Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, CNN televizyonunda Christiane Amanpour’a açıklamalarda bulundu.
Amanpour’un, bir grup ABD’li Cumhuriyetçi senatörün, kendisini, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve diğer İsrailli yetkililere yönelik yakalama kararı çıkarmaması konusunda uyararak “ağır yaptırımlarla” tehdit etmesi hakkındaki sorusu üzerine Han, şunları söyledi:
“Bir devlet başkanı benimle konuştu ve ‘Çok iyi biliyorsunuz ki bu mahkeme Afrika ve Putin gibi haydutlar için kurulmuştur.’ dedi. Biz bunu böyle görmüyoruz. Bu mahkeme Nürnberg’in mirasıdır. Bu mahkeme, insanlığın üzücü bir iddianamesidir. Bu mahkeme hukukun güce ve kaba kuvvete galip geldiği yer olmalıdır.”
Han, tüm devletlerin UCM’yi desteklemesi gerektiğini ABD’li yöneticilere anlattığını, bunu yaparken de “Roma Statüsü değerlerinin özünde Amerikan değerlerini savunduğunu, zorbalığa karşı durduğunu, en güçlülere karşı sınırsız güce karşı olduğunu, savunmasız bireyin haklarını, onuru ve bebeklerin korunmasını ifade ettiğini” söylediğini aktardı.
“Tehditler bizi caydırmayacak”
Han, Amanpour’un UCM’ye yönelik baskılara ilişkin sorusuna şu karşılığı verdi:
“Tehditler ya da diğer faaliyetler bizi caydırmayacaktır çünkü nihayetinde savcılar olarak görevimizi yerine getirmek zorundayız. Makamın kadın ve erkekleri olarak, hakimler olarak, kendimizden daha büyük bir şeye, yani adalete sadakat göstererek sorumluluklarımızı yerine getirmek zorundayız. Bazıları aleni ve bazıları gizli olan farklı tehdit türlerinden etkilenmeyeceğiz.”
İsrail Başbakanı Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında Gazze’ye giden insani yardımın engellenmesinin de aralarında bulunduğu çok sayıda suç sebebiyle tutuklama emri çıkarılması için başvuruda bulunduğunu hatırlatan Han, hukuka uymayanların soruşturmadan şikayet etmemesi gerektiğini söyledi.
Açlık bir savaş yöntemi olarak kullanıldı
İsrail’in, Gazze’de açlığı bir “savaş yöntemi” olarak kullanıldığını vurgulayan Han, şunları dile getirdi:
“Açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların resimlerini görüyoruz. Açlığın Netanyahu ve Gallant tarafından bir savaş yöntemi olarak kullanıldığı suçlamasını desteklemek için adli olarak analiz edilmiş çeşitli kanıtlarımız var. 2024 yılında, UCM yargıçlarına yakalama emri çıkarılması için bu tür bir suçun delillerini sunmak zorunda kalmamız korkunç bir durum.”
UCM’de ilk defa birilerinin açlığı “savaş yöntemi” olarak kullanması sebebiyle suçlandığını hatırlatan Amanpour’un sorusunu “Bildiğim kadarıyla ne yazık ki bu durum bir ilk olacak ve çok sıra dışı bir durum.” şeklinde cevaplayan Han, şöyle devam etti:
“17 yıldan fazla bir süredir Gazze’ye mal girişine izin vermeyen çok katı bir rejime katlanan çok sayıda çocuk ve kadın nüfus görüyoruz. 2022’de bile Birleşmiş Milletler ve diğer kurumlar, nüfusun yüzde 80’inin insani yardımla geçindiğini söylemişti. Bu durum 8 Ekim’den bu yana diğer tüm kısıtlamalarla daha da tehlikeli bir hal aldı. En savunmasız kişilere yiyecek, su, ilaç gittiğini görmedik ve bu insanlar bunlara erişme hakkına sahipler.”
“İsrail’in insani yardımları ulaştırma yükümlülüğü var”
İşgalci bir güç olarak İsrail’in ihtiyacı olan insanlara su, ilaç, anestezi ve insülin sağlamak gibi bir yükümlülüğü olduğunu kaydeden Han, “Eğer tanklar girebiliyorsa neden o tanklar ve o askerler yardım konvoylarını koruyamıyor?” diye sordu.
Han, “İşgalci bir güç olarak İsrail’in, gıda ve hayatta kalmak için zaruri olan şeylerin sivillere ulaşmasını sağlamak gibi pozitif bir yükümlülüğü var. Örneğin İsrail tankları Gazze’nin kuzeyini kontrol altında tutuyor, kamplara giden yardım konvoylarını koruyabilir ve yardımların kamplara gittiğinden emin olabilirler ama bunu yapmıyorlar.” dedi.
Sivil halkın hayatta kalması için vazgeçilmez olan bu malzemelerin girişini engellemenin hukukun ihlal edilmesi anlamına geldiğini vurgulayan Han, “Bunun anlaşılması için daha kaç doktorun küçük bebeklerin veya çocukların uzuvlarını anestezi olmadan kesmekten bahsetmesi gerekir?” diye konuştu.
Gazze halkının toplu cezalandırılması
Han, Savunma Bakanı Gallant ve Başbakan Netanyahu tarafından Filistinlilere yönelik nefret söylemlerinin söz konusu soruşturmada dikkate alındığını da belirtti.
Gazze’nin kuzeyindeki suyu tuzdan arındırma tesisi, arıtma tabletleri, filtreleme sistemleri, kuvözler, hastanelerde kullanılan oksijen, anestezi malzemelerinin hem askeri hem sivil amaçlı kullanılan nesneler olarak sınıflandırıldığını, bu nedenle hedef alındığını aktaran Han, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gazze’nin kuzeyindeki tüm seraların yüzde 90’ının yok edildiğini görüyoruz. Tarım için kullanılan arazinin yüzde 40’ı, balıkçı teknelerinin yüzde 70’i çatışmanın başlamasından bu yana yok edildi. Yaşamın sürmesi için çok önemli olan bu kadar şey, bir politika yüzünden kısıtlandı veya boğuldu. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin bir kırılma noktasında olduğumuzu söyleyen sözleri, UNICEF’in sözleri, UNRWA’nın bir ihtiyaç denizinde damlalarla yardım geldiğini söyleyen sözleri ve endişeleri ne yazık ki diğer zorunluluklar karşısında bir tarafa bırakıldığını ve biraz da Gazze halkının toplu cezalandırılması için yapıldığı görünüyor.”
Başsavcı Han, savcılık ofisindeki soruşturmaları yürüten ekip liderlerinden gerçekçi bir mahkumiyet ihtimali olduğu durumlarda yakalama kararı alma yoluna gitmelerini istediğini belirterek, “Hamas liderleriyle ilgili olarak talep edilen üç yakalama emri ve Netanyahu ile Gallant hakkında talep edilen iki yakalama emri ile ilgili olarak gerçekçi bir mahkumiyet ihtimalimiz olduğunu belirledim ve ekip oybirliğiyle karar verdi.” dedi.
Soruşturmanın hala devam ettiğini ve soruşturma kapsamına giren suçların artabileceğini aktaran Han, şunları ifade etti:
“Bu aktif bir soruşturma ve soruşturmaların şu anki aşamasıyla ilgili olarak yargıçlara sunduğumuz suçlamalar soykırımı içermiyor. Fakat soruşturmaya devam ediyoruz ve bu çok karmaşık bir durum. İsrail makamları tarafından Gazze’ye girmemize izin verilmedi. Onlar da Hamas saldırılarıyla ilgili soruşturmalarımızı sürdürüyorlar ve kanıtlar bizi belirli bir yöne işaret ederse harekete geçmekte tereddüt etmeyeceğiz bu yüzden hala aktif bir soruşturma yürüttüğümüzü belirteyim.”
İsrailli yetkililerin ve yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik işledikleri suçların cezalandırılmadığını hatırlatan Han, İsrail yargısındaki bu durumun ABD’deki bağımsız kuruluşlar tarafından da tespit edildiğini dile getirdi.