İnsanlık tarihi kadar eski olan göç hareketliliğinde son yıllarda büyük artış yaşandı. Afrika, Asya, Orta Doğu ve Güney Amerika’da yaşanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlık sebebiyle milyonlarca insan, genellikle son derece tehlikeli yolculuklarla daha emniyetli ve refah düzeyi yüksek bölgelere göç etmek zorunda kalıyor.
Göçün ana sebebini silahlı çatışma ve terör faaliyetleri oluştururken iklim değişikliği, doğal afetler, insan hakları ihlalleri ve gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi başlıklar da diğer nedenler arasında yer alıyor.
Birleşmiş Milletler’in (BM) 2001’de aldığı kararla her yıl 20 Haziran, Dünya Mülteciler Günü olarak anılıyor.
AA muhabirinin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Uluslararası Mülteci Hakları Derneği ve sivil toplum kuruluşlarının raporlarından derlediği bilgiye göre, İkinci Dünya Savaşı’nda sonra en fazla kitlesel göç hareketinin yaşandığı dönem, 2010 sonrası oldu.
BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 2019 verilerine göre, dünya genelinde 272 milyon göçmen bulunuyor.
Irak ve Suriye’deki savaşlar, Türkiye’ye yönelik göç dalgalarını tetikledi
Irak ve Suriye’deki savaşlar, Türkiye’ye yönelik göç dalgalarını tetikleyen en önemli etken oldu. Bununla beraber Asya, Avrupa, Afrika kıtaları arasında yer alan Türkiye, mülteciler tarafından sadece geçiş güzergahı değil, aynı zamanda destinasyon ülkesi olarak da değerlendiriliyor.
2011 yılında Suriye iç savaşının başlamasıyla büyük bir göç dalgası ile karşılaşan Türkiye; 3,6 milyon Suriyeli, 170 bin Afgan, 142 bin Iraklı, 39 bin İranlı, 5 bin 700 Somalili ve diğer ülkelerden 11 bin 700 kişi olmak üzere yaklaşık 4 milyon mülteci ve sığınmacıya ev sahipliği yapıyor.
Uluslararası Mülteci Derneğinin 2021 verilerine göre, Türkiye’de geçici koruma altında kayıtlı olan 3 milyon 672 bin olan Suriyelinin 1 milyon 740 bin 677’sini 18 yaşından küçükler oluşturuyor. Kadınlarla 18 yaşından küçüklerin toplam sayısı ise 2 milyon 601 bin 387 kişi.
Suriyelilerin hangi şehirde yaşayacağına karar veren Göç İdaresi, nüfusu yoğunlaşan İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlere göç alımı konusunda sınırlama getirdi.
Son yıllarda insan hakları, eğitim, ekonomi, tarım ve turizm alanlarında büyük ilerleme kaydeden Türkiye, göçmenler tarafından yerleşmek, öğrenim görmek, çalışmak ve iş sahibi olmak için de cazip bir ülke haline geldi.
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütünün (UNHCR) 2018 yılı verilerine göre Türkiye, dünyada en fazla mülteci ağırlayan ülke oldu. Türkiye’yi 1,4 milyon göçmenle Pakistan, 1,3 milyon göçmenle Uganda takip ediyor.
1 milyon 21 bin mülteciye ev sahipliği yapan Almanya ise listenin 4. sırasında bulunuyor. Almanya aynı zamanda bu konuda ilk 10 ülke sıralamasına giren tek Avrupa Birliği üyesi ülke. Listede sırasıyla İran 979 bin, Lübnan 974 bin, Bangladeş 943 bin, Etiyopya 920 bin, Sudan 908 bin ve Ürdün 705 bin mülteciyle yer alıyor.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün, 17 Mart 2021’de düzenlediği “göç ve uyum” panelinde verdiği bilgilere göre Türkiye’de yasalara göre mülteci olarak tanımlanmış insan sayısının sadece 28 iken 2 bin şartlı mülteci mevcut. Geriye kalanlar ise uluslararası koruma statüsünde bulunuyor.
Suriye sınırına 700 kilometre güvenlik duvarı inşa edildi
İran, Irak ve Suriye ile paylaştığı sınırları nedeniyle dünyanın en hassas jeostratejik noktalarından birinde yer alan Türkiye, 2016 yılında terör örgütü DEAŞ’a karşı doğrudan askeri güç kullanarak sınır güvenliğini sağladı.
Suriye ile olan sınır boyunca 700 kilometrelik duvar inşa eden Türkiye, 13 sınır geçiş noktasından ikisini insani yardım sevkiyatları için açık tutuyor.
Yabancıların ekonomik faaliyetleri
Yasal statülerin, tüm yabancıların iş hayatlarıyla ilgili uzun vadeli planlarını doğrudan etkilediği görülüyor.
Hükümet, 15 Ocak 2016’da, Geçici Koruma kapsamındaki Suriyelilerin çalışma izni için başvurmalarına imkan tanıyan çalışma izinlerine ilişkin bir yönetmelik çıkardı.
Yönetmelikle Suriyelilerin ilk kayıt oldukları ilde, işverenleri aracılığıyla çalışma izni için başvurmalarına imkan tanındı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yerel iş gücü piyasasının ihtiyaçlarına uygun olarak, ilk kayıt olunan ilin dışındakiler için de çalışma izni verilmesine yönelik adımlar attı.
Türk şirketlerin toplam iş gücünün yüzde 10’u kadar Suriyeliyi istihdam etmelerine imkan tanındı.
Suriyeliler için ekonomik entegrasyon süreçleri kültür farklılıkları ve dil sorunu yüzünden sınırlansa da bu engel, hükümetin desteğiyle Suriyeliler için daha fazla dil kursu açılarak aşılmaya başladı.
ILO verilerine göre, Türkiye’deki mültecilerin yüzde 31’i tekstil, yüzde 17’si ticaret, yüzde 13’ü inşaat ve yüzde 17’si de imalat ile diğer sektörlerde çalışıyor.
Mülteciler Derneğinin verilerine göre de geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerden 1 milyondan fazlası iş hayatına katıldı, 20 binden fazla Suriyeli de kurduğu şirketler ile hem vergi veriyor hem de ekonomiye katkı sağlıyor.
Kovid-19 salgını göçmen sayısını düşürdü
2019 yılında Türkiye’ye yaklaşık 450 bin kaçak göçmen giriş yaparken dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla beraber bu sayı 100 bin seviyesine geriledi.
Salgın dolayısıyla artırılan önlemler sayesinde 2021 yılında Türkiye’ye giriş yapan düzensiz göçmen sayısında büyük düşüş yaşandı.
Resmi makamların mültecilere yönelik faaliyetleri
Türkiye’de birçok sivil toplum kuruluşu mülteci, göçmen ve sığınmacılara yönelik yardım faaliyetlerinde bulunurken entegrasyon süreçleri Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Uyum ve İletişim Dairesi tarafından yapılıyor.
Göçmenlere pozitif farkındalık oluşturmak için çalışmalar yürüten Göç İdaresi, özellikle Suriyeliler için uyum programları hazırlıyor.
Suriye iç savaşından sonra sığınmacılar için Geçici Koruma politikasını benimseyen Türkiye, 2013 tarihli “6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu”yla sığınmacılara koruma ve yardım faaliyetlerini sürekli hale getirdi.
Türkiye, başta Suriyeliler olmak üzere geçici koruma altında bulunan göçmenlerin topluma entegrasyonunu destekleyen orta ve uzun vadede yardımlar sunarken bu konuda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına da destek veriyor.
Göçmenlere yönelik faaliyetler belediyeler, Kızılay, AFAD gibi kurumların yanı sıra STK’ler ve diğer yardım kuruluşlarıyla beraber yürütülüyor.