İstanbul’da düzenlenen Türkiye-Çin İş Konferansı’na katılan Musa, AA muhabirinin Türkiye-Çin ilişkileri, ABD-Çin gerilimi ve yeni dünya düzeni tartışmalarına ilişkin sorularını yanıtladı.
Musa, Kovid-19’un olumsuz etkilerine rağmen tedbirlerin kaldırılmasının ardından Türkiye-Çin ilişkilerinde yeni bir canlanma yaşandığını söyledi.
İlişkilerin çok derin bir tarihi arka planı olduğunu vurgulayan Musa, “İlişkiler siyasi, iktisadi, ticari, kültürel, bilimsel, akademik alanların hepsinde geniş bir yelpazede ve giderek daha derin bir şekilde gelişiyor. En çok gelişen kısım tabii ekonomik ve ticari ilişkiler. İkili ticaret hacmi 45 milyar dolarları buldu.” dedi.
Musa, ticaret hacminde Türkiye aleyhine bir açık bulunduğunu, bunun Çin yatırımlarının ve turizmin teşvik edilmesi yoluyla “sürdürülebilir” bir yapıya kavuşturulacağını vurguladı.
Turizmin gerek kültürel gerekse de ekonomik bakımdan önemli bir sektör olduğunun altını çizen Musa, “Türkiye’yi ziyaret ettikten sonra olumsuz bir kanaatle dönen bir tek Çinliye rastlamadım. Çin, çok köklü bir medeniyet, çok rafine bir kültür. Bir şeye yüzeysel yaklaşmazlar, derinlemesine giderler ve bu bakımdan bize çok benzerler. Halkların yaşantılarında da benzerlikler var. Bir Çinli Türkiye’ye geldiğinde hem kendine benzer hem de kendinden farklı şeyler bulabiliyor. Türkiye’nin cazibesi bu. Turizm faaliyetleri 2019’da en yüksek düzeye çıkmış, 560 bin kadar Çinli turist Türkiye’yi ziyaret etmişti. Fakat bu çok düşük bir rakam, bunu daha yukarı çekmek istiyoruz.” diye konuştu.
Musa, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2019’daki Çin ziyaretinde ve daha sonra Şanghay İşbirliği Örgütünün Semerkant Zirvesi’nde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldiğini hatırlatarak, “Önümüzdeki dönemde Türkiye ile Çin arasındaki diplomatik temaslar sıklaşabilir. Gerek bakanlar düzeyinde gerek devlet başkanları düzeyinde üst düzey ziyaretlerin gerçekleşmesi için çalışmalarımız devam ediyor. Arzumuz bu ziyaretlerin daha da arttırılması ve sıklaştırılması.” ifadelerini kullandı.
Gelecek dönemde stratejik alanlarda yatırım faaliyetlerine de tanıklık edebileceğimizi, enerji sektörü ve nükleer enerji faaliyetlerinin önemli olduğunu vurgulayan Musa, Türkiye’nin Hazar geçişli Orta Koridor Projesi ile Çin’in geliştirdiği ve Türkiye’nin de desteklediği Kuşak ve Yol Projesi’nin tamamlayıcılık anlayışıyla uyumlulaştırılmasının sağlanacağını kaydetti.
“Çin’i veya başka bir ülkeyi Batı’nın merceğinden görmemeliyiz”
Musa, ABD ile Çin arasındaki gerilime ve dünyadaki kutuplaşma iklimine de değinerek, şunları söyledi:
“Batı’nın ülkemize bakışının da her zaman ülkemizin gerçekleriyle, dinamikleriyle, politikalarıyla örtüşmediğini tecrübelerimizden biliyoruz. Çin’i veya başka bir ülkeyi Batı’nın merceğinden görmemeliyiz. Türkiye artık kendini merkeze alarak politikalar geliştiren bir ülke. Hiç kimseden icazet almadan, arzu ettiği dış politika vizyonunu uygulamaya koyan bir ülke. Biz, 360 derece açılık bir dış politika anlayışıyla dünyaya kendi merceğimizden bakar, dünyayı Türkçe okumaya gayret ederiz.”
Musa, Batı ülkeleriyle yakınlaşmanın Rusya ve Çin’den, Rusya ve Çin ile yakınlaşmanın ise Batı’dan uzaklaşmak anlamına geldiğine dair bir okumanın yanlış olduğunu ve bu tarz subjektif değerlendirmelerin ise yönlendirme odaklı olduğunu anlattı.
Ticari ilişkiler söz konusu olduğunda kutuplaşma olmadığını belirten Musa, “Mesela Çin’in Avrupa Birliği ile ilişkilerine bakın. İkili ticaret Avrupa ülkeleriyle toplam 1 trilyon dolar. Keza ABD ile ticari ilişkileri de öyle. Nerede kaldı o mülahazalar, rekabet, hasımlık? Bu anlayış, ülkelerle ilişkileri basit kalıplara indirgemektir.” dedi.
Musa, son yıllarda Çin’in küresel kalkınma, küresel güvenlik, küresel medeniyet adı altında girişimleri olduğunu ve bazı bölgesel ihtilaflara katkıda bulunmak için teklifler sunduğunun altını çizerek, “Bütün bunlar Çin’in artık eskiden olduğu gibi sadece bir ekonomik güç olmadığına, bunun ötesinde siyasi birtakım girişimlerde de ehil olduğuna işaret eden gelişmeler.” diye konuştu.
“Yeni Dünya Düzeni” tartışmaları
Küresel düzenin dinamiklerinde ve parametrelerinde bir değişim süreci yaşandığını belirten Musa, “Yeni aktörler ortaya çıkacak, çıkıyor. Bu değişim sürecine katkıda bulunan ülkeler var. Türkiye bunlardan biri, Çin bunlardan biri. Mevcut düzenin parametreleri değişmekte ise ki bu tespit doğru, yeni bir düzen arayışı mevcut ise ki bu da doğru, ancak dünyaya söyleyecek lafı olanlar yeni bir düzen inşasında söz almaya talip olabilirler.” ifadelerini kullandı.
Musa, ”Türkiye, Türkiye’den büyüktür” söylemini hatırlatarak, şu değerlendirmede bulundu:
“Bu gerçekten iyi anlamamız gereken bir deyiştir. Sadece kendi ülkesinin değil, bölgesinin ve onun ötesinde insanlığın refahına hizmet edecek söylemlerle ortaya çıkabilen ülkeler, yeni bir düzen ve bu düzende söz sahibi olma iddiasını taşıyabilirler.”