İngiltere Dışişleri Bakanlığınca yayımlanan Balfour Deklarasyonu, 1948’de İsrail’in kuruluşuna giden sürecin en önemli ayaklarından biri oldu.
- Yıldönümünde Balfour Deklarasyonu ve İsrail-Filistin sorunu
Balfour Deklarasyonu, aynı zamanda Filistinlileri ve Arapları -bazı Arap ülkelerinin son dönemde ilişkilerini normalleştirme eğilimine girmesine rağmen- İsrail ile henüz sona ermemiş uzun süreli bir çatışma sürecine soktu.
Siyasi uzmanlar her ne kadar “uzak bir ihtimal” olarak görse de Filistinliler, bağımsız bir devletin kurulmasını bekliyor.
İsrail Başbakanı Naftali Bennett’ın 10 Ekim’de kullandığı “Filistin devleti kurmak, evimden ve İsrail’in neredeyse her noktasından 7 dakika uzaklıkta bir terör devleti getirmek demektir.” şeklindeki ifadeleri ise Tel Aviv’in bu konuya yaklaşımını gözler önüne seriyor.
Filistin’de işgalin yolunu açan mektup
Eski İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, Siyonist hareketin önde gelen figürlerinden Rothschild ailesinin baronu Lord Jacob Rothschild’e 2 Kasım 1917’de gönderdiği mektupta, “Majestelerinin hükümeti, Yahudilere Filistin’de bir yurt tesisi fikrini hararetle desteklemektedir. Bu maksatla her ne gerekiyorsa yapılacaktır.” cümleleriyle İsrail’in kurulmasına İngiltere’nin vereceği desteği açıkça ifade etti.
Tarihe “Balfour Deklarasyonu” olarak geçen mektup, İsrail devletinin kurulmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı olarak görülüyor.
Yahudilerin Filistin toprakları üzerinde bir İsrail devleti kurmasının yolunu açan 67 kelimelik Balfour Deklarasyonu, yayımlanmasının ardından Filistinlilerin topraklarının parça parça ellerinden alınarak vatanlarının işgale uğramasının ilk adımı oldu.
Tarihi Filistin topraklarında İsrail devleti kurulmasının yolunu açan ve İngilizler tarafından Yahudilere verilen bu söz, Filistin’deki büyük halk kitlelerinin yerlerinden edilmesine neden oldu.
İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında tarihi Filistin topraklarının tamamını işgal etmesiyle eş zamanlı olarak gelen bu deklarasyon üzerine yürütülen girişimlere, 1918 yılında Fransa ve İtalya’dan, 1919’da da ABD ve Japonya’dan destek geldi.
Filistin’i işgali döneminde (1917-1948) İngiltere, dünyanın tüm ülkelerinden Yahudileri organize etmek, bölgeye çekmek ve İsrail’in kurulmasına destek sağlamak için çalıştı.
The Guardian gazetesinin “Balfour” pişmanlığı
İngiliz gazetesi “The Guardian”nın kuruluşunun 200. yıl dönümünde 7 Mayıs’ta yayımlanan başyazısında, Balfour Deklarasyonu’nu desteklemenin gazetenin “en büyük hatalarından” biri olduğu belirtildi. Başyazıda ayrıca çağdaş İsrail’in “bekledikleri veya istedikleri ülke olmadığı” kaydedildi.
Gazete, bu vaadi desteklemelerinin ve kutlamalarının “bu deklarasyonun uygulanmasına yardımcı olduğunu” aktararak, dönemin genel yayın yönetmeninin “Filistinlileri haklarından mahrum eden Siyonizmi savunduğuna” dikkati çekti.
“Balfour Deklarasyonu’nun tercümesi; Siyonist çetelere yardımdır”
Filistin İnsan Hakları Merkezi Hukuk Araştırmacısı Muhammed Ebu Haşim, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İngiltere ve İsrail’in işgal altındaki topraklarda Filistinlilere karşı işlenen tüm katliamlardan doğrudan sorumlu olduğunu söyledi.
“Balfour Deklarasyonu’nun tercümesi; Filistinlilere karşı onlarca katliam işleyen Siyonist çetelere yardım ve silah temin edilmesidir.” diyen Ebu Haşim, işgalin varlığının devam eden bir suç olduğunu ve İsrail saldırganlığının uluslararası hukuk tarafından suç sayıldığını vurguladı.
Ebu Haşim, “Deklarasyon, devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen uluslararası hukukun tüm ilkelerine, özellikle de diğer devletlerin topraklarına saldırılamayacağı ve ilhak edilemeyeceği ilkesine aykırıdır.” ifadelerini kullandı.
Deklarasyonun (1945) Birleşmiş Milletler anlaşmasından önce yayımlandığına işaret eden Ebu Haşim, “Eğer deklarasyon bu günlerde ilan edilseydi , uluslararası hukuka göre, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bir eylem olarak sınıflandırılırdı.” diye konuştu.
Ebu Haşim, uluslararası topluma da “deklarasyondan dolayı özür dilemesi için İngiltere’ye baskı yapma” çağrısında bulundu.
Balfour Deklarasyonu’nun 104. yılında Filistin davası risk altında
Filistinli yazar ve siyasi analist Mustafa İbrahim ise Balfour Deklarasyonu’nun 104. yılında Filistin davasının hala risk altında olduğunu belirtti.
İbrahim “Filistin ile İsrail arasındaki güç dengesinde görülen fark, İsrail’in Filistin devletinin kurulması konusundaki uzlaşmaz tavrı ve Arap dünyasındaki sıkıntılar Filistin davası için risk teşkil ediyor.” şeklinde konuştu.
“Normalleşme, İsrail’e meşruiyet kazandırdığı için tehlikeli”
Bazı Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeye çalışmasının Filistin’in konumunu zayıflattığına dikkati çeken İbrahim, “İsrail ile normalleşme, özellikle İsrail’e meşruiyet kazandırdığı için tehlikeli.” dedi.
İbrahim, Filistinlilerin bu krizden çıkabilmesinin ancak mevcut (Fetih ile Hamas arasındaki) bölünmenin sona ermesi ve tehlikelerle birlikte mücadele edilmesiyle mümkün olabileceğini söyledi.
Filistinli yazar son olarak İsrail’in uzlaşmaz tutumunun bağımsız bir Filistin devletine yönelik umutların giderek zayıflamasına neden olduğunu aktardı.