Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), halk arasında “deniz salyası” olarak bilinen ve özellikle Marmara Denizi’nde görülen müsilaj sorununun çözülebilmesi için bu denizi çevreleyen tüm alanlarda ve Trakya’nın Karadeniz’e drene olan bölgelerinde kent, sanayi ve tarım kaynaklı besin yüklerinin azaltılmasına yönelik hızlı ve etkin önlemler alınması gerektiğini bildirdi.
TÜBA’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, son dönemde sahillerde, özellikle Marmara Denizi’nde büyük ölçekte gözlenen müsilajın görsel, ekolojik ve ticari anlamda olumsuz etkilerinin kamuoyunda gündem oluşturması nedeniyle “Deniz Salyası Eylem Planı Değerlendirme Toplantısı” gerçekleştirildi.
TÜBA ve TÜBA Genç Akademi üyelerinin katıldığı toplantıda deniz canlılığı, sağlık ve ekonomi gibi farklı alanlar için risk oluşturan deniz salyasının nedenleri, olası tedbirleri, kalıcı çözüm önerileri hakkında önemli sonuçlar ortaya konuldu.
Toplantıda ileri sürülen görüşler doğrultusunda hazırlanan değerlendirme raporunda müsilaj, “deniz ürünleri avcılığını ve tür çeşitliliğini olumsuz etkileyen çevre ve tüm canlılar üzerinde sorunlara yol açan bir olgu” olarak tanımlandı.
Söz konusu raporda, sorunun boyutlarına ilişkin şu tespitlerde bulunuldu:
“Müsilajın temel sebebinin Marmara Denizi’ne deniz ekosisteminin taşıma kapasitesinin çok üstünde ulaşan kent, sanayi ve tarım kaynaklı besin yükü ve beraberinde gözlenen aşırı biyolojik üretim olduğu düşünülmektedir. Bu aşırı besin yükü müsilaj gibi çevresel krizlerin yanında Marmara Denizi’nde oksijen azlığı ve ekosistem yıkımı gibi kronik sorunlara da sebep olmaktadır.
Marmara, Türkiye’nin nüfus yoğunluğu ve ekonomik faaliyetler açısından ilk sırada gelen bölgesidir. Hızlı nüfus artışı, kentlerin atık su ve atık yükü ile kirleticilerin miktarını artırmaktadır. Atık su arıtma tesislerinin yetersizliği müsilaj ve benzeri sorunların görülme sıklığını artırmaktadır.
Müsilaj gibi kirlenmeler sadece kısa vadeli değil uzun vadeli çözümler isteyen sorunlardır. Müsilajın deniz yüzeyi ve tabanına etkileri ayrı bir başlık olarak ele alınmalıdır. Bu sebeple kirlilik ile mücadelenin mevcut sorunları çözmenin yanında soruna uzun vadede kalıcı çözümler de içermesi gerekmektedir.
Yapılan araştırmalar, mevsimsel olarak müsilaj oranlarının artıp azalabileceğini ve bu oluşumun çevresel faktörler ile iklim değişiminden kolayca etkilenebileceğini göstermektedir.
Marmara Denizi’nin yüzeyinde ve derin sularındaki yoğun mukus oluşumları, fitoplanktonların ani çoğalmaları ve metabolik salgılarının neden olduğu müsilaj kümeleri oluşumuna sebep olmaktadır.
Müsilajın varlığı ve uzun süre kalıcı olması oluşturduğu ekonomik zararları da artırmaktadır. Özellikle av sezonunda balıkçılık sektörünü kimi dönemlerde yüzde 80’lere varan oranlarda olumsuz etkileyebilmektedir.”
Sorunun çözümüne yönelik öneriler
Raporda müsilaj sorununu çözümüne ilişkin, “Marmara Denizi’ni çevreleyen tüm alanlarda ve Trakya’nın Karadeniz’e drene olan bölgelerinde kent, sanayi ve tarım kaynaklı besin yüklerinin azaltılması için hızlı ve etkin önlemler alınmalıdır.” ifadesi kullanıldı.
Marmara Denizi’yle komşu olan ve deniz ile etkileşimi bulunan (Tuna Havzası gibi) ülkelerin de sorunun çözümüne katılımlarının ve desteklerinin talep edilmesi gerektiği belirtilen raporda, diğer çözüm önerileri ise özet olarak şöyle sıralandı:
“Müsilaj ile mücadelenin sadece sucul ekosistem ve çevre açısından değil aynı zamanda ekonomik ve toplumsal boyutları da dahil olmak üzere disiplinler arası değerlendirilmesine gereksinim vardır; bu sorun ilgili farklı bilim disiplinlerinin katkısı ile tartışılarak, kısa ve uzun vadeli çözüm önerileri belirlenerek acil eylem planı olarak uygulamaya konulmalıdır.
Müsilajın küresel, ulusal ve bölgesel ekonomik etkileri çevre kirliliği hasarı başta olmak üzere biyolojik çeşitlilik, deniz ürünleri üretimi, balıkçılık faaliyetleri ve istihdam, turizm sektörüne yönelik yaygın olumsuz etkilerini de içerecek şekilde deniz ve çevre ekonomistleri tarafından çok boyutlu analizlere gereksinim bulunmaktadır.
Müsilajın ekonomik, sosyal ve psikolojik etkileşimleri göz önünde bulundurularak üreticilerin ve tüketicilerin çevre bilincinin/farkındalığının artırılmasında mülki idare ve yerel yönetimlerin iş birliği önemlidir. Acil eylem planı çerçevesinde alınan tedbirlerin uygulanmasının takibi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından sağlanmalıdır.
Mevcut atık su arıtma tesislerinde proses ve kapasite yeterliliği sağlanmalıdır. Atık sularını merkezi kentsel atık arıtma tesisi havzasındaki atık su kanal şebekesine deşarj eden organize sanayi bölgeleri ve tekil sanayi tesislerinin etkin izleme ve denetimleri ile öncelikli ve tehlikeli maddeleri belediye kanal şebekesine deşarj etmeleri önlenmelidir.
İstanbul Boğazı Karadeniz girişi ile Çanakkale Boğazı Marmara çıkışı arasında, özellikle kıyı ve geçiş suları başta olmak üzere, su kolonunda aylık bazda sürekli su kalitesi izlemesi yapılarak fizikokimyasal durum ve biyoçeşitliliğin takibi gereklidir.”