tarafından sömürgeleştirilmiş olan toplumlarda ulusal kurtuluş fikri uyanmıştır. Bunun en güzel örneklerinden birisi de ANZAK uyanışı ve Avustralya milli devletinin kuruluşudur. Çanakkale Savaşı, Batı sömürgeciliğinin çöküşe geçmesini sağlamıştır. Bu da Türkiye’nin dünya nazarında itibarını yükseltmiştir.” dedi.
Bu cephenin sadece Türk milletine değil, bütün dünya milletlerine faturasının ağır olduğunu belirten Prof. Dr. Kurşun, “Saldıran veya meşru savunmasını yapan insanlardan 500 bine yakın kişi hayatını kaybetmiştir. Tabii olarak bu durum, dünyanın gelişmesine büyük oranda olumsuz etki ederken Türkiye de bu olumsuzluktan nasibini almıştır.” değerlendirmesini yaptı.
“Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’nda bütünüyle galip geldiği tek cephe”
Prof. Dr. Kurşun, Çanakkale’nin, Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’nda bütünüyle galip geldiği tek cephe olduğunu, burada kazanılan özgüvenin milli mücadelenin temel gücünü oluşturduğunu kaydetti.
Çanakkale’den alınan moral ve desteğin milleti uyandırdığını ve bütün takatsizliğine rağmen ayağa kalkmasına vesile olduğunu aktaran Kurşun, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bu yüzden Çanakkale Zaferi, Türk İstiklal Harbi’nin mukaddimesidir. Çanakkale Harbi, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruluşa götüren, inancın, azmin ve gayretlerin ilham kaynağıdır. Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere burada çarpışan Cevad Paşa, Kazım Karabekir, Fevzi Paşa, Selahattin Adil, Cafer Tayyar, Refet Bele, Şükrü Naili, Rauf Orbay, Mersinli Cemal paşalar gibi kumandanlar, yine birlikte Türk İstiklal savaşını kazanarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracaklardır. Başka bir deyişle Çanakkale Zaferi, Türk istiklal harbinin moral kaynağını teşkil etmiş ve kuruluş yolunda öncü rol oynamıştır.”
“Türk milleti bu zaferi kazanırken beşeri potansiyelini de yitirdi”
Kurşun, bu savaşın aynı zamanda yok olmakla yüz yüze gelmiş bir devletin ve milletin de kaynaklarının tükendiği bir savaş olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
”Bilindiği gibi, Çanakkale’de savaşan askerlerin arasında dönemin lise ve yüksek okullarının öğrencileri de yer aldı. Bunlardan on binlerce üniversiteli ve liseli şehit oldular. Bu sayı, Çanakkale’de iki yüz bini aşan toplam kaybımız içinde önemli bir yer tutmaktadır. Yani Türk milleti bu zaferi kazanırken okumuş, eğitimli, aydın bir neslini de yani beşeri potansiyelini de yitirmiş ve esasında modern dünya ile yarışa oldukça geriden başlamak zorunda kalmıştır. Savaşın mağlubu olan İngiliz generali Oglander, ‘Çekildik… Çanakkale’yi geçemedik ama Türk milletinin genç neslini, eğitimli neslini, çiçeğini yok ettik. Dolayısıyla geleceğini yok ettik. Bellerini zor doğrulturlar’ diyerek bu acı hakikati bize hatırlatmaktadır.”
Prof. Dr. Kurşun, bu savaşın uzun zamandır savaşlar ile yıkılmış, kendine güvenini kaybetmiş Türk milletine yeniden özgüven kazandırdığını vurguladı.
Çanakkale’nin İtilaf devletlerince geçilememesinin Rusya’daki ihtilal hareketini hızlandırıp, rejim değişikliğine sebebiyet verdiğini, yeni rejimin savaştan ve işgal etmiş olduğu Türk topraklarından çekilmesinin gelecekte yapılacak Türk İstiklal Harbi için imkan ve fırsatlar doğurduğunu kaydeden Kurşun, “Çanakkale cephesinde çarpışarak deneyim kazanan ve muvaffak olan kumandanlar yeis ve ümitsizlik içindeki millet için umut ışığı olmuşlardır. Çanakkale Savaşı, Türk milletinin ve Türk ordusunun dünyada prestijini arttırmış ve Lozan’a giden yolu açmıştır. Çanakkale, Türk milletinin küllenmiş olan direnme gücünün, özveri ruhunun, vatan ve insan sevgisinin ve kardeşliğin kora dönüşümüdür.” değerlendirmesini yaptı.