AA muhabirinin, ülkelerin hidrojen stratejisine yönelik bilgileri içeren sektör raporlarından derlediği bilgilere göre, elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payının artmasıyla ortaya çıkan baz yük dengesizliklerinin önüne geçmek amacıyla, hidrojenin elektriğin depolanmasında kullanımına yönelik çalışmalar yürütülüyor.
Enerji şirketleri 2030’a kadar yenilenebilir kaynaklardan üretilen 25 teravatsaat elektriği hidrojen formunda depolamayı amaçlıyor. Hidrojenin enerji taşıyıcı olarak farklı formlarda kullanımını içeren senaryolara göre ise 2050’ye kadar yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen 58 teravatsaatlik elektrik enerjisi hidrojen formunda depolanabilecek, ayrıca bu miktar teknolojik gelişmelere bağlı olarak artış gösterebilecek.
Küresel hidrojen talebinin 2015-2050 döneminde 7 kat artışla 325 teravatsaatten 2 bin 250 teravatsaate çıkması beklenirken, bu miktar AB’nin iki aylık elektrik talebine karşılık geliyor.
Hidrojen talebinin düşük ya da yüksek olmasına yönelik senaryolara göre depolanan elektrik, hidrojen formunda enerji, ulaştırma, endüstriyel üretim ve binaların enerji ihtiyacı için kullanılabilecek.
Neden Hidrojen?
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Makina Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Gökalp, AA muhabirine, ülkelerin enerji ve sanayide hidrojene yönelmesinin birçok sebebi olduğunu belirterek, “Yenilenebilir elektriğin depolanması başta olmak üzere hidrojen, enerji, sanayi ve ulaştırma sektörlerinde ‘çığır açıcı’ olabilir.” ifadesini kullandı.
Ekonomisini karbondan arındırmak ve döngüsel ekonomide tüm ürünleri maksimum verimde kullanmak isteyen ülkelerin, hidrojenin farklı sektörlerde kullanımına yönelik teknolojiler üzerinde çalıştığını aktaran Gökalp, şöyle konuştu:
“Rüzgar ve güneş gibi emre amade enerji üretilemeyen kaynaklardan sağlanan elektriğin gerektiğinde kullanılmak üzere depolanması gerekiyor. Hidrojen çeşitli kaynaklardan üretilebiliyor ve kilogram başına ısıl gücü yüksek. Yenilenebilir kaynaklardan üretilen ve depolanan elektriğin ihtiyaç duyulduğunda yeniden enerjiye çevrilmesi halinde çevreye zarar vermemesi durumu, hidrojeni ideal bir yakıt yapıyor. Hidrojen hava ile yakıldığında ya da yakıt pillerinde kullanıldığında ısı, elektrik ve yanında sadece su üretiyor. Doğal gaz gibi karbon içerikli fosil yakıtlar yandığında enerji üretimi ile beraber karbondioksit salımı da yapıyor.”
Gökalp, hidrojeni yenilenebilir elektrikle üretmenin en temiz yolunun suyun elektrolizi yani suyun hidrojen ve oksijenden oluşan bileşenlerine ayrıştırılması olduğunu aktardı.
Hidrojen enerji sisteminden daha mükemmel bir döngüsel sistem düşünmenin bugünkü teknolojiyle zor olduğunu dile getiren Gökalp, “Yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi oldukça ucuzladı. Hidrojen üretiminde kullanılabiliyor. Ayrıca Hidrojeni üretmenin başka yolları da var. Bunlar organik atıkların gazlaştırılması, doğal gazın pirolizi, yani hidrojen ve katı karbona dönüştürülmesi, bazı metallerin, mesela alüminyum veya bor bileşenlerinin su ile kimyasal tepkimeye sokulması buna hidroliz diyoruz ve yine suyun hidrojeninin elde edilmesi gibi.” dedi.
Gökalp, hidrojen enerji sisteminin döngüsel ekonominin gerektirdiği tüm avantajları barındırdığına işaret ederek, şunları kaydetti:
“Döngüsel ekonomide, çıkan yan ürün veya atık da değerlendiriliyor. Örneğin metal hidrolizi ile hidrojen üretince, suyun oksijeni metal ile birleşip oksit oluyor, mesela alüminyum oksit, o da tekrardan alüminyum üretiminde kullanılabiliyor, bu süreç yine mükemmel döngüsel bir sistem. Çimento ve demir çelik gibi sanayi dallarının saldığı karbondioksiti yakalayıp temiz hidrojenle katalizörler yardımıyla kimyasal tepkimeye sokarsak, sentetik gazdan metanole kadar çeşitli malzemeler üretebiliyoruz. Tüm bu ürünler kimya sanayinin ana girdileri. Temiz hidrojeni amonyak olarak da depolayabiliriz, amonyak aynı zamanda gübre üretiminin ana maddesi. Tüm ülkelerin hidrojen peşinde koşmasının ana sebepleri bunlar.”