Din alimi Mahmut Ustaosmanoğlu, bu özelliklerine bizatihi tanıklık eden avukat Cem Kaya Karatün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ustaosmanoğlu’nu 30 yıl önce gösterdiği hoşgörüyle hatırlıyor.
Karatün, 1917’de doğduğu Kağızman’da liseye kadar yaşayan dayısı Zeki Tunca’nın, okuma aşkıyla ailesini geride bırakarak İstanbul’a geldiğini, bugünkü ismiyle İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) olan Yüksek Mühendis Mektebi’ne girdiğini söyledi.
Ancak o dönemde rahatsızlık geçirerek görme yetisi kaybı ile el ve ayaklarını kullanmada güçlük yaşayan dayısının, bir süre Amasya’daki akrabalarında kaldığını, İstanbul’a dönünce de Ermeni olan Madam Hayruhi, Matmazel Ebruhi ve erkek kardeşi Mösyö Onnik’le tanışıp onların himayesinde yaşadığını ifade eden Karatün, yaşadığı sağlık problemlerine karşın azimli olan Tunca’nın, kimseye yük olmamak için Milli Piyango İdaresi’ne başvurarak seyyar piyango bayiliği yaptığını kaydetti.
Karatün, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın İstanbul ziyaretinde öne atılarak “Hiç kimseye muhtaç olmadan yaşamak istiyorum.” diyen dayısına İngiliz Konsolosluğu’nun duvarına bitişik bir büfe yeri verildiğini, “Sabret Gönül Milli Piyango Gişesi” olarak faaliyet gösteren bayinin, Nimet Abla’dan sonra dönemin en meşhuru olduğunu ve talep gördüğünü anlattı.
Tunca’nın rahatsızlığına İstanbul’da bir çare bulamayınca Ermeni ailenin de yardımıyla tedavi için 1960’ların ortasında Almanya’ya giderek, 5-6 yıl tedavi gördüğünü aktaran Karatün, dayısının burada hemşire Renate Chirista ile tanıştığını söyledi.
Tedavi sonrası Renate ile İstanbul’a gelerek evlenen Tunca’nın kendi gişesinden aldığı yılbaşı biletine büyük ikramiyenin vurduğunu dile getiren Karatün, kendisine Turnacıbaşı Sokak’ta ev aldığını aktardı.
Karatün, dayısının hayırsever bir insan olarak ailenin gençlerini okuttuğunu ve bir dönem kendisine sahip çıkan Ermeni ailenin işlerinin bozulması üzerine yeni bir ev almalarına yardımcı olduğunu söyledi.
1987’de eşini kaybetti
Bu mutlu evliliğin Renate hanımın amansız hastalığa yakalanıp 1987’de hayatını kaybetmesiyle sona erdiğini ve dayısı Zeki Tunca’nın eşinin kaybıyla çok büyük üzüntü yaşadığını belirten Karatün, şöyle konuştu:
“Hristiyan olan Renate ölümü sonrası Feriköy Protestan Mezarlığına gömüldü. Dayım o zaman Alman Konsolosluğu’na 100 mark gibi bir ücret ödeyerek kabrin yanını da satın alıyor. Dayımın rahatsızlıkları artınca teyzem kendisiyle ilgilenmeye başladı. Sonrasında tam bakım işini karı-koca bir çift üstlendi. Dayım vefatına yakın bir zaman beni çağırarak, ‘Bak Cem, ben Renate’yi çok seviyorum, o bu dünyada olduğu gibi öbür dünyada da hayat arkadaşım. Mezarının yanını satın aldım. Beni oraya defnedeceksiniz.’ dedi. Benim tereddüt ettiğimi görünce, ‘Hiç düşünme, ben Müslümanım, la ilahe illallah diyorum ama Renate’nin yanına gömüleceğim.’ dedi. Biz de kabul ettik.”
“Müslümansa Müslüman mezarlığına gömülmeli”
Dayısının 1992’de vefatı sonrası ailesinin cenaze işleriyle kendisinin ilgilenmesini istediğini dile getiren Karatün, bu süreçte bazı sıkıntılarla karşılaştığını kaydetti.
Karatün, cenaze sürecinde yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Beyoğlu Müftülüğü cenazenin nereden kaldırılıp nereye gömüleceğini sordu. Protestan Mezarlığı ve Hristiyan-Alman birisinin yanına gömüleceğini söyleyince problem oldu. ‘Biz yardımcı olamayız.’ dediler. Cenazenin Hristiyan inancına göre bir cenaze aracıyla götürülmesini istemiyorum ama o mezarlığa da bir Müslüman aracıyla nasıl sokarız onu da bilmiyorum. Mezarlıklar Müdürlüğüne gidip araç istediğimizde de ters karşılandı. İnsanlara dayımın eşi Renate’ye olan sevgisini ve onun yanına gömülmek isteyen bir Müslüman olduğunu nasıl anlatırız. Bir çözüm bulamadık. Beşiktaş Müftülüğüne de gittiğimde ‘Dayınız Müslümansa Müslüman mezarlığına gömülmeli’ dendi.”
Aile içinde yapılan istişarede cenazeyi ambulansla kaldırmayı planladıklarını ifade eden Karatün, dayısının bakımıyla ilgilenen bakıcının cenazeyi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun imamlık yaptığı İsmailağa Camisinden kaldırmayı teklif ettiğini dile getirdi.
Karatün, durumu camidekilerle görüştüklerinde cenazenin kabul edildiğini dile getirerek, şunları anlattı:
“Sendikacılık ve bir dönem CHP milletvekilliği yapan dayım Doğan Onur, ‘Başımız daha da belaya girmesin.’ dedi. Açıkçası tedirgin olmuştuk. Biz takım elbiseli 5-6 adam gittik, camideki herkes sarıklı, cübbeliydi. Cuma namazını kıldık. O sırada talebimizi reddeden belediyeden olduğunu düşündüğümüz bir imam geldi ve ‘Beni görevlendirdiler.’ dedi. Derken içeriden birileri geldi. ‘Hocamız haber gönderdi, cenazeyi namaz sonuna kadar bekletsinler, müsaade ederlerse ben kıldıracağım, dediğini’ söylediler. Haberi gönderen Mahmut hocaymış. Namaz bitti ve hoca efendi dışarı çıktı, biz hepimiz teşekkür etmek için yanına gittik. Ben o ara hemen Mahmut Hoca’ya yaklaştım ve kulağına ‘Dayım Müslüman olarak öldü ama Alman eşinin yanına Hristiyan mezarlığına gömülecek.’ deyince içimizi rahatlatan bir cevap verdi. ‘İnsanlara ne oluyor ki, her yer Allah’ın toprağı. Orası burası fark etmez. Dayınızın Müslüman olarak öldüğüne şehadet eder misiniz?’ diye sordu. ‘Evet, Müslüman olarak öldü fakat eşi Renate’yi çok seviyordu.’ yanıtı sonrasında cenaze namazını kıldırdı.”
Cemaatin cenazeye büyük ilgi gösterdiğini belirten Karatün, Feriköy Protestan Mezarlığında da defin öncesinde şapelde dua edildiğini, ailenin burada dini tören istenmemesi üzerine dayısının eşinin yanında toprağa verildiğini anlattı.
Ailenin yaşadığı bu olayı Mahmut Ustaosmanoğlu’nun vefatının ardından Twitter’dan paylaştığını ve birçok olumlu olumsuz tepki aldığını belirten Karatün, sözlerini şöyle tamamladı:
“Orada bir hoşgörüyle karşılaştık. Allah hem Mahmut Hoca’ya hem de dayıma rahmet etsin. CHP milletvekilliği yapan ve çizgisi belli olan dayım da (Doğan Onur) orada çok şaşırdı. ‘Her yer Allah’ın toprağı, her yere gömülebilir. Ben de yardımcı olabilirim.’ sözü dayımı etkilemişti. CHP’li olarak yaşayıp öldü ancak merakını cezbetti. Sonrasında ziyaret ettiğini biliyorum. ‘Ben o adamı gidip ziyaret etmek, elini sıkmak isterim. Aydın bir insan olarak gördüm.’ demişti.”