Eski komünist diktatör Todor Jivkov’un inisiyatifinde girişimler ve kanlı baskı sonucu yaklaşık 1 milyon Türk ve Müslümanın isimlerinin zorla değiştirilmesi, dini ibadetlerinin yasaklanmasının ardından Haziran 1989’da Türkiye Bulgaristan’daki yaklaşık 400 bin göçmene kucak açmıştı.
Komünist rejime direnişleri sonucu Jivkov’un tahtından devrilmesine vesile olan Türk ve Müslümanların yaşadıkları eziyetin hesabını araştıracak adli organlar ise 1991 yılında açılan davayı bir türlü sonuçlandıramıyor.
Davada sanık olarak Todor Jivkov’ın yanı sıra dönemin İçişleri Bakanı Dimitar Stoyanov, Dışişleri Bakanı Petar Mladenov ve asimilasyonun uygulanmasından sorumlu tutulan politbüro üyesi Penço Kubadinki sanık olmuştu.
Sanıklar “ırk ve din temelli düşmanlığı kışkırtmakla” suçlanmıştı. Bürokratik bir labirente giren bu dava 1995 yılında 5 ayrı davaya bölündükten sonra, Askeri Yargıtay 1989 yılına dek süren asimilasyon kampanyasında taraf olan tüm şahısların ifadelerinin alınması talimatı vermişti.
Davada Türkiye ve başka ülkelere göç etmiş çok sayıda tanığın ikamet yerinin bulunamaması ve dolayısıyla ifadelerinin alınamaması nedeniyle süreçte ilerleme sağlanamamıştı.
Bu arada Kubadinski 1995, Jivkov 1998, Stoyanov 1999 ve Mladenov 2000 yılında yaşlılıktan ölmüştü.
Aradan geçen zamanda yaklaşık 30 tanığın ifadesinin alınamaması nedeniyle dava konusunda ilerleme sağlanamıyor.
Bulgaristan Parlamentosu 11 Ocak 2012 tarihinde onayladığı bir bildiride asimilasyon kampanyasını kınamıştı. Bildiride, “Türk kökenli 360 bini aşkın vatandaşın 1989 yılında sınır dışı edilmesi, totaliter rejimin bir etnik temizlik girişimi olarak kabul edilmektedir.” ifadeleri kullanılmıştı.
Bulgaristan’daki asimilasyon kampanyasının tarihçesi
Eski Sovyetler Birliği’nin (SSCB) Kızıl Ordu’nun desteği ile 1944 yılında darbe ile iktidara gelen Bulgaristan Komünist Partisi, (BKP) 45 yıllık yönetiminin daha ilk yıllarında Türk ve Müslümanlara karşı asimilasyon girişimlerinde bulundu.
Ülkede 1948 yılında 10 bin Müslüman, yurt içinde farklı yerlere sürüldü. Todor Jivkov, 1956 yılında iktidara gelir gelmez sözde “Müslümanların topluma ortak edilmesi” amaçlı bir talimat kararnamesi imzaladı. Rejim, 1958 yılında Türk ve Müslümanlara yönelik geleneksel kıyafetlerin giyilmesi ve sünnet yapılmasının yasaklanmasını öngören diğer adımlar da attı. Asimilasyon girişimleriyle 1970-1974 döneminde kökeni Bulgar ancak dini ve isimleri Müslüman olan Pomakların adları değiştirilmeye başlandı. Bu asimilasyona karşı çıkanlar cezalandırıldı ve işkence gördü.
Jivkov rejiminin “Yeniden Doğuş” adını verdiği esas asimilasyon kampanyası ise 1884-1985 döneminde başlatıldı. Medyanın baskı altında tutulduğu, ifade özgürlüğün olmadığı bir ortamda girişilen bu kampanya dünyaya rejimin tarafından dünyaya çarpık bir şekilde tanıtıldı. Rejimin uluslararası alanındaki propaganda tutumuna göre, “farklı etnik şuura sahip olan vatandaşların, yanılgılarının farkında olup, gönüllü olarak Bulgar soyuna doğru dönüş yapmak istedikleri” öne sürüldü. Direniş hareketlerinin bastırılması kapsamında kısa sürede ülkenin en korkunç toplama kampı olan Belene’ye Türk ve Müslüman kökenli en az 500 kişi siyasi mahkum olarak yollandı.
Jivkov’un rejimine son veren “Büyük Seyahat”
Nüfusu 8,5 milyon olan ülkede yaşayan Türk, Pomak, Roman ve Tatar kökenli Müslümanlara karşı girişilen asimilasyon, dünya çapında yankı ve tepki uyandırdı.
Türkiye, 4 Haziran 1989’da Kapıkule Sınır Kapısı’nı açtı. Bulgaristan’da halen “Büyük Seyahat” olarak anılan, göç dalgasıyla en az 360 bin Türk ve Müslüman Türkiye’ye göç etti.
İnsanlar evlerini, mal ve mülklerini geride bırakarak taşıyabildikleri eşyalarla gözyaşı dökerek kervanlar halinde Türkiye’ye göçe zorlandı.
Jivkov, kansız darbe ile tahtından devrilmesine 2 hafta kala, 26 Ekim 1989’da BKP Merkez Kurulu geniş oturumunda “Maalesef, SSCB ve Mihail Gorbaçov’dan beklediğimiz desteği göremedik.” dedi.
Jivkov rejiminin düşmesinden sonra, 1990 yılının sonuna kadar Büyük Seyahat’e katılan göçmenlerin 150 bin kadarı Bulgaristan’a geri döndü.
Jivkov’un tek uluslu millet yaratma çabalarının sonucunda derin bir kriz yaşayan Bulgaristan, uluslararası arenada itibar kaybına uğradı, zaten zayıf olan ekonomisi de iş gücü kaybından dolayı büyük zarar gördü.
Asimilasyon kampanyası sırasında binlerce Türk ve Müslüman meydanlarda toplanıp protestolara katılırken askerlerin ateş açması sonucu onlarca insan hayatını kaybetti.
Komünist terörün ilk günlerinde 26 Aralık 1984’te ülkenin güneydoğusundaki Mogilyane köyünde protesto sırasında annesinin kucağında öldürülen 18 aylık Türkan bebek, rejimin en küçük kurbanı oldu.
“Affettik ama unutmadık” diyen Bulgaristan Türkleri, her yıl Mogilyane’de kurdukları Türkan Çeşme Anıtı başında bir araya gelerek Türkan ile protestoda öldürülen diğer iki kişi ve bu acı olayların bir daha yaşanmaması için dua ediyor.