Bar-İIan Üniversitesi Siyasi Çalışmalar Departmanı Doktor Öğretim Üyesi Elai Rettig, son aylarda yaşanan pek çok gelişmenin bir İsrail-Türkiye gaz anlaşmasını finansal olarak daha önce hiç olmadığı kadar uygulanabilir hale getirdiğini belirterek, “Ancak bölgesel siyasi mevzular, örneğin belki Kıbrıs’ın anlaşmada bir miktar katılımı olması gibi, bu anlaşma kapsamında çözülmeli.” dedi.
Rettig, AA muhabirine, Türkiye ve İsrail arasındaki mevcut diyalogda enerji iş birliğinin ana konulardan birini oluşturduğunu, bu iş birliğinde asıl potansiyel alanın da İsrail’in Leviathan sahası ile Türkiye arasında denizin altından bir boru hattının döşenmesi olduğunu söyledi.
Ortak gaz üretiminde iş birliği ile Doğu Akdeniz’de petrol ve gaz aramasına yönelik daha fazla özel şirketin teşvik edilmesi gerektiğine işaret eden Rettig, “Ancak iki taraf, diyalogun önceliklerinde tam anlamıyla anlaşmış değil. Türkiye tarafı, diyaloğun merkezine enerji iş birliğini koymaktan ve diğer süregelen siyasi meselelerin daha sonra tartışılmasından yana. İsrail tarafı ise uzun vadeli bağlayıcı herhangi bir enerji ticaret anlaşmasına varmadan önce, İsrail ve Türkiye arasında daha pozitif bir siyasi atmosferin oluşturulmasını istiyor. İki taraf da enerji ticaretini pozitif ve önemli görüyor ancak bu, geçmişteki ilişkilerin daha kapsamlı bir yeniden konumlandırılması kapsamında ele alınmalı.” diye konuştu.
Rettig, 2015’te İsrailli gaz şirketleri ile BOTAŞ’ın iki ülke arasında bir doğal gaz petrol boru hattı kurulmasına yönelik olgunlaşmış olan görüşmeler yürüttüğünü, bu görüşmelerin gazın fiyatındaki anlaşmazlıklardan ötürü tıkandığını anımsattı.
İsrail’de ihraç edilen gazın fiyatının iç piyasada satılandan daha ucuz olamayacağına dair bir kanunun olduğunu vurgulayan Rettig, şöyle devam etti:
“Bu nedenle görüşmeler 7 yıl kadar dondurulmuş oldu. Ancak son aylarda yaşanan pek çok gelişme, bu projeyi öncekinden daha uygulanabilir hale getirdi ve iki tarafın da yeniden değerlendirmesine neden oluyor. Bu gelişmeler, ABD Dışişleri Bakanlığı Enerji Güvenliği Danışmanı Amos Hochstein’ın EastMed projesini ABD’nin artık desteklemediğini açıklaması, Türkiye’nin İran’dan gelen tutarsız gaz ithalatını ikame etmeye yönelik artan ihtiyacı -ki son kış mevsiminde güneydoğuda ciddi elektrik kesintilerine yol açtı- ve Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle zaten yüksek seyreden doğal gaz fiyatlarının daha da artması. Bu da İsrail gazını Türkiye için daha kazançlı hale getirdi. Tüm bunlar bir İsrail-Türkiye gaz anlaşmasını finansal olarak daha önce hiç olmadığı kadar uygulanabilir hale getiriyor. Ancak bölgesel siyasi mevzular, örneğin belki Kıbrıs’ın anlaşmada bir miktar katılımı olması gibi, bu anlaşma kapsamında çözülmeli.”
“Üzerinde konuştuğumuz şey daha çok ‘takas’ anlaşmaları”
Rettig, İsrail’in yıllık ihraç edebileceği gaz miktarının taşıma şekline göre değişeceğini, eğer Mısır üzerinden LNG olarak ihraç edilecekse bu miktarın kısa vadede sadece 1-2 milyar metreküp, uzun vadede ise 4-5 milyar metreküp arasında değişebileceğini anlattı.
İsrail’in yeni bir LNG terminali kurması söz konusu olursa da yıllık 10 milyar metreküp gazın ihraç edilebileceğini aktaran Rettig, şunları söyledi:
“Ancak, genişliğine bağlı olarak Türkiye’ye bir boru hattıyla 10-16 milyar metreküp arasında ihracat yapılabilir ve bu LNG’den daha ucuz bir gaz olur. Bununla birlikte, Türkiye üzerinden Avrupa’ya herhangi bir İsrail gazının doğrudan gideceğinden şüpheliyim. Üzerinde konuştuğumuz şey daha çok ‘takas’ anlaşmaları. Bu anlaşmalar, Türkiye’nin güneydoğuda yaşanan arz problemlerine yönelik İsrail gazı alarak bir destek sağlaması ve bunun da Azerbaycan veya diğer kaynaklardan gelen gazın boşa çıkarak Türkiye’de tüketilmesinden ziyade Avrupa’ya gönderilmesini içeriyor. Nihai sonuç, Avrupa için daha fazla gazın olması, yani TANAP boru hattı üzerinden illa ki ‘İsrail gaz molekülleri’ taşınacak diye bir şart yok. Avrupa için ikisi arasında bir fark yok. İsrail Türkiye’ye ne kadar çok gaz satarsa, Türkiye de o kadar fazla gazı Avrupa’ya satabilir.”
“Türkiye’yi dışarıda bırakan Akdeniz boru hattı inşa etmek mümkün görünmüyor”
European Neighbourhood Council (ENC) Genel Müdürü Samuel Doveri Vesterbye ise Doğu Akdeniz’de Türkiye ve İsrail arasındaki enerji diyaloğunda beklentinin ve İsrail’in temel önceliğinin, İran enerjisi yerine Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının geliştirilmesine öncelik verilmesi olduğunu ifade etti.
İsrail’in kendi münhasır ekonomik bölgesinde Leviathan ve Tamar gibi iyi yapılandırılmış ve işleyen enerji rezervine sahip olduğuna dikkati çeken Vesterbye, “Türkiye’yi dışarıda bırakan bir Akdeniz boru hattı inşa etmek şu anda mümkün görünmüyor çünkü ABD böyle bir girişimin ne zamanlama ne fiyat ne de çevresel faktörler sebebiyle destekçisi olmadığını açıkça beyan etti.” ifadesini kullandı.
Vesterbye, bunun yerine Türkiye’ye potansiyel bir boru hattı inşa edilmesinin seçenek olarak ortaya çıktığını hatırlatarak, “Ancak o da çok eski bir problemle karşılaşıyor: Kıbrıs’ın deniz yatağından geçmesi gerekliliği. Bu da boru hattının Kıbrıs’ın desteğini alması gerektiği anlamına geliyor ve öncelikle Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-Kıbrıs arasındaki meselelerin çözülmesi gerektiğine işaret ediyor. Diğer bir seçenek, en azından bir tür imtiyaz veya kaynak paylaşımı anlaşmasının yapılması gerekiyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Şu anda İsrail’in gazının büyük bir kısmını iç tüketim ve küçük bir kısmını da çok yakınındaki bölgesel komşularına ihraç için ayırdığına işaret eden Vesterbye, şunları kaydetti:
“Eğer tüm rezervler topluca değerlendirilip bu şekilde ihraç edilirse, Doğu Akdeniz gazının ekonomik ve hacimsel potansiyeli sadece yakın komşulara ihraçtan çok daha fazla. İsrail, Kıbrıs veya Mısır olsun, eğer her bir ülkenin keşfi ayrı ayrı ihraç edilecek diye düşünülürse, maliyet ve üretim hacmi açısından ihraç kabiliyeti oldukça düşüyor. Bu da Doğu Akdeniz gazının başarısı için neden Mısır, İsrail, Kıbrıs ve Türkiye arasında iyi ekonomik ve siyasi ilişkilerin desteklenmesi gerektiğini gösteren önemli bir nokta. Önümüzde sadece iki gerçekçi seçenek bulunuyor. Biri Mısır, Kıbrıs ve İsrail gazlarının Türkiye’ye boru hattı ile gönderilmesi ve TANAP veya LNG olarak Avrupa’ya ihraç edilmesi. İkinci bir seçenek de aynı keşiflerin Mısır’daki mevcut LNG terminallerine gönderilmesi ve buradan tüm dünyaya ihraç edilmesi.”