Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, çevrim içi gerçekleştirilen TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, salgının tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ivme kaybetmesinin sevindirici olduğunu ifade etti.
Yaygın aşılamada mesafe katetmiş ülkelerde normal yaşama dönüşün başladığını anımsatan Özilhan, “Ülkemizde de kısıtlamalar ve kapanmalar kaldırılıyor. Bu hepimize çok iyi geldi. Çünkü pandemi koşulları moralimizi bozmuştu, daha umutsuz, daha endişeli, daha kaygılı olmuştuk.” dedi.
“Türkiye iyi bir büyüme performansı gösterdi ama büyüme istihdam yaratmıyor”
Tuncay Özilhan, Türkiye’nin salgın karşısında izlenen parasal genişleme ve kredi genişlemesi sayesinde 2020’de ve bu senenin ilk çeyreğinde iyi bir büyüme performansı gösterdiğini ancak bu büyümenin istihdam oluşturmadığını söyledi.
Özilhan, PMI endekslerinin Türkiye için yavaşlama sinyalleri verdiğini ve kredi artış oranları ile Reel Kesim Güven Endeksi’nin de aynı eğilime işaret ettiğini kaydetti.
İnsan mutluluğunun ve iyiliğinin en temel bileşenlerinden birisinin de sağlıklı ve iyi bir çevre olduğunu ifade eden Özilhan, “Son günlerde Marmara Denizi’nde ortaya çıkan müsilaj sorunu hepimizi kaygılandırıyor. Uzun yıllardır devam eden atık yönetimi yaklaşımının sonucu olan bu sorun, artık çevreyi kirleterek yaşamaya devam etmenin imkansızlığını hepimize gösteriyor. Çevresel etkisi doğru analiz edilmeyen projelerin insanlığa maliyetleri katlanılamayacak kadar yüksek olabiliyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Dış politikanın uzun vadeli ve istikrarlı bir çizgiye oturması ve liberal küresel sistem yönünde seyretmesinin risk primini düşürerek faiz-kur kapanına düşülmesini engelleyebileceğini savunan Özilhan, “Bu sayede TL’nin değerinde önümüzdeki aylarda yükselme ve enflasyonda bir miktar gevşeme umudumuz olduğunu düşünüyoruz ki faiz indiriminin ondan sonra gelmesi, düşünülmesi gerekiyor.” şeklinde sözlerini tamamladı.
“Doğada kirliliğe neden olan ülkelerin küresel ekonomik zincirden dışlanacakları açık”
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski de dünyanın salgın şartlarında da değişmeyen en önemli gündeminin “iklim değişikliği” olduğunu vurguladı.
İklim değişikliğini önleme tedbirleri uygulanırken büyük bir ekonomik kalkınma dalgasının yaşanacağını ifade eden Kaslowski, şunları kaydetti:
“Büyük yatırımlar ve finansman, döngüsel ekonomiye geçmiş, karbon nötr olma planı bulunan, ormanlar ve denizlerden sürdürülebilirlik ilkelerini gözeterek faydalanan ülkelere akacak. Önümüzdeki dönemin unicorn şirketlerini; temiz enerji, geri kazanım doğa dostu ham madde teknolojileri alanlarında göreceğiz. 15-20 yıllık bir dönemde orman, deniz ve doğada kirliliğe neden olan ülkelerin küresel ekonomik zincirden dışlanacakları açıktır.”
Kaslowski, Türkiye’nin kasım ayında düzenlenecek BM İklim Değişikliği Konferansı (COP 26) öncesi Paris Anlaşması’nı onaylaması ve 2050 hedefiyle karbon nötr yol haritasını hazırlamasının anlamlı bir adım olacağına işaret ederek, Türkiye’nin ulusal katkı beyanının bu yol haritasını temel almasının önemli olduğunu vurguladı.
Yeşil ekonominin, gelecek dönemin en öncelikli alanı olacağına işaret eden Kaslowski, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı olan AB’nin büyüme stratejisini oluşturan Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın sanayinin yanı sıra hizmet sektörü açısından da sonuçlar doğuracağını, AB ile Gümrük Birliği’nin yeşil ve dijital dönüşümü dikkate alacak şekilde güncellenmesinin elzem olduğunu kaydetti.
Kaslowski, salgın döneminde Batı’da para ve harcama musluklarının sonuna kadar açılmasının büyük bir talep artışı yarattığını, bu durumun ihracatı artırma şansı verdiğini söyledi.
Kurumların demokratik sistemin işleyişi açısından önemli olduğunu vurgulayan Kaslowski, kurumların sağlam temellere oturtulmasının hem ekonomide hem de demokraside ülkeyi daha iyi noktaya taşıyacağını ifade etti.
“2021’i yüzde 5,5-6’ya yakın büyüme ile tamamlama ihtimalimiz yüksek”
Simone Kaslowski, Türkiye’nin 2021 yılını yüzde 5,5-6’ya yakın büyüme ile tamamlama ihtimalinin yüksek olduğunu belirterek, belli başlı ihracat pazarlarındaki büyümenin olumlu yansıdığını, geçen yıl yaratılan kredi büyümesi etkisinin de halen büyüme üzerinde görüldüğünü söyledi.
Ekonominin reel kesimi, ihracatçısı ve genç nüfusuyla çok esnek ve gelişme potansiyelinin çok yüksek olduğunu vurgulayan Kaslowski, “Ekonomimizin tüm paydaşlarını devreye almalı, potansiyelimizi doğru kullanarak hızlı, yeni bir kalkınma sürecine geçmeliyiz. Bilimselliği kanıtlanmış, doğru iktisadi politikalarla ekonomiye dirayet kazandırmalı, istikrarı tehlikeye atabilecek her türlü adımdan sakınmalıyız.” dedi.
Salgında eğitim sürecine değinen Kaslowski, dünya ölçeğinde bu kapalılığın öğrencilere her açıdan ağır bir maliyet yüklediğinin yapılan çalışmalarda ortaya çıktığını kaydetti.
Önceki Amerikan yönetiminin bıraktığı olumsuz izleri silmeyi hedefleyen ABD Başkanı Joe Biden’ın, ülkesinin ittifak bağlantılarını güçlendirmeye çalıştığını ifade eden Kaslowski, Avrupa ve ABD’nin özellikle Türkiye’nin de ilintili olduğu konularda birbiriyle çok yakın koordinasyon içinde olduğunu, bu durumun Türkiye açısından da değerlendirilmeyi beklediğini söyledi.
Kaslowski, Türkiye’nin, dünya düzeninin yeniden kurulduğu bir dönemde çıkarlarının Avrupa ve Transatlantik İttifak’ın parçası olmayı gerektirdiğini belirterek, “Afganistan’da Türk askerlerinin ABD ve NATO çekildikten sonra görev yapması kararının da etraflıca tartışılmasından, birliklerin güvenliğinin sağlanması için gerekli tüm koşulların oluşturulacağından da emin olmak isteriz.” dedi.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmesini istediklerini ve beklediklerini ifade eden Kaslowski, “Kolluk kuvvetleri ve yargıdan beklentimiz, kadına şiddeti engelleme konusunda en güçlü duruşu ve uygulamaları göstermeleridir. Kadınların eğitime, istihdama ve yönetime eşit katılımının hayata geçirilmesi de gelişmiş bir ülke olma hedefimizin ayrılmaz bir parçası olarak görülmelidir.” şeklinde konuştu.
Kaslowski, Marmara Denizi’ndeki müsilaj (deniz salyası) oluşmasını anımsatarak, “Ülke olarak Marmara Denizi’nin çığlığını maalesef geç duyduk ama paydaşların katılımıyla hızla alınan aksiyon bizi gelecek için umutlandırdı.” dedi.
“Hepimiz aynı gemideyiz”
Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve İcra Başkanı Prof. Dr. Klaus Schwab ise teşebbüslerin ve şirketlerin, ayakta kalabilmesi ve ekonomik başarı için sadece kar elde etmelerinin ötesinde çalışmalar yapması gerekeceğini belirterek, şunları kaydetti:
“Çünkü kurumlar, şirketler sadece ekonomik birimler değil. Bunlar toplumsal yaşamımız için de çok önemli organizmalar. Pandemiden çıkartacak bir sonucumuz daha var; kamu-özel sektör iş birliği. Gelecekte öngördüğümüz sorunların hiçbiri tek başına hükümetler tarafından çözülemez. Çevresel sorunlarımızı düşünün. Bizim mutlaka inovatif, yenilikçi güçlere ve şirketlerin yetkinliklerine ihtiyacımız olacak. Tabii ki sivil topluma da ihtiyacımız olacak. Çünkü başarılı olmak istiyorsak yaşam tarzımızda da değişikliklere ihtiyaç var. Hepimiz aynı gemideyiz.”
Schwab, yakın zamanda “Paydaş Kapitalizmi” başlıklı bir kitap yazdığını hatırlatarak, “Dünya Ekonomik Forumu aslında paydaş sorumluluğunu tanıtan, her zaman destekleyen bir kurum olmuştur ve bu alanda çalışmıştır. Şimdi herkes paydaş sorumluluğundan bahsetmeye başladı ama bunun güvenilir olması için ölçülebilir de olması lazım.” diye konuştu.
“Yeşil büyüme süreci mümkün”
Birleşmiş Milletler (BM) 26. İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP26) Başkanı Alok Sharma, geleceğin renginin yeşil olduğunu belirterek, “Bu çok net. Bunun göstergelerini her yerde görmekteyiz. Öyle ki dünya ekonomisinin yüzde 70’i net sıfır emisyon hedeflerini sıralamış ve bunlara kenetlenmiş durumda. Yenilenebilir enerji kaynaklarının fosil yakıtlara göre daha fazla istihdama yol açması doğrultusunda gelecekte hem çok daha fazla istihdam hem de çok daha müreffeh bir dünyaya sahip olacağız.” ifadelerini kullandı.
Sharma, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla dünyada hasara yola açılmayacağını aktararak, şunları kaydetti:
“Dünyamızı kirletmeyeceğiz. Hem çevremizi temiz hem de ekonomilerimizi aynı anda büyütmek zorundayız. Bunu aynı anda yapabiliriz. Bu konuda herhangi bir tercihte bulunmak zorunda değiliz. İngiltere’de bu konuda tecrübemiz var. Yeşil büyüme süreci mümkün. Önümüzdeki 10 yılda İngiltere ekonomisinin 2 milyon yeni yeşil istihdamı destekleyeceği beyan edildi. Yeşil ekonomiye geçiş şimdiden başladı. Maalesef bu geçiş yeterince hızlı değil, yeterince süratli değil. Hızı artırmak ve bu kıymetli gezegenimizi korumak zorundayız.”