Türkiye’nin Bern Büyükelçisi Emine Ece Özbayoğlu Acarsoy, İsviçre ile Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının olumsuz etkilerine rağmen 2021’de de oldukça iyi bir seyir izlediğini belirterek, “Ülkemizin İsviçre’ye ihracatında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17,7 oranında artış kaydedildiğini memnuniyetle müşahede ediyoruz.” dedi.
Yaklaşık 6 ay önce göreve başlayan ve 1915 yılından bu yana İsviçre’de faaliyet gösteren Türkiye Büyükelçiliğine atanan ilk kadın Büyükelçi olan Acarsoy, AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
“Daha önce görev yaptığım bu güzel ülkeye bu kez büyükelçi olarak atanmış olmanın haklı gurur ve mutluluğunu da yaşıyorum.” diyen Acarsoy, Dışişleri Bakanlığında kadın diplomat, büyükelçi ve yöneticilerin sayısının her geçen gün arttığını söyledi.
Acarsoy, üst düzey pozisyonlar ve büyükelçilerin 3’te birinin kadın olduğuna dikkati çekerek, “2021’de Cumhurbaşkanımız tarafından atanan 54 büyükelçimizden 12’si kadın. Türkiye Cumhuriyeti’nin kadın diplomatı olarak ülkemle ne kadar gurur duysam az. Temennim, yakalanan bu ivmenin önümüzdeki yıllarda da devam etmesi.” şeklindeki değerlendirmesini paylaştı.
İsviçre’deki ilk izlenimlerine değinen Acarsoy, “Burada ilk kez görev yaptığım zamanlarla karşılaştırdığımda, ikili ilişkilerimizin istikrarlı bir seyir izlediğini zaman zaman karşı karşıya kalınan inişler ve çıkışların suhulet ve diyalog yoluyla ele alınması gibi temel çalışma ilkelerimizin halen geçerliliğini koruduğunu memnuniyetle söyleyebilirim.” diye konuştu.
“İsviçre Türkiye’nin yakın tarihi açısından anlamlı bir konumda”
Acarsoy, İsviçre ile 1925 tarihli “Dostluk Anlaşması” temelinde eskiye dayanan köklü ilişkilere işaret ederek, İsviçre’nin Türkiye’nin dış politikası açısından önemli bir ülke olduğunu kaydetti.
İsviçre’nin, Cumhuriyetin kuruluş sürecinde dönüm noktası olan Lozan Antlaşması müzakerelerine ev sahipliği yaptığını anımsatan Acarsoy, ilk Türk Medeni Kanunu’nun İsviçre Medeni Kanunu’ndan esinlenerek hazırlandığını hatırlattı. Acarsoy, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin de imzalandığı yer olması bakımından İsviçre’nin Türkiye’nin yakın tarihi açısından ayrıca “anlamlı bir konumda” bulunduğunu anlattı.
“Üst düzey temasların devam etmesini temenni ediyoruz”
Tarihi sürecin devamı olarak İsviçre ile ilişkilerin başta siyasi ve ekonomik konular olmak üzere birçok alanda gelişme gösterdiğini vurgulayan Acarsoy, şu ifadeleri kullandı:
“Karşılıklı üst düzey ziyaretler iş birliği alanlarının pekiştirilmesi ve ilişkilerin daha da ileriye taşınabilmesine imkan sağlamaktadır. Federal Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis’in Temmuz 2019’da ülkemizi ziyareti, 2011’den beri İsviçre’den ülkemize Dışişleri Bakanı seviyesindeki ilk ikili ziyaret olmuştur.
Takiben Sayın Bakanımızın Ağustos 2020’de İsviçre’ye gerçekleştirdiği resmi ziyaretin ikili ilişkiler bakımından ortaya koyduğu olumlu hava hayli önemli olmuştur. Bu çerçevede Sayın Bakanımızın gerek anılan ziyaretinin içeriğinin gerek İsviçreli mevkidaşı Cassis ile tesis ettiği yapıcı diyaloğun ikili ilişkilere yansımalarının son derece olumlu etkisini görüyoruz. Bu üst düzey temasların önümüzdeki dönemde de sürmesini temenni ediyoruz.”
“Türkiye’nin İsviçre’ye ihracatı 2021’de yüzde 17,7 arttı”
Acarsoy, 2 ülke arasındaki ikili ticari ilişkilerin, Kovid-19 salgınının tüm dünyayı etkileyen olumsuz koşullarına rağmen 2021’de de oldukça iyi bir seyir izlediğini bildirdi.
“Ocak-Ağustos 2021 arasındaki döneme baktığımızda, ülkemizin İsviçre’ye ihracatında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17,7 oranında artış kaydedildiğini memnuniyetle müşahede ediyoruz.” ifadesine yer veren Acarsoy, genel tabloda ise altın hariç olmak üzere Türkiye’nin ihracatının yüzde 18,6, ithalatının yüzde 17,3 ve ticaret hacminin de yüzde 17,9 oranında artış kaydettiğini belirtti.
İki ülke arasındaki ticaret hacmindeki hedeflere de değinen Acarsoy, ilişkilerde karşılıklı altın ticaretinin önemli bir yer tutmakla birlikte bu durumun yıllar itibarıyla ticari istatistiklerde dalgalanmalara da neden olabildiğini söyledi.
Daha sağlıklı bir analiz yapılabilmesi için 2 ülke ticaretinin, altın hariç olmak üzere diğer ticari mallar üzerinden geçmiş yıllarla karşılaştırılması gerektiğini ifade eden Acarsoy, “İsviçre Federal İstatistik Ofisi verilerine göre altın hariç 3,5 milyar ABD Doları seviyesine ulaşan yıllık ticaret hacminin önümüzdeki yıllarda da istikrarlı şekilde artmasını beklemekteyiz.” şeklinde konuştu.
“Türkiye yabancı yatırımcılar için istikrarlı bir liman konumunda”
Acarsoy, İsviçreli firmaların son yıllarda Türkiye’ye yatırım ilgisinin arttığına dikkati çekerek, “Bu durumun tabiatıyla ülkemizdeki yatırım atmosferiyle doğrudan bağlantılı olduğunun altını çizmek gerekir. Ülkemiz, yabancı yatırımcılara güvenli yatırım koşulları sunan, ekonomik ve siyasi açıdan istikrarlı bir liman konumundadır.” dedi.
Türk ekonomisinin son dönemde ortaya koyduğu performansın Türkiye’yi yatırımcılar açısından daha cazip hale getirdiğini dile getiren Acarsoy, “Asya, Avrupa ve Orta Doğu coğrafyasının kesiştiği noktadaki stratejik coğrafi konumunun, genç ve dinamik nüfusunun, Türkiye’nin, kaynak ülkeler ile Avrupa’daki tüketiciler arasında ‘enerji koridoru’ olmasının da bu bağlamda altını çizmek isterim.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’nin İsviçre dışındaki ülkelerden yatırımcılar için de cazip bir istikamet olduğunu vurgulayan Acarsoy, şöyle devam etti:
“Stratejik konumunu uluslararası antlaşmalarla sağlamlaştıran Türkiye’nin, 1995’ten itibaren AB ile Gümrük Birliğinin olduğunun, 25 ülke grubuyla serbest ticaret anlaşmalarının bulunduğunun, 17 ülkeyle halihazırda müzakere sürecinin devam ettiğinin, 100’ü aşkın ülkeyle doğrudan yabancı yatırımların artmasına zemin hazırlayan ikili anlaşmalar ile 86 ülkeyle çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmasının mevcut olduğunun da hatırda tutulması gerekiyor. Ayrıca Dünya Bankası tarafından yayımlanan 2020 yılı İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde İsviçre 190 ülke arasında 36. sırada yer alırken Türkiye 33. sırada yer almaktadır.”
İsviçrelilere “Türkiye’de güvenli turizm sağlandı” mesajı
Tüm dünyayı etkisi altına alan salgın sürecinin birçok alanda olduğu gibi turizmde de olumsuz yansımaları görüldüğüne işaret eden Acarsoy, “Ancak ülkemiz, Kültür ve Turizm Bakanlığımız başta olmak üzere ilgili tüm bakanlıklarımızın iş birliğinde ‘Güvenli Turizm’ programını hazırlayan ilk ülkelerden birisi olmuştur.” diye konuştu.
Acarsoy, Türkiye’ye yapılacak tüm seyahatlerde her aşamada temel kurallar tanımlanarak ve uygun önlemler alınarak, Türkiye’de “güvenli turizm” sağlandığını anlattı.
Güvenli Turizm Belgesi’nin 1 Ocak 2021’den itibaren 30 oda ve üzeri tüm tesislerde zorunlu hale getirildiğini ve bugüne kadar çoğu tesisin sertifikalandırıldığını anımsatan Acarsoy, “Turizm çalışanlarının aşılanmasıyla birlikte temel hedefimiz, pandemi sonrasında, güvenli turizm sertifikasyonuyla ziyaretçilerimizin güvende olmalarını sağlamak ve ülkemizin eşsiz güzelliklerini ziyaretçilerimize sunmaktır.” dedi.
“Bu yılki hedef 200 binden fazla İsviçre vatandaşı”
Acarsoy, geçmişte Türkiye’de turizm denilince akla güneş, deniz ve kumun geldiğini belirterek, “Özellikle son dönemlerde bu algının yavaş yavaş ülkemizdeki antik uygarlıkları, dünyanın en çekici kültürel ve tarihi mekanlarını, İpek Yolu gibi rotaları ve Kapadokya gibi eşsiz yerleri de kapsayacak şekilde değiştiğini söyleyebiliriz.” ifadesini kullandı.
Türkiye’nin turizm çeşitliliğini öne çıkarmak için, farklı yaş ve profile sahip ziyaretçilere yönelik hedef pazarlarda Türk turizminin tanıtımı ve gelişimi için çeşitli reklam kampanyaları yürütüldüğünü bildiren Acarsoy, şunları kaydetti:
“İsviçre pazarına yönelik çalışmalarımızda ise Türkiye’nin imajının güçlendirilmesine, turizm çeşitliliğini spor, sağlık ve doğa turizmini de kapsayacak şekilde dört mevsim turizm destinasyonu olarak tanıtımının yapılmasına ağırlık veriyoruz. Bu yıl 200 binden fazla İsviçre vatandaşının Türkiye’yi ziyaret etmesini beklediğimizi vurgulamak isterim. Yeni dönemde güvenli turizm konseptinin öne çıkmasıyla sektörde özellikle sağlık ve hijyenin ön plana çıktığı bir turizmin yaygın olacağı, bununla birlikte doğa ve kampçılık turizminin tercihler açısından ağırlık kazanacağı bir yönelim beklenmektedir.”
İsviçre’de PKK ve FETÖ’ye neden “terörist” tanımlaması getirilmiyor?
Acarsoy, İsviçre’nin, Birleşmiş Milletler (BM) terör listesinde yer almayan PKK ve Fethullahçı Terör Örgütü’nü (FETÖ) terör örgütü olarak tanımamasını ise “İsviçre devlet felsefesinde örgüt yasaklama anlayışı bulunmamaktadır. İsviçre, terör örgütlerine ilişkin genel yaklaşımını buna dayandırmakta ve kendi topraklarında bulunan başka ülke kökenli terör örgütlerini yasaklamamaktadır. Bu konudaki istisnaları Nazi yapılanmaları ile 11 Eylül sonrası dönemde BM kararları çerçevesinde El Kaide ve son olarak DEAŞ, El-Kaide ve bağlantılı örgütlerin İsviçre’de yasaklanmasına yönelik yasal düzenlemeler oluşturmaktadır.” şeklinde değerlendirdi.
Bu anlayış çerçevesinde başta PKK ve FETÖ olmak üzere Türkiye karşıtı terör örgütleri ve gruplaşmalara da İsviçre’de “terörist” tanımlaması getirilmediğini aktaran Acarsoy, “Tabiatıyla bu durumda, PKK ve FETÖ mensupları ve sempatizanları İsviçre’de faaliyetlerini görece daha serbest bir ortamda sürdürebilmektedir. Bu durumun yansımasını, PKK ve FETÖ üyeleri ve sempatizanlarının İsviçre’ye iltica başvurularında gözlemliyoruz. Bir diğer yansımasını da terör suçlularının iadesine yönelik taleplerimize aldığımız yanıtlarda görüyoruz.” diye konuştu.
“(PKK ve FETÖ konusunda) her suistimal, İsviçre vergi mükelleflerine ilave yük”
Acarsoy, İsviçre’nin PKK’lılar tarafından “Avrupa Birliği (AB) ile çevrili güvenli bir ada” olarak görülmesinin riskleri konusunu her vesileyle gündeme taşıdıklarını vurguladı.
PKK’nın, AB’nin terör örgütleri listesine objektif birtakım kanıtlar temelinde dahil edildiğini dolayısıyla bu örgütün İsviçre’nin güvenliğine tehdit oluşturmadığının söylenemeyeceğine dikkati çektiklerini kaydeden Acarsoy, her 2 örgüt konusunda da İsviçre’ye uyarılarda bulundu.
Acarsoy, AB için de terör örgütü olan PKK’nın, AB ülkelerinde sahip olamadıkları serbestliğe kimi durumlarda İsviçre’de ulaşabildiklerini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Her konuda olduğu gibi, İsviçre makamlarının terörle mücadele bağlamındaki kanun ve düzenlemelerine de saygılıyız. Öte yandan, PKK ve FETÖ mensupları ve sempatizanlarının İsviçre makamlarının bazı konulardaki yaklaşımlarını kötüye kullandıkları da açık biçimde ortadadır. Ankara’daki 7 yıla yakın görev süremde göç ve iltica konularından sorumlu olduğum için, özellikle İsviçre’deki iltica süreçlerinde bu durumu gözlemliyorum. Örneğin, ülkemizde kötü muamele gördükleri şeklinde beyanlarla İsviçre makamlarına iltica başvurusunda bulunan ve İsviçre’de mülteci statüsü edinen kimi şahıslar, tatil gibi, hiç de zaruri olmayan gerekçelerle ve ilgili İsviçre makamlarının izni olmadan Türkiye’ye gidebilmektedirler. Bu tür durumlar, mülteci statüsünün özüyle bağdaşmadığı gibi, İsviçre göç mevzuatı açısından mülteci statüsünün kaybettirilmesini gerektirmektedir. Her suistimal, İsviçre vergi mükelleflerine ilave birer yük olmaktadır.”
İsviçre’deki Türklere “dilinize ve kültürünüze yabancılaşmayın” çağrısı
İsviçre’de yaşayan yaklaşık 140 bin Türk’e de seslenen Acarsoy, “Kıymetli vatandaşlarımıza mesajımız şudur: Türkiye anavatanınız ancak İsviçre de yuvanız. Burada yaşıyor, burada üretiyor, çocuklarınızı burada yetiştiriyorsunuz. Anavatanla bağınızı hiçbir şekilde koparmadan, İsviçre toplumuyla her zeminde başarılı şekilde bütünleşmenizi desteklemekteyiz.” şeklindeki ifadeleri paylaştı.
Büyükelçi Acarsoy, şu ifadeleri kullandı:
“En büyük temennimiz, siz vatandaşlarımızın, İsviçre’de mensubu bulunduğunuz yerel siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, iş çevreleri, meslek örgütleri ve eğitim kurumları aracılığıyla siyaset, ekonomi ve kültür alanlarında her geçen gün daha da etkin olmanızdır. Tabiatıyla bulunduğunuz toplumda daha fazla söz sahibi olmak adına, dilinize ve kültürünüze yabancılaşmamanız elzemdir. Sizlerden kimliğinize, bizi biz yapan kadim değerlere sahip çıkmanızı özellikle istirham ediyorum. Dilimizi ve kültürümüzü kaybettiğimiz noktada, rüzgarın önündeki bir yaprak gibi sağa sola savrulmaktan kurtulamayız.”
İsviçre’deki Türklere, çocuklarına ana dillerini en iyi şekilde öğretme tavsiyesinde de bulunan Acarsoy, “Türkçe’yi iyi bilmeyen, diğer dilleri de iyi bir şekilde tatbik edemez. Bu noktada, İsviçre’de görevli Milli Eğitim Bakanlığımız öğretmenlerince sunulan Türkçe ve Türk kültürü derslerinin çocuklarımızın artan ilgisine mazhar olmasını istiyoruz. Tümüyle ücretsiz olan bu dersler vasıtasıyla şimdi ile gelecek arasındaki köprüyü güzel Türkçemiz üzerinden kuralım.” dedi.
Acarsoy, Büyükelçilik ile Zürih ve Cenevre başkonsolosluklarının kapısının buradaki Türk vatandaşlarına sonuna kadar açık olduğunu dile getirerek, hizmet boyutunda görüş ve telkinlere açık olduklarını bildirdi.