Tunus’ta, Cumhurbaşkanı Kays Said’in “Yüksek Yargı Konseyi artık geçmişte kaldı.” açıklamasından birkaç gün sonra Konseyi feshettiğini duyurması Tunus’ta ve uluslararası arenada büyük tepki ile karşılandı.
Said’in kararlarını destekleyen Mecliste temsilcisi olmayan birkaç siyasi parti ve STK’nın dışında hemen hemen her kesimden tepki gören fesih kararı, ülkede yargı sistemine ilişkin tartışmaları tırmandırdı.
Konseyin tek bir kararnameyle feshedilmesinin, yasal dayanağı olmadığı, Yüksek Yargı Konseyi başta olmak üzere ülkedeki önde gelen hukukçular ve hukuk dernekleri tarafından her fırsatta dile getirildi.
Said ise “Ülkeyi yolsuzluktan arındırmayı hedefliyoruz, bu arınma ancak adil bir yargı sistemiyle mümkün.” ifadeleriyle Yüksek Yargı Konseyini feshetmenin zorunlu olduğunu savundu.
Son olarak 12 Şubat’ta Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Said’in Yüksek Yargı Konseyini feshettiği ve yerine geçici bir konseyin oluşturulmasını öngören kararnamenin imzalandığı duyuruldu.
Hakimlere grev yasağı
Yeni oluşturulan geçici konseyde, hakimlere grev yasağı getirilmesi, kararnamenin tartışmalı konularından biri olarak öne çıktı.
31 maddelik kararnamenin 9. maddesinde “Hakimlerin grev yapması ve mahkemelerin normal işleyişini bozacak şekilde herhangi bir örgütlü eylemde bulunmaları yasaklanmıştır.” ifadeleriyle grev yasağı açıkça belirtildi.
Bir diğer tartışmalı konu ise mesleki görevlerini ihlal eden üyeleri, başbakan veya adalet bakanının gerekçeli raporu doğrultusunda görevden alma yetkisinin cumhurbaşkanına verilmesi.
“Yargı halka değil siyasi amaçlara hizmet etmeye başladı”
Gazeteci ve siyaset uzmanı Nizar el-Makni, Cumhurbaşkanı Said’in Konseye ilişkin kararnamesini AA muhabirine değerlendirdi.
Makni, “Yargıya yönelik siyasi baskıdan dolayı Konseyin feshedilmesi gerekli bir hal almıştı. Fakat Cumhurbaşkanı’nın bunu keyfi bir şekilde yapması, sadece siyasi baskıyı yapan gücü değiştirdi.” dedi.
Cumhurbaşkanı Said’in Konseye ilişkin kararında ısrar etmesinin ana nedeninin 25 Temmuz öncesi siyasi tarafların Konsey üzerindeki etkisini kırmak olduğunu savunan Makni, şöyle devam etti:
“Yargı halka değil siyasi amaçlara hizmet etmeye başladı. Bundan dolayı yargıda reform kaçınılmaz bir hal aldı. Yargıda reform Konsey doğrudan feshedilmeden farklı bir çözüm ile de mümkündü.
Hukukçuların, hakimlerin ve diğer yargı organı çalışanlarının kendi iç istişareleri ile siyasi baskı şüphelerinden uzak bir reform süreci başlatılabilirdi.”
“Cumhurbaşkanı’nın Konseyi reform için doğrudan feshetmesi, gücü tek elde toplama girişimi olarak görülebileceği için tehlikeli bir adım.” diyen Makni, “Fesih kararı, Cumhurbaşkanı veya etrafındakilerin farklı hedeflerinin olduğu imajını destekliyor. Tunus toparlanıp bu krizi atlatana dek, ifade ve medya özgürlüğü devam ettikçe bu korkulan senaryoların olmayacağını düşünüyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
“Konseyin feshi, siyasi başarısızlığı kapatma girişimi”
Siyaset uzmanı Salih Atiyye ise Cumhurbaşkanı Said’in Konseye ilişkin kararını, “siyasi başarısızlığı kapatma girişimi” olarak yorumladı.
Atiyye, “25 Temmuz’da Meclisin ve hükümetin feshinin ardından yasama ve yürütme yetkilerini, el koyarak kendinde topladı. Cumhurbaşkanı’nın önünde iktidarı kontrol etmek için tek engel yargıydı, bu yüzden Konseyi feshederek yargı erkini de kontrol altına aldı.” diye konuştu.
Tunuslu uzman, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cumhurbaşkanı, halkın yargının yolsuzluktan arındırılması yönündeki talebini karşıladığını, bu yüzden Konseyi feshettiğini iddia ediyor. Said, siyasi, sosyal ve ekonomi alanında başarısız olduğunu fark etti. Bu nedenle hakimlerin ve muhalefetin şiddetli tepkisine maruz kaldı.
Bence Konseyin feshi, temmuz ayından bu yana devam eden siyasi başarısızlığı kapatma girişimi. Bu adım, daha uzun yıllar parlamento seçimlerinin Cumhurbaşkanı’nın gölgesinde devam etmesine neden olacak.”