Tunus’u 24 yıl demir yumrukla yöneten Zeynel Abidin bin Ali’nin 14 Ocak 2011’de ülkeden kaçmasıyla Tunus’ta yeni bir sürece girildi. Olaylar 23 Ekim 2011’de görevi yeni bir anayasa hazırlamak olan “Ulusal Kurucu Meclis” (geçici parlamento) seçimlerinin yapılmasına kadar devam etti. Seçimleri Nahda Hareketi kazandı ve Ulusal Kurucu Meclis, Munsif el-Merzuki’yi geçici Cumhurbaşkanı olarak seçti.
Merzuki yaklaşık 3 yıl devam ettirdiği Cumhurbaşkanlığı görevini 2014’te seçimleri kazanan Baci Kaid es-Sibsi’ye devretti. Sibsi Cumhurbaşkanlığı görevini 2019’da vefat edinceye kadar sürdürdü. Ardından aynı yıl yapılan erken seçimlerde Kays Said Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanı Said, 25 Temmuz 2021’de Meclis’in çalışmalarını dondurduğunu, Başbakan Hişam el-Meşişi’yi görevden alarak bir dizi olağanüstü kararlar aldığını duyurdu. Nahda Hareketi, Cumhurbaşkanı Said’in aldığı tek taraflı kararları kabul etmediğini açıkladı. Hareketin lideri ve Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi, Said’in kararlarını “devrime ve anayasaya karşı bir darbe” olarak nitelendirdi.
Uzmanlar, Cumhurbaşkanı Said’in aldığı kararların gölgesinde ülkede 11 yıl önce patlak veren ve hedeflerinin henüz tamamlanmadığını belirttikleri “Yasemin Devrimi”ne ilişkin süreci AA muhabirine değerlendirdi.
Devrimin parlak noktası: Özgürlükler
Siyasi analist Şihab Dagim, “basın özgürlüğü başta olmak üzere özgürlükler ve siyaset arenasındaki çeşitliliğin, Tunus devriminin seyrindeki parlak noktalardan biri” olduğuna işaret etti.
Dagim, “Tunus toplumunun bileşenleri arasındaki fikir birliği, ülkeyi Libya, Yemen, Mısır ve Suriye gibi ülkelerde yaşanan kanlı şiddet olaylarına götüren siyasi krizlerden kurtardı ve Sibsi de ülkeyi felakete sürükleyecek bu çatışmadan uzaklaştırdı.” dedi
Anayasa kurumlarının ve Anayasa Mahkemesi’nin tamamlanamaması ve medyayla ilgili kararlardan uzak kanunların çıkarılamamasının, 14 Ocak sürecinin başarısızlıklarından biri olduğunu kaydeden Dagim, “Bunların hepsi devrimin tersine dönmesine ve siyasi çekişmelerin sürece hakim olmasına neden olan unsurlardır.” şeklinde konuştu.
Dagim, “Geçiş dönemi adaleti ile ekonomik uzlaşı birlikte yürür. Hakkı olanın hakkını alması ve kapsamlı bir uzlaşmaya varılması bekleniyordu ancak Hakikat ve Onur Kurulu nezdinde sorunlu bir şahsiyetin seçilmesi nedeniyle geçiş dönemi adaleti istenilen hedeflere ulaşamadı ve devlet haklarını geri alamadı.” değerlendirmesinde bulundu.
Tunus sadece uzlaşı ile yönetilebilir
“Tunus tek taraflı bir vizyona doğru ilerleyemez ve sadece toplumun tüm oluşumlarının uzlaşmasıyla yönetilebilir.” ifadelerini kullanan Dagim, Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü’nün Nobel Barış Ödülü almasının Tunus deneyiminin başarısının uluslararası bir kabulü olabileceğini ancak Kovid-19’dan sonra ekonomik ve politik süreçte gerileme yaşanmasının durumu tekrar başa sardığını kaydetti.
En önemli kazancın ifade özgürlüğü olduğuna işaret eden Dagim, demokrasinin ancak entegre bir süreç ile yürüyebileceğini, Tunusluların yetkililerin tek elde toplanması nedeniyle bugün bu sürecin atalete uğradığını düşündüğünü aktardı.
“Tunusluların kazandığı özgürlük sahip çıkılmalı”
Siyasi analist Muhammed Berik ise başarısızlıkların, yüksek işsizlik oranı ve her alanda göstergelerin gerilemesiyle ekonomik düzeyde olduğuna işaret ederek, “Tunusluların kazandığı özgürlüğün ihmal edilmemesi; sahip çıkılması gerekir. Ancak başarısızlıklar ekonomik düzeydeydi.” görüşünü paylaştı.
Berik, Tunusluların 2014 anayasasının başarısızlıklarını aşan bir anayasa için amansız bir savaş vermeleri ve başarının siyasi istikrara bağlı olması koşuluyla, ülkede yeni bir anayasa taslağının hazırlanmasının mümkün olduğunu ifade etti.
Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu gibi anayasal kurumların ulusal bir kazanım olduğunu kaydeden Berik, ancak bunların kendisine verilen rolde başarılı olmadığını ifade etti.
Berik, sürdürülebilir kalkınma otoritesi gibi henüz faaliyete geçmemiş anayasal yapılar olduğuna işaret ederek, bu durumun 14 Ocak sürecinde belirlenen hedefleri ve planları etkilediğini kaydetti.
Siyasi analist, bu kurumların, iktidarın veya muhalefetin siyasi müdahalesinden uzak rollerini yerine getirmesi yönünde güçlendirilmesi gerektiğini dile getirdi.
Devrim sürecinin sapması
Öte yandan siyasi aktivist Mecdi bin Gazele ise “Devrim sürecindeki sapma, despotizm ve yolsuzluktan çıkar sağlayanlar tarafından gerçekleşti.” dedi.
“14 Ocak”ın 17 Aralık 2010 devriminin en önemli gerilemelerinden birini temsil ettiğini kaydeden Gazele, “Bu devrimin başarısını, temel talebi olan çalışma, özgürlük ve ulusal haysiyet ölçüsünde değerlendirirsek, sonucunu ‘olumsuz’ olarak niteleyebiliriz.” dedi.