Filistin toprakları üzerinde İsrail devletinin kurulmasına zemin hazırlayan İngiltere imzalı “Balfour Deklarasyonu”nun üzerinden 105 yıl geçti.
Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour tarafından 2 Kasım 1917’de Siyonizmin ünlü hamisi Baron Walter Rothschild’e yazılan mektup, Filistin topraklarında Yahudilere bir “vatan” kurulmasını vadediyordu.
Rothschild ve Balfour arasında karşılıklı yazışmalar sonunda hazırlanan deklarasyon, İngiltere’nin savaşa yeni dahil olan ABD’de güçlü olduğuna inandığı Yahudi diasporasını etkilemeyi amaçlıyordu.
“Saygıdeğer Lord Rotschild, Majestelerinin Hükümeti adına kabineye sunulan ve kabul edilen Yahudi Siyonist isteklerini sempati ile karşılayan müteakip deklarasyonu iletmekten memnuniyet duyarım.” sözleriyle başlayan Balfour’un mektubu şöyle devam ediyordu:
“Majestelerinin hükümeti Yahudilere Filistin’de bir yurt tesisi fikrini hararetle desteklemektedir. Bu maksatla her ne gerekiyorsa yapılacaktır. Filistin’de yaşayan ve Yahudi olmayanların medeni ve dini haklarının zarar görmemesi için de azami gayret gösterilecektir.”
Balfour’un, “Bu deklarasyonu Siyonist Federasyonu’nun bilgisine sunmanızdan memnuniyet duyacağım.” sözleriyle son verdiği mektup, daha sonra İtalya, Fransa ve ABD’nin de desteğini almıştı.
Tarihe “Balfour Deklarasyonu” olarak geçen, Araplarca “Balfour Vaadi” olarak adlandırılan mektup, İsrail devletinin kurulmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı olarak görülüyor.
Filistinlileri yok sayarak, topraklarında Yahudiler için bir vatan vadeden Balfour Deklarasyonu’nu, İngiliz mandası döneminde Filistin topraklarına teşvik edilen Yahudi göçü takip etti.
İngiliz General Edmund Allenby, Aralık 1917’de Kudüs’ü işgal ederek, Filistin’in Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti’ne bağlılığını sonlandırdı ve Siyonistlere hareket alanı açtı.
Filistinliler, 1920 ve 1930’larda direnç göstererek pek çok isyan çıkarmışlarsa da hem artarak devam eden Yahudi göçü hem de İngiliz ordusu ve Siyonist çeteler bu kalkışmaları çoğu zaman kanlı katliamlarla bastırmıştı.
Filistin’e Yahudi göçü arttı, Filistinliler yurtlarından edildi
Balfour Deklarasyonu sonrasında İngiliz mandası altındaki Filistin’e 1920-1940 arası dönemde Yahudi göçü hız kazandı ve son olarak Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudilere yönelik Nazilerin gerçekleştirdiği soykırım sebebiyle göç oranı giderek arttı.
Bu süreçte Filistinliler, topraklarındaki Yahudi nüfusun artışına karşı çıkmaya çalıştı. Ancak İngilizlerin manda yönetimini sonlandırarak Filistin’den çekilmesinin ardından, 1948 yılında Filistinlilerin Nekbe (Büyük Felaket) diye andığı İsrail devletinin kuruluşu gerçekleşti.
İngiltere Filistin’den çekildikten sonra İsrail devletinin kurulmasıyla işgal süreci daha da yoğunlaştı, yüz binlerce Filistinli yurtlarından sürüldü, büyük can ve mal kayıpları yaşandı.
Balfour’un öncülük ettiği süreçte Tarihi Filistin toprakları üzerinde kurulan İsrail devleti, yarısından fazlasını zorunlu göçe maruz bıraktığı Filistinlilerin halihazırda yaşadığı bölgelere hâlâ “halksız vatan” muamelesi yapıyor.
Günümüze kadar uzanan bu süreçte Filistin topraklarının büyük bölümü işgal edildi, sistematik katliamlarla binlerce Filistinli öldürüldü, 1 milyona yakın kişi vatanından sürüldü, 675 köy ve belde yok edildi ve bazı kentler Yahudileştirildi.
Kuruluşundan bu yana işgali genişleten İsrail, şu an 27 bin kilometrekarelik Filistin topraklarının yüzde 85’ine el koymuş durumda. Filistinliler ise, işgal ve abluka şartları altında, bu alanın sadece yüzde 15’ini kullanabiliyor.
Balfour hala İngiltere’nin “gururu”
Filistinliler deklarasyon sebebiyle İngiltere’den Filistinlilerden özür dilemesi, Filistin devletini tanıması ve İsrail işgalini kınamasını isterken İngiltere bu talepleri reddediyor.
Balfour’un 100 yıl önce yazdığı mektup ve ardından sürdürdüğü manda yönetimi ile Filistin topraklarını Yahudilere “vatan” kılan ve devlet kurmalarına yol açan İngiltere, 2012’deki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Filistin’in devlet olarak tanınmasına ilişkin oylamada ise çekimser oy kullanmıştı.
Hatta 2017’de, dönemin İngiltere Başbakanı Theresa May, deklarasyonun 100. yılı dolayısıyla yaptığı bir açıklamada, “İsrail devletinin kurulmasında sahip olduğumuz rolden dolayı gurur duyuyoruz ve kesinlikle deklarasyonun 100. yılını gururla kutlayacağız.” demişti.
Filistinliler Trump ile ikinci Balfour’u yaşadı
Filistinlilerin, 1917 tarihli Balfour Deklarasyonu’ndan bu yana yaşadıkları felaketler silsilesi ABD Başkanı Donald Trump döneminde arttı.
ABD Başkanı Trump’ın attığı adımlar, Filistinlilere Balfour Deklarasyonu’nu ikinci kez yaşattı.
İsrail’in Birleşmiş Milletler kararlarına göre kendisinde kalan Batı Kudüs’ün dışında 1967’de Doğu Kudüs’ü de işgal ederek zaman içerisinde ilhak etmesi, ayrıca Kudüs’ün bir bütün halinde İsrail’in sözde başkenti olarak ilan edilmesi ve Trump döneminde ABD’nin bunu tanımasına giden süreç, 1917 Balfour Deklarasyonu ile başlayan sürecin devamı olarak görülüyor.
Tıpkı İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour gibi, ABD Başkanı Trump da, Filistinlileri yok sayarak, sahip olmadıkları toprakları, hakkı olmayan kişilere vadettiler.
Trump’ın ardından rakibi Joe Biden’ın ABD yönetimine gelmesiyle, Filistin üzerindeki baskı az da olsa hafiflediyse bile, Washington’un Trump döneminde uyguladığı İsrail yanlısı politikalarda değişikliğe gidilmedi.