Şimşek, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, ekonomi programının en önemli hedeflerinden birinin sürdürülebilir yüksek büyüme olduğunu söyledi.
Sürdürülebilirlik için dengeli bir büyüme gerektiğini dile getiren Şimşek, “Çok yüksek sürdürülebilir büyüme patikasına doğru Türkiye ekonomisi yol aldı. Dengesizliklerin giderildiği sürdürülebilir, kapsayıcı bir büyüme sürecinin arifesindeyiz.” diye konuştu.
İç talebin geçen yıl bu zamanlarda güçlü olduğunu, büyümeye 10 puandan fazla katkı sağladığını ifade eden Şimşek, bunun da yüksek cari açık ve yüksek enflasyon anlamına geldiğini vurguladı.
Şimşek, bugün net ihracatın katkısının pozitife döndüğünü, iç talebin makul düzeyde devam ettiğini, dolayısıyla küresel konjonktürde oldukça iyi bir büyüme patikasıyla karşı karşıya olunduğunu anlattı.
Programın diğer önemli hedefinin sürdürülebilir cari açık olduğunu dile getiren Şimşek, “Son 20 yıla baktığımızda ortalama cari açığımızın milli gelire oranı yüzde 3,8. Geçen sene program öncesinde yüzde 6 civarındaydı. Bunu nisan itibarıyla yüzde 2,7’ye kadar düşürdük. Yarın mayıs rakamları açıklanacak. Büyük ihtimalle cari açığın milli gelire oranı yüzde 2,5’in altına düşmüş olacak. Bu sene muhtemelen yüzde 2’nin altında bir cari açıkla devam edeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
Şimşek, yüzde 2,5’in altındaki cari açığın dış borcun milli gelire oranını aşağı yönlü bir patikaya evirdiği gibi aynı zamanda kalıcı rezerv birikiminin de önünü açtığını kaydetti.
“Bütçe açığının milli gelire oranını yüzde 3’ün altına çekeceğiz”
Mali disipline de değinen Şimşek, geçen yıl depremin etkisi, seçimler, yakın coğrafyalardaki sorunların yansımalarının ülkeyi yüksek bütçe açığı riskiyle karşı karşıya bıraktığını belirtti.
Son 20 yılın bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 2,4 olduğunu dile getiren Şimşek, şu ifadeleri kullandı:
“Geçen sene tedbir almasaydık açık yüzde 10’a doğru evrilebilirdi. Türkiye o türden bir açığı tabii ki finanse edemezdi. Geçen sene güçlü tedbirler aldık. Bütçe açığını 2 hane yerine yüzde 5,2 düzeyine çektik. Yüzde 5,2 yüksek bir açık. Gelişmekte olan ülkelerin 2023’teki ortalama açığı yüzde 5,5. Türkiye, AK Parti hükümetleri döneminde bütçe disiplinini noktasında kendine benzer ülkelere oranla çok güçlü bir kültüre, duruşa sahip oldu.”
Geçen sene deprem hariç açığın milli gelire oranının yüzde 1,6 olduğunu vurgulayan Şimşek, “Depremin yarattığı, gerektirdiği harcamaları bir kenara bırakırsanız, aslında mali disiplinde bir sorun yok. Enflasyonla mücadelede açığı aşağı çektiğimiz ölçüde, Merkez Bankasının elini güçlendirmiş olacağız.” diye konuştu.
Şimşek, bütçe harcamaları dahil bütçe açığının milli gelire oranını gelecek yıl yüzde 3’ün altına çekerek dezenflasyona güçlü destek vermeyi hedeflediklerini bildirdi.
Mali disiplinin tesis edilmesine yönelik çabalarının borç sürdürülebilirliği sorunu ile ilişkilendirilmemesi gerektiğini dile getiren Şimşek, “Mali disiplinin tesis edilmesine yönelik çabalar daha çok bir dezenflasyon programına destek. İkincisi, yapısal dönüşüme, yapısal reformlara mali alan yaratmak. Üçüncü olarak da cari açığın sürdürülebilir patikada kalmasını sağlamak. Mali disiplin bu açıdan değerli.” dedi.
“Rezerv yeterliliğini sağladık”
Bu dönemde kur riskini azalttıklarını, döviz ve altın cinsinden borç stoku içindeki payını azalttıklarını anlatan Şimşek, borçlanmanın vadesini de artırdıklarını söyledi.
Türkiye’nin rezerv pozisyonuna da değinen Şimşek, “Uluslararası rezervlerde tarihte eşi benzeri görülmemiş hızda düzeltmeyle karşı karşıyayız. Geçmişte bizim hükümetlerimiz döneminde 10 yıl alan birikim son 1 yıl içerisinde sağlandı. Aslında bu, programa olan güveni, inancı gösteriyor.” ifadelerini kullandı.
Uluslararası Para Fonunun (IMF) tanımladığı rezerv yeterliliğinde arzuladıkları noktaya ulaştıklarını belirten Şimşek, rezerv yeterliliğini sağladıklarını, bunun kalıcı hale getirilmesinin önemli olduğunu kaydetti.
Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıkış hakkında da konuşan Şimşek, geçen yıl 143 milyar dolarla zirveyi bulan KKM’nin bugün 60 milyar doların altına indiğini söyledi.
Şimşek, “Temmuz itibarıyla da vergi teşviklerini kaldırdığımız için çok büyük ihtimalle KKM’den çıkış daha hızlanacak ve Türkiye bu faslı da kapatmış olacaktır.” diye konuştu.
“Rezervlerdeki artış sıcak para niteliğinde değil”
Şimşek, Türkiye’nin istikrar ve reform programıyla risk priminde dramatik bir düşüş yaşandığını bildirerek, “Son 1 yılda gelişmekte olan ülkelerde risk primindeki daralma yaklaşık 40-50 puan iken, Türkiye’nin 450 puan civarındadır.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’nin ödediği getiri farkında (spread) da muazzam iyileşme olduğunu anlatan Şimşek, Türkiye’nin makul maliyetlerle dış kaynağa erişiminde sorunun önemli ölçüde ortadan kalktığına işaret etti.
Rezervlerdeki artışa da değinen Şimşek, “Rezervlerdeki artış, bazılarının iddia ettiği gibi sıcak para niteliğinde değildir. Rezervlerdeki artışın çok büyük bir kısmı vatandaşlarımızın ve şirketlerimizin, programa olan güveni nedeniyle dövizden TL’ye geçişiyle açıklanabilir. En büyük kalem bu. Üçte ikisinden fazlası bu. İkincisi de yine program sayesinde bankalarımızın ve reel sektörün dış kaynağa, rollover rasyosu anlamında söylüyorum, yüzde 100’ün üzerinde ulaşmasından kaynaklanıyor.” ifadelerini kullandı.
Programın kredi not artışlarını beraberinde getirdiğinin ve bunun devam edeceğinin altını çizen Şimşek, piyasaların, Türkiye riskini mevcut kredi notumuzun 1,5-2 kademe üzerinde fiyatladığını söyledi.
“Enflasyonda en zoru geride kaldı”
Enflasyon konusundaki gelişmelere de değinen Bakan Şimşek, “Son bir yılın muhasebesini yaparken tabii ki enflasyonu konuşmamız lazım. En can alıcı nokta bu. Bir kere öncelikle şunu söyleyeyim; en zoru geride kaldı.” dedi.
Şimşek, tutarlılığı olan güçlü bir dezenflasyon programının uygulandığını belirterek, para politikasının yeniden güçlü bir şekilde konumlandırılmasının inşasının zaman aldığını dile getirdi.
Şimşek, şu anda dezenflasyon döneminin başında olunduğuna dikkati çekerek, “Önümüzdeki ay çok büyük ihtimal enflasyon yüzde 60 civarına, bir sonraki ay yüzde 50 civarına, bir sonraki ayda muhtemelen 50’nin bir tık atına inebilir. Daha sonra da yılı, tabii ki Merkez Bankasının hedefi olan 38 civarında kapatmayı ümit ediyoruz ama yüzde 42’ye kadar da toleransımız var. Gelecek sene de enflasyonu, hedefimiz, yine kalıcı bir şekilde yüzde 20’nin altına çekmek ve bir sonraki sene de yüzde 10’un altına çekmek.” diye konuştu.
Şimşek, programın 3 yıllık olduğuna işaret ederek, “Dünyada 56 ülkenin 100 tane enflasyon şokuna bakıldığı zaman enflasyonun şok öncesi döneme dönmesi ortalama 3,4 yıl alıyor. Biz daha ilk yılımızı bile henüz yeni, program açısından, geride bıraktık. Bu program çalışıyor ve bu programı başaracağız.” ifadelerini kullandı.
Enflasyon beklentilerinde ciddi bir iyileşme olduğunu anlatan Şimşek, gelecek aylarda, enflasyondaki ciddi düşüşlerden sonra piyasa ve toplumun beklentileriyle hedefler arasında bir yakınsama olacağını söyledi.
Esas gündemlerinin kalıcı refah artışı olduğunu belirten Şimşek, şunları kaydetti:
“Yapısal dönüşümü başarıp, Türkiye’nin yüksek gelirli ülkeler grubuna kalıcı olarak girmesini sağlamayı hedefliyoruz. Bu sene çok büyük ihtimalle kişi başına milli gelirde, Dünya Bankası tanımına göre ilk defa Türkiye, yüksek gelirli ülkeler grubuna girecek. Sürdürülebilir yüksek büyüme hepimizin nihai amacı. Daha adil gelir dağılımı bunun olmazsa olmaz bileşeni. Sürdürülebilir yüksek büyüme için fiyat istikrarı lazım. Fiyat istikrarı aslında sizin daha güçlü bir şekilde konumlanmanızı sağlayacak. Çünkü o zaman finansmana erişim bir sorun olmakdan çıkıyor. Dar gelirli vatandaşlarımız açısından alım gücünün korunması demek. Özellikle gelir dağılımındaki bozulmanın kalıcı bir şekilde çevrilmesinin en iyi yolu dezenflasyondur.”
“Programın yükünü toplumun dar gelirli kesimine yüklemeyeceğiz”
Şimşek, programın yükünü toplumun dar gelirli kesimine yüklemeyeceklerini vurgulayarak, “Bu programın yükü herkes tarafından adil bir şekilde paylaşılmak zorunda. Onun için şu anda vergide adalet ve etkinliği sağlamaya yönelik çaba içerisindeyiz.” dedi.
Asgari ücreti ve asgari ücrete kadar bütün gelirleri tamamen vergi dışına çıkardıklarını dile getiren Şimşek, “Eskiden en düşük gelir vergisi dilimi yüzde 22’ydi, bunu yüzde 15’e düşürdük. Aynı dönemde en yüksek gelir vergisi dilimini de yüzde 35’ten yüzde 40’a biz çıkardık. Geçen sene kurumlar vergisini 5 puan artırdık. Verimliliğe dayalı ihracat odaklı bir büyüme peşindeyiz. Dolayısıyla bundan sonraki dönemde büyüme modeli esas itibarıyla tabii ki verimlilik kaynaklı olacak ve bu da rekabet gücümüzü artıracak, bu da ihracat odaklı olacak.” diye konuştu.
“Bütün harcamaları gözden geçiriyoruz”
Türkiye’nin büyüme performansının oldukça iyi olduğunun altını çizen Şimşek, dezenflasyon sürecindeki geçici yavaşlamanın sadece çok daha güçlü büyümenin zeminini sağlamlaştırmak üzere geçiş olarak öngörülmesi gerektiğini söyledi.
Şimşek, büyümenin istihdam yaratan bir büyüme olduğunu ifade ederek, son 20 yılda her yıl ortalama 700 bin vatandaşa iş olanağı sağlandığını kaydetti.
Kamuda harcama disiplinini çok önemsediklerini vurgulayan Şimşek, şu değerlendirmede bulundu:
“Şu anda bütün harcamaları gözden geçiriyoruz ve 2025-26-27 orta vadeli mali çerçeveyi bu gözden geçirmeye göre yapacağız. Bazı programları kapatacağız. Bazı birimleri kapatacağız. Bakanlık olarak başladık zaten. Birçok ilçede şu anda teknolojiyle verebileceğimiz kaliteli hizmeti, eskiden el yordamıyla veriyorsak o birimleri kapatıyoruz. O çalışanlarımızı yeniden eğiteceğiz ve vergi adalet ve etkinliği yani kayıt dışılıkla mücadeleyi güçlendirmek için gelir idaresi bünyesinde bu arkadaşları yeniden görevlendireceğiz.”
Cari harcamalarda yüzde 10’luk kesinti yaptıklarını anlatan Şimşek, “Bu şekilde de devam edecek. Yatırım harcamalarında yüzde 15’lik kaynağı dondurduk. Bu gıda arzına, yeşil dönüşüme ve OSB’lerin limanlara, demir yoluyla bağlanmasına yönlendireceğiz.” diye konuştu.
Şimşek, programın geçici bir döngüden ibaret değil, rekabet gücünü ve verimliliği artırmaya yönelik kapsamlı bir program olduğunu bildirdi.