TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Azerbaycan’da düzenlenen Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi (EİTPA) “Pandemi Sonrası İş Birliği: Toparlanma Sürecinde Zorluklar ve Fırsatlar” başlıklı 3. Genel Konferansı’nda konuşma yaptı.
Konferansın üye ülkeler ile bölgenin istikrar ve kalkınması için önemli bir mihenk taşı olması temennisinde bulunan Şentop, TBMM olarak bölgede istikrarın sağlanmasına, ekonomik ve sosyal kalkınmanın sürdürülebilir bir minvalde kök salmasına, bölgenin tüm boyutlarıyla kalkınmasını teşvik edecek ekonomik entegrasyon ve iş birliği gayretlerine topyekun destek vermeye her zaman hazır olduklarını vurguladı.
Şentop, Türkiye olarak parlamentolar arası ilişkilerin güçlendirilmesine önem verdiklerini belirterek, parlamenter diplomasinin bölgesel entegrasyon ve kalkınma yolundaki çalışmalara da önemli katkı sağlayacağını ifade etti.
Kovid-19’un küresel düzeyde derin sosyal, ekonomik, insani ve siyasi tahribata yol açtığını hatırlatan Şentop, salgının milyonlarca insanın hayatı, geçim kaynakları ve küresel ekonomi için büyük bir tehdit olduğunu ve olmaya da devam ettiğini kaydetti.
Şentop, şu değerlendirmede bulundu:
“Salgın aynı zamanda hepimizin sağlığının, refahının ve mutluluğunun birbirine ne derece bağlı olduğunu net bir şekilde göstererek bütün insanlığın kader ortaklığı bilinciyle hareket etmesinin önemini ortaya koydu. Kısaca, insanlığın selametini etkileyen sorunlarımızın ortak olduğunu anladığımız gibi bunlara karşı üretilecek çözümlerin de ancak ve ancak müşterek bir yaklaşımla başarıya ulaşabileceğini kavradık.Uluslararası dayanışma, iş birliği ve koordinasyon tarihte hiç olmadığı kadar temel öncelik haline geldi. Bu zorlu süreç, hiç kimseyi dışarıda bırakmadan, çok daha etkin ve kapsayıcı bölgesel ve uluslararası bir iş birliğinin ve dayanışmanın gerekliliğini hepimize gösterdi. Bu süreç aynı zamanda parlamentoların ve parlamenter diplomasinin ne kadar önemli olduğunu da ispatladı.”
Salgınla mücadele için alınan kararların yasalarla desteklenmesi, tedbirlerin sosyal yönlerinin gözetilmesi, mali kaynakların adil ve kırılgan toplum kesimlerinden başlayarak dağıtılmasına özen gösterilmesi zaruretinin artık net şekilde görüldüğünü ve konuşulduğunu aktaran Şentop, “Türkiye olarak salgınla mücadelede en başından beri çok taraflılığın önemini vurguluyoruz. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler, G-20, MIKTA, Dünya Sağlık Örgütü ve diğer uluslararası platformlardaki çalışmalara önemli katkılar sunduk. İş birliği ve dayanışma ruhu ile ‘Ümitsizliğin ardında nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var’ sloganıyla 161 ülke ve 12 uluslararası kuruluşa yardım ulaştırarak destek olduk. Salgın sürecinde ihtiyacı olan ülkelere gerek aşının gerek diğer tıbbi malzemelerin temini için bütün imkanlarımızla çalışmaya devam ediyoruz.” dedi.
Şentop, salgının hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülkeleri pek çok açıdan olumsuz etkilediğine ve etkilemeye devam ettiğine, 520 milyondan fazla kişinin virüse yakalandığına ve 6 milyon 300 bin kişinin hayatını kaybettiğine dikkati çekerek, göç, işsizlik, aşırı yoksulluk ve açlığın her zamankinden daha güçlü bir tehdit haline dönüştüğünü, adaletsizlik ve eşitsizlik sorununun salgınla birlikte daha da derinleştiğini anlattı.
Ukrayna’daki savaşın da etkisiyle gıda güvenliği sorununun ve yükselen enerji fiyatlarının ciddi bir risk haline geldiğini hatırlatan Şentop, şunları söyledi:
“Küresel salgının olumsuz yansımaları ile mücadele ederken tedarik zincirlerinin açık tutulması, yoksulluk ve açlık sorunlarıyla mücadeleye katkı sağlayacak ulaşım ve taşımacılık kanallarının işlerliğinin korunması, ticaretin kolaylaştırılması ve bu amaçla gerekli altyapının inşa edilerek bölgemizde entegrasyonun güvenli ve istikrarlı bir şekilde tekâmülü için daha güçlü ve kararlı adımlar atılmalıdır. Küresel tehditlerle etkin, dengeli, çok boyutlu ve kapsayıcı bir mücadele yürütülmesi önem taşımaktadır. Bu noktada, mevcut uluslararası kuruluşların demokratik, çoğulcu, dönemin gerekliliklerine uygun ve karşı karşıya olduğumuz sorunlara çözüm üretebilecek bir reforma tabi tutularak sağlam bir yapıya kavuşturulmalarına duyulan ihtiyaç açık bir şekilde karşımızda durmaktadır.”
Şentop, dünün paradigmalarıyla kurulan, çifte standartları rutin haline getiren ve belli ülkelerin menfaatlerini merkeze alarak inşa edilen uluslararası kurum ve kuruluşların mevcut yapısıyla, insanlığın bugün karşı karşıya kaldığı krizleri anlaması ve bu krizlere insani, vicdani, adil ve sürdürülebilir çözümler üretmesinin mümkün olmadığını vurguladı.
Yeni dünyanın, herkesi kucaklayan, anlayabilen ve onların derdiyle hemhal olabilecek anlayışa ve donanıma sahip kurumlara ve politikalara ihtiyacı olduğunu aktaran Şentop, şu değerlendirmede bulundu:
Bu noktada, EİTPA üyeleri olarak bizim de yakın bir diyalog ve eşgüdüm halinde hareket ederek uluslararası sistemin ve kuruluşların günümüz meselelerine daha adil ve insani bir perspektiften yaklaşabilmesi için mücadele etmeliyiz. Bunun için öncelikle kendi aramızdaki istişare mekanizmalarını ve iş birliği platformlarını daha etkin, kapsayıcı ve güçlü bir yapıya kavuşturmalıyız. Bölgemizdeki sorunlarla mücadele etmenin yolu, bu meseleleri küresel aktörlerin müdahalelerine terk etmekten ziyade, bölgesel kuruluşları etkin hale getirmekten geçiyor. Zira, küresel aktörler öncülüğünde gerçekleştirilen müdahalelerin bölgesel sorunlara çözüm sunması bir yana, problemleri daha da derinleştirdiği, daha fazla ölüme, acıya, gözyaşına, zorunlu göçe, zorla yerinden edilmelere, ekonomik ve toplumsal krizlere ve istikrarsızlığa yol açtığı açıkça ortada. Yakın coğrafyamız maalesef bunun örnekleriyle dolu.”
“Sorunları çözecek olanlar bu coğrafyanın evlatlarıdır”
Şentop, 20. ve 21. yüzyılda, küresel aktörlerin insani değerlerden, erdemden, adaletten, hakkaniyetten, samimiyetten yoksun, tamamen kendi çıkarlarını maksimize etme güdüsüyle ve emperyalist sömürü zihniyetiyle yaptıkları müdahalelerin hiç kimseye, hiçbir bölgeye herhangi bir faydası olmadığını, bu müdahalelerin hiçbir yere, hiçbir ülkeye istikrarı, barışı ve huzuru getirmediğini hatırlatarak, “Bilakis, mevcut sorunları daha da derinleştirdi, yeni sorunların ve krizlerin vuku bulmasına ve bunların kalıcı şekilde yerleşmesine neden oldu. Artık bundan bir ders çıkartmak gerekmiyor mu. Tam da bu nedenle, bölgemizdeki sorunları bölgenin gerçeklerine ve sahip olduğumuz ortak inanç ve kültürün değerlerine uygun olarak, sömürü kültürü ve zihniyetine karşı durarak hakkaniyet ilkesine göre kalıcı bir şekilde çözmemiz ve bunun için mücadele etmemiz hepimizin öncelikli vazifesidir.” ifadelerini kullandı.
Krizlerin en büyük mağdurunun bölge insanları ve halkları olduğunu, krizlerin ve müdahalelerin en büyük maliyetini bölge insanların ödediğini söyleyen Şentop, “Bu bağlamda, söz konusu sorunları çözecek olanlar da bu coğrafyanın evlatlarıdır, bölgesel aktörlerdir, bölgesel kuruluşlardır. Bizler burada, bu imkanlar üzerinde durmalı, bunun için gayret sarf etmeliyiz. Libya’da, Irak’ta, Afganistan’da, Yemen’de ve daha birçok ülkede yaşanan insani krizlere merhem olunması, Filistin’de, Suriye’de, Arakan’da, Cammu Keşmir’de masum insanların maruz kaldığı şiddetin, zulmün ve saldırıların durdurulması ve bu insanların acılarına sebebiyet verenlerin adalet önünde hesap vermeleri sağlanmalıdır. Bunun için uluslararası kamuoyunda daha etkin bir mücadele sergilemenin yolu öncelikle kendi aramızdaki birliğin, dayanışmanın, karşılıklı saygı ve güvenin tesis edilmesi ve uluslararası platformlarda ahenk içinde hareket edilmesidir.” değerlendirmesinde bulundu.
“Komşu ve bölge ülkeler arasındaki barış görüşmelerini daima destekledik”
TBMM Başkanı Şentop, Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali döneminde yaşananların anlattıklarına örnek olduğunu söyleyerek, “Ermenistan’ın Azerbaycan toprağı Karabağ’da işgalci olduğu birçok uluslararası platformda kabul ve tescil edilmiştir. BMGK, AKPM, AGİT birçok defa Ermenistan’ın işgalci olduğunu kabul eden kararlar almıştır. İşgalin sona erdirilmesi için AGİT Minsk Grubu oluşturulmuş, ABD, Rusya ve Fransa’nın eş başkanı olduğu bu kurum çalışmalar yapmıştır. 1992’de kuruldu. Tam 30 yıl dünyanın etkili devletlerinin oluşturduğu bir mekanizma Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarıyla alakalı olarak Ermenistan’la yaşadığı sorunu çözmemiştir. Bu sorunun 30 yıl çözülmemesi ve hala sözüm ona çözüm ekibinin görev başında olması ortada esasen bir çözüm iradesinin olmadığını göstermektedir. Uluslararası kurumların, bölge dışı ülkelerin bölgemizdeki ülkelerle ilgili yaklaşımları sorun çözmek yerine sorunları kullanma ve derinleştirme, kendi çıkarlarına alet etme niyetlerinin en güzel göstergesi Azerbaycan’ın 30 yıldır yaşadığı sorundur.” diye konuştu.
Azerbaycan’ın nihayet işgal altındaki topraklarını bizzat kendisinin kurtardığını hatırlatan Şentop, “Kahraman kardeş Azerbaycan halkını ve değerli lideri Cumhurbaşkanı Aliyev’i tekrar tebrik ediyorum. Bu süreçte Türkiye olarak her şart altında kardeş Azerbaycan’ın yanında yer aldık, daima haklı davasında destekçi olduk, bundan sonra da destekçi olmaya devam edeceğiz. Karabağ Azerbaycan’dır. Türkiye olarak Azerbaycan’ın sadece dost ve kardeş ülke olduğu için değil Azerbaycan tarihen ve hukuken haklı olduğu için destekledik. Haklı bir dava için mücadele ediyorlardı. Ama bir mesele daha var. Bu konu sadece iki ülke arasındaki bir mesele olmaktan çıkmış ve bölge barışını tehdit eder hale gelmişti. Barış ve istikrardan yana olmak bu sorunun çözümüyle yetinilmemeyi icap ettiriyor. Bölge barışı için makul, insaflı, adil bir anlaşma sağlanması ve barış için birlikte çalışılmasını da gerekli kılıyor. Komşu ve bölge ülkeler arasındaki barış görüşmelerini daima destekledik.” dedi.
Mülteci krizi adil ve kalıcı çözümü için küresel bir yaklaşım zaruri
Şentop, küresel göç sorununa da dikkati çekerek, göç olgusunun bütün insanlığın ortak meselesi olduğunu vurguladı ve ülkelerin bu noktada kısa vadeli menfaatlerden, sığ politik hesaplardan uzak durarak, ayrımcılığa ve ırkçılığa tevessül etmeden, etik değerleri merkeze alarak samimiyetle ve adil bir şekilde sorumluluk almaları şart olduğunu belirtti.
Bu hususta bütün insanlığa, özellikle soruna kaynaklık eden politikaların faillerine, sömürgecilere, dünyayı yağmalayanlara, talan ve tahrip edenlere, insanların yerlerini ve yurtlarını yaşanmaz hale getirenlere büyük mesuliyet düştüğünü vurgulayan Şentop, “İnsanlığa karşı olan borçlarını ifa etmek bu devletlerin en öncelikli sorumluluğudur. Zorunlu göç ve mülteci krizi gibi problemlerin adil ve kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için küresel bir yaklaşımın zaruri olduğu açıktır. Türkiye olarak, bu konuyu uluslararası toplumun gündeminde tutmaya azami özen gösteriyoruz. Küresel güvenliğin, barışın ve kalkınmanın ancak bütün insanlığın huzur ve refahıyla sağlanabileceğinin farkındayız.” ifadesini kullandı
Şentop, 20-21 Haziran’da İstanbul’da göç konulu bir konferans düzenleyeceklerini de bildirerek katılımcıları konferansa davet etti.