Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından, “EU Talks” etkinliği kapsamında, “Avrupa Yeşil Mutabakatı: Fırsatlar & Riskler” konulu çevrim içi bir seminer düzenlendi.
Ticaret Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Batur, burada yaptığı konuşmada, gelecek dönemde AYM ile ilgili olan çerçevenin daha da netleşeceğine vurgu yaparak, “Bizim o netleşmeyi, tam oturmayı beklemeden gerekli bilinci gerekli duyarlılığı kendi içimizde yaratmamız ve hazırlıklarımızı şimdiden yapmaya başlamamız son derece önemli.” dedi.
Küresel ekonominin 2020 yılında yüzde 4,4 daraldığına dikkati çeken Batur, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“2021 yılındaki beklentilere bakınca küresel ekonomi ve ticarette biraz toparlanma beklenmekle birlikte hiçbir araştırma kuruluşunun ya da uluslararası örgütün yaptığı çalışmada 2019 dönemlerine geri dönüşün işareti yok.Bir toparlanma ama bizim o 2019 ve öncesi dönemlere dönüşümüz için hala belli bir miktar zaman gerektiğini görüyoruz. Dönüp biz Türkiye’ye bakarsak tüm bu olumsuzluklara rağmen 2020 yılında hem hükümetimiz olarak hem de iş dünyamızın aslında çok ciddi özel sektörümüzün çok dinamik hareketleriyle, çok büyük çabalarıyla aslında önemli sonuçlar da elde ettiğimizi düşünüyorum. Ülke olarak ta kendimizi diğer ülkelerden farklılaştıracak belirli sonuçlara da imza attık.”
Batur, Türkiye’nin 2020 yılının üçüncü çeyrekteki yüzde 6,7’lik büyümesine vurgu yaparak, şunları kaydetti:
“Avrupa bizim çok önemli pazarımız. 2020’de 69 milyar dolar ihracat 73 milyar dolar ithalat yaptığımız bir pazardan söz ediyoruz. Biz yüzde 6,7 üçüncü çeyrek büyümesini yaparken bu büyük pazarımızda birçok üye ülkenin yüzde 10’lar civarında küçüldüğünü de gözlemledik. Yani ana pazarımızda yüzde 10’larda bir küçülme yaşanmasına rağmen biz büyümemizi yüzde 6,7 gibi iyi bir rakamda tutabildik. 2020 yılında da kümülatif büyüme olarak Türkiye’nin ekonomisinde yüzde 0,5’lik bir rakamla karşılaşıyoruz.Aralıkta güzel bir rekor kırdık bu da hepimizin başarısı 17,8 milyar dolar gibi tarihteki tüm aylar içerisinde en yüksek ihracat rakamına eriştik. 2021’de ocağında da tüm ocaklar içerisindeki en iyi rakamımızı yakaladık bu şunu gösteriyor aslında Türkiye kriz yönetimi iyi beceren ve pazarlarını farklılaştırarak ciddi adımlar atmaktan çekinmeyen riski iyi yöneten bir ülke unvanını son derece hak ediyor.”
AB’nin büyük ekonomik daralmalara rağmen AYM’den vazgeçmediğine dikkati çeken Batur, şunları söyledi:
“Ülkemizin en önemli ticaret ve yatırım ortağı AB’de yaşananlara da dikkat etmemiz, buradaki gelişmeleri de iyi anlamımız gerekiyor. AB bu dönemde büyük ekonomik daralmalara rağmen görüyoruz ki AYM ile tarihlediği 2050 yılında karbon nötr kıta olma hedefinden hiç taviz vermedi. Ekonomik ne tip sıkıntı yaşanırsa yaşansın bu dönemde ekonomik ve sosyal hayatın bütün yönlerini yeşil dönüşüm perspektifiyle şekillendirdiğini net olarak ortaya koydu. Şekillendirmeye de devam etti.”
Batur, AYM ve kapsamındaki eylemlerin enerji, ulaşım, sanayi, finans, gıda dahil AB sanayisinin tamamını çevre ekseninde yeniden şekillendirecek ve yıllar alacağı öngörülen bir ekonomik seferberlik olduğunu belirterek, “BM Genel sekreteri Guterres biliyorsunuz bir açıklama yaptı ve dedi ki dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 70’ini temsil eden tüm ülkeler sıfır karbon taahhüdünde bulundular. Bu çok önemli bir açıklama, bu verileri şu anlamda çok önemli görüyorum. Arkasında çok önemli ve ulvi bir amaç olmakla beraber doğru uygulamalar yapılmazsa bu uygulamaların önümüzdeki dönemde hem ihracatımız için tehdit olabileceğini hem de küresel korumacılık politikalarının aslında bir amacı olarak kullanılma risklerinin bulunduğunu aklımızda tutmamızda fayda var. Dolayısıyla bu anlamda yapılacak hazırlıklar sadece AB özelinde değil onu takip eden bu diğer ülkeler özelinde de önümüzdeki dönemde ihracatımıza gelebilecek korumacı bir takım teknik engellerle başa çıkmamızı sağlayacağını düşünüyoruz.Bizde AB’nin AYM duyurusunun hemen ardından aslında bu değişime hazırlıklı olma gerekliliğiyle hemen kendi çalışmalarımızı hızla başlattık. En başından beri de amacımız AYM’nin yeni ticaret sisteminde ön gördüğü yapıyı doğru analiz etmek ve alacağımız aksiyonlar ile bu riskleri ülkemiz adına birer fırsata dönüştürmek.”
“AYM yalnızca üye ülkeleri değil, Türkiye gibi AB ile yoğun ticari ilişkileri olan ülkeleri de önemli oranda etkileyecek”
DEİK Başkanı Nail Olpak da Türkiye’nin AB tarafından 2019 yılının Aralık ayında açıklanan AYM’nin yalnızca üye ülkeleri değil, Türkiye gibi AB ile yoğun ekonomik ve ticari ilişkileri olan ülkeleri de önemli oranda etkileyeceğini bildirdi.
Olpak, AYM kapsamında devletlerin sorumluluklarının yanı sıra özel sektöründe sorumluluklarının bulunduğuna dikkati çekere, sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Bu kapsamda iklim değişikliği, sınırda karbon düzenlemesi gibi alanlarda sadece devletleri değil aynı zamanda özel sektör kuruluşlarının da sorumluluklarının olduğu bilinciyle DEİK ailesi olarak, ‘Sanayi Sektörünün Karbonsuz Ekonomiye Geçiş Sürecinin Desteklenmesi’ projesini başlatmamızın önemli olduğunu düşünüyoruz.Amacımız sanayi kuruluşlarının mutabakat kapsamındaki gelişmeleri yakından takip edip gerekli adımları atmaları konusunda da bizim yol gösterici olmak gibi bir sürece dahil olmamız.”
AYM konusunda yapılan çalışmalarda önemli hususun başta Ticaret Bakanlığı olmak üzere kurumlarla koordinasyon olduğuna vurgu yapan Olpak, şunları kaydetti:
“Toplam ihracatımızın dönemler itibariyle yaklaşık yüzde 50’liler civarında AB ile gerçekleştirildiğini düşündüğümüz zaman buradaki çalışmaların bir taraftan ülkemizin sanayisi için riskler getirebileceği gibi diğer taraftan değerlendirirsek fırsatları da beraberinde getireceği zannederim en önemli gündem maddelerimizden olacaktır.Biz bu çalışmalarımızın içerisinde mutabakatın dış ticaretimize getireceği yeni düzenlemeleri sanayi kuruluşlarımızın iş yapış biçimleri üzerinde oluşturabileceği etkileri öngörebilmelerini ve alınabilecek tedbirleri değerlendirmeleri için de bir rapor ve kontrol listesi oluşturma aşamasındayız.”
Olpak, Yeşil Mutabakat’ın, Paris İklim Anlaşması’ndan sonra Avrupa’nın en önemli girişimlerinden birisi olduğuna vurgu yaparak, şu ifadeleri kullandı:
“Avrupa Birliği bir anlamda ‘Gelecek nesil’ ticaretin kurallarını yeniden yazmaya başlıyor. AB’nin Ticaretten sorumlu Başkan Yardımcısı Dombrovskis geçtiğimiz hafta bu politikanın temel prensiplerini açıklamıştı.Buradan görebildiğimiz kadarıyla da, artık ticarette sadece maddi unsurlar değil sosyal, çevresel hatta temel insan hakları ile ilgili konular da belirleyici ve ön planda olacak.Bu da sadece devletlerin değil şirket yönetim kurullarının da sorumlu olmaları ve taşın altına ellerini koymaları anlamı taşıyor. AB’nin şirketler hukuku alanında gerçekleştirmeyi planladığı reform ile nasıl bir hükümet ülkesindeki sosyal adaleti sağlamak, çevreyi korumak gibi sorumluluklar içerisindeyse bunun küçük ölçeklisini de şirketlerin yönetim kurullarının kendi iş yerlerinde uygulamaya doğru gideceğini görüyoruz.”
Sürecin bazı riskler içerdiğini belirten Olpak, “Türkiye olarak Avrupa ile ticaretimizdeki konumumuzdan da faydalanarak, süreci uzun vadeli olarak değerlendirip gerekli aksiyonları da alabilirsek, bir taraftan riskleri bertaraf ederken diğer taraftan rekabet gücümüzü koruyabilir ve hatta artırabiliriz.” dedi.
“Yeşil Mutabakat, yeşil ekonominin üzerine inşa edileceği büyüme stratejisine dayalı bir sanayi devrimi”
Avrupa Birliği Daimi Temsilcisi ve Büyükelçi Mehmet Kemal Bozay ise konuşmasında, “Yeşil Mutabakat kapsamı itibariyle bir büyüme stratejisi. Daha geniş anlamda, yeşil ekonominin üzerine inşa edileceği büyüme stratejisine dayalı bir sanayi devrimi.” ifadesini kullandı.
Bozay, AYM’nin jeopolitik açıdan önemine dikkati çekerek, şu değerlendirmede bulundu:
“Bir Büyükelçi olarak dış politika perspektifinden baktığımda da Yeşil Mutabakatın, jeopolitik oyun değiştirici sonuçlar doğurmayı ve bu sonuçlarla AB’yi başat küresel güçler konumunda tahkim etmeyi hedefleyen bir siyasi, sosyo-ekonomik ve kültürel diplomasi boyutu taşıdığını da görebiliyorum.Nitekim, bu açıdan bakıldığında Çin ve ABD gibi başlıca küresel aktörlerin Yeşil Mutabakat’ın tetiklemesiyle karbon-nötr kavramı temelinde hemen harekete geçmeleri de hepimizin dikkatini çekti küresel diplomasi bu boyutunu da teyit eder nitelikte oldu.”
Yeşil Mutabakat’ın Türkiye’yi doğrudan ilgilendirdiğini belirten Bozay, şu ifadeleri kullandı:
“Yeşil Mutabakat ülkemizi de doğrudan etkileyecektir. Bu çerçevede, ülkemizin AB’yle işbirliğinde ve ticaretinde ilgili sektörler bazında hazırlıklı olması, gerekli adımları vakitlice atması önem taşımaktadır. Eylem planı da zaten bunu amaçlamaktadır. Çok geniş bir yelpazesi olan bu eylem planında bir sürü unsur var. Öncelikli gördüğüm enerji sektörü, Ar-Ge ve binalar/inşaat sektörü.”
Bozay, Yeşil Mutabakat’ın ana belirleyici ve itici unsurunun karbon nötr ana hedefinden bakıldığında enerji sektörü olduğuna vurgu yaparak, “Sanayi devriminin itici gücü buharlı makinaların getirdiği enerji alanında devrimdi. Yeşil dönüşüm de karbon nötr miyatları, ABD ve Hindistan’ın elektrifikasyon kavramları, Çin’in kömür tüketimini uzun vadede düşürme vaatleri ve yenilenebilir enerjide liderliği gibi fırsatlar ve risklerle dolu enerji ağırlıklı açılımlar/taahhütler temelinde kurgulanmaktadır. Bu bağlamda fırsatlar ve risklere bakıldığında, ülkemizin politika ve öncelikleri doğrultusunda Yeşil Mutabakat çerçevesinde bazı başlıklar ön plana çıkmaktadır. Bu başlıklar, başta hidrojen olmak üzere, offshore dahil yenilenebilir enerji teknolojileri, karbonsuz gazlar, binalarda ve sanayide enerji verimliliği uygulamaları, enerji sistem entegrasyonu ve diğer temiz enerji teknolojileri olarak sayılabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Özellikle karbonsuz veya düşük karbonlu gazlara yatırımın ve bu bağlamda hidrojen teknolojilerine yatırımın AB’de öncelikler arasında olduğuna vurgu yapan Bozay, “AB, bu alana ve bu alandaki projelere büyük mali destek sağlamaktadır. Ülkemizin kayda değer boyuttaki yenilenebilir enerji kapasitesi, yeşil hidrojen üretimi için önemli bir altyapı ve olanak sağlayabilecektir. Benzer şekilde, ülkemizin yaygın doğal gaz kullanımı ve altyapısı da gelecekte ülkemizde düşük karbonlu hidrojenin üretimi ve taşınması için önemli bir altyapı ve fırsatlar sunabilecektir.” dedi.
“AB açık ekonomi olmayı sürdürecek”
Ekonomiden Sorumlu AB Komiseri Paolo Gentılonı’nin Özel Danışmanı, AB Türkiye Delegasyonu Eski Başkanı ve Eski Büyükelçi Stefano Manservısı ise konuşmasında Avrupa’da iş dünyasında ve sektörler arasında AYM ile ilgili olarak fırsatların ve risklerin tartışıldığını söyledi.
Manservısı, AYM’nin yepyeni bir sanayi devrimi olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Bu proje bitmiş bir proje değil. Burada baya birlikte çalışma yapılabilecek geniş alan söz konusu. AB kesinlikle açık ekonomi olmayı sürdürecek. AB tek pazarı kesinlikle daha iyi bir küresel ticaret ve uluslararası ilişkiler şampiyonu olmayı ve açık olmayı sürdürecek. O yüzden AB bu Yeşil Mutabakatı sadece kendisi için inşa etmiyor.Bu mutabakatı aslında mevcut küresel ilişkilere katkıda bulunmak için tasarlıyor.”
“Yol haritasının çizilmesi ülkemiz ve sanayicilerimiz adına elzem gözüküyor”
Programın moderatörlüğünü yapan DEİK Türkiye-Avrupa İş Konseyleri Koordinatör Başkanı Zeynep Bodur Okyay, ise şunları kaydetti:
“Yeşil Mutabakat her ne kadar bir AB projesi olsa da, 2015 Paris Anlaşması, BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve ABD’nin Biden Hükümetiyle hızlıca giriştiği iklim hareketiyle birlikte incelediğimizde, yeni bir küresel konjonktürün en detaylı projesi olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla iş dünyasını da bu nedenle çok yakından ilgilendiriyor.İhracatımızda yaklaşık yüzde 50’lik paya sahip AB ile ticaretimizde karbon vergisi ya da sınırda karbon düzenlemesi gibi kararların alınabilecek olması Türk iş dünyasını endişelendiren konuların başında geliyor. Bunlara ek olarak başta enerji ve kaynak yoğun sektörlerin uyum süreci adına yol haritasının çizilmesi ülkemiz ve sanayicilerimiz adına elzem gözüküyor.”
“Olası etkileri hepimizi ilgilendiren hepimizin önemsenmesi gereken etkiler olacak”
Öte yandan programda Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sevil Acar Aytekin bir sunum gerçekleştirdi.
Aytekin sunumunda, AYM’nin ülkeyi, sektörleri ve akademisyenleri hareketlendirdiğini belirterek, “Olası etkileri hepimizi ilgilendiren hepimizin önemsenmesi gereken etkiler olacak.Bu nedenle ben çok mutluyum bir akademisyen olarak bir araştırmanın böylesi bir gündeme katkı sağlayabilecek olmasından çok mutluyum.” ifadesini kullandı.