İstanbul’da tekstil fabrikası bulunan iş insanı Mehmet Ali Yıldız, memleketi Tunceli’de baba yadigarı asırlık su değirmeninin çarkını yeniden döndürerek geleneksel yöntemlerle un üretiyor.
Pertek ilçesinin Yukarı Çay köyünde dünyaya gelen ve 25 yıl önce İstanbul’a göç eden Yıldız (55), bir grup arkadaşıyla memleketinde organik tarıma yönelik çalışma başlattı. Ata tohumlarının kimyasal gübre kullanılmamış topraklarda çoğaltılarak yaygınlaştırılmasını sağlayan Yıldız, daha sonra bu ürünlerin geleneksel ve sağlıklı yöntemlerle işlenip tüketiciyle buluşturulması için babadan kalma asırlık su değirmenini faaliyete geçirdi.
Gelişen teknolojiye rağmen mesleğini atalarından öğrendiği şekilde sürdüren Yıldız, organik tarımın yaygınlaştırılması amacıyla da çevre il ve ilçelerde “karakılçık”, “aşure” ve “gerek 79” buğday tohumlarının üretimine yönelik çalışmalar gerçekleştiriyor. Kışın İstanbul’da yaşamını sürdüren, yazın köyüne dönen Yıldız, şu sıralar zamanın çoğunu “babamın kokusu var” dediği ve yöresel mimariyle inşa edilmiş 400 yıllık su değirmeninde geçiriyor.
Günün erken saatlerinde köyüne 5 kilometre uzaklıktaki değirmenin yolunu tutan Yıldız, ilk iş olarak su arkının ve su miktarının kontrolünü yapıp “savak” adı verilen borudan suların değirmen çarkına doğru akışını sağlıyor. Yıldız, yaklaşık 5 metre yükseklikten şiddetlice akan suyun değirmen taşını döndürmesiyle buğdayı değirmen sepetine boşaltıyor. Böylelikle yüzlerce kilo buğday birkaç saat içinde una dönüşüyor.
Kentin tek tarihi su değirmeni özelliğini taşıyan yapıyı işleten Yıldız, özellikle yazın civar köylerden çok sayıda vatandaşın ürettiği buğdayları gönüllü olarak öğütmek için yoğun mesai harcıyor. Arkadaşlarıyla kurduğu Anka Dersim Girişimi ile de organik tarıma yönelik çeşitli projeler gerçekleştiren Yıldız, bu sayede hem teknolojiye direnen değirmenlerin ayakta kalmasını hem de atalık tohumlarla kentte üretimin yaygınlaşmasını hedefliyor.
“Değirmenler insanların uğrak yerleriydi”
Mehmet Ali Yıldız, AA muhabirine, dedesinin değirmenciliği babasına devrettiğini ve üçüncü kuşak olarak da kendisinin bu görevi üstlendiğini söyledi. İstanbul’da tekstille ilgilendiğini ifade eden Yıldız, “Önceden köyümüzdeki derelerin üzerinde yaklaşık 30-40 değirmen vardı çünkü bu bölgenin üretim alanları değirmenler, insanların rızkını veren ve ürettiği buğdayı una çevirip kışlık ihtiyacını çıkaran fabrikalardı. Buralar kutsal mekanlardı. Değirmenler, insanların bir yıl boyunca mücadele edip ekip biçtikten sonra uğrak yerleriydi.” dedi.
Yıldız, geçmişte iş yoğunluğundan kaynaklı değirmenlerde nöbetleşe mesai yaptıklarını belirterek şöyle konuştu:
“Bu değirmenler suyun gücüyle çalışır. Enerjisini sudan alan, suyun baskısıyla taşa hareket veren ve bu taşın devriyle de buğdayı doğal ortamda una çeviren çok güzel teknolojidir. Belki bunu geliştirebilip her köye bir değirmen yapabilirsek vatandaşlar fabrikalara ihtiyaç duymadan ürettikleri buğdayları besin değeri yüksek un haline çevirebilir.”
“Her şeyden önce burada babamın kokusu var”
Atalarından kalma değirmenin yaklaşık 400 yıllık olduğunu dile getiren Yıldız, kimyasal görmüş buğdayları değirmeninde öğütmediğini, organik üretim yapan üreticilere ise kapısının sonuna kadar açık olduğunu anlattı.
Yıldız, baba yadigarı değirmenin kendisi için çok özel miras olduğunu aktararak şunları kaydetti:
“Her şeyden önce burada babamın kokusu var. Ben buraya girdiğim zaman babamı, geçmişimi yaşıyorum. Ben çocukken babam her yanıma geldiği zaman hep o kokuyu alıyordum ve bugün değirmeni ilk çalıştırdığımız zaman bunu daha iyi anladım. Değirmenlere sahip çıkmamız ve üretmemiz gerekiyor. Üreten insanların ve toplumların mutlu olduğunu düşünüyorum.”