İbn Haldun Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sefa Bulut, AA muhabirine yaptığı açıklamada, herkesin acısının kendisine özel olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Bulut, “Travmanın derinliği herkes için çok farklı. Yaşanan olayın derinliği, hakikaten insanın anlaması ve algılamasının çok ötesinde.” dedi.
Literatürden farklı pratiklerin gelişebileceğine işaret eden Bulut, “Klasik travma kitaplarında ilk bir aydan sonra yavaş yavaş semptomların çözüldüğü, insanların yavaş yavaş kendilerine geldiği, hayatı değerlendirdikleri ve az sayıda insanda kronik travma gelişebileceği ifade edilir. Fakat bizim burada yaşadığımız olay, insanoğlunun şimdiye kadar yaşadığı en büyük travmalardan bir tanesi, basit bir deprem değil. İnsanların zamana ihtiyacı var.” diye konuştu.
Prof. Dr. Bulut, yakınlarının, depremzedelerin yaşadığı acıları inkar etmemeleri ve yaşama dönme konusunda ısrarcı olmamaları gerektiğinin altını çizerek, “Depremzedelere, ‘İyileşeceksin, iyi olacaksın, kalkacaksın, gideceksin’ gibi yaklaşımlardan ziyade herkesin bir iyileşme hızı var, herkesin farklı ihtiyaçları olacak, bunun bilincinde olmamız gerek. Bunlar zaman içerisinde olgunlaşacak, iyileşme sürecinde herkes kendi yolunu bulacak.” ifadelerini kullandı.
“Endişelenmek yerine bir afet planı yapılabilir”
Depremzedelerin her seviyede farklı bir ruh halinde ve ihtiyaçta olabileceklerini vurgulayan Bulut, “İlk etapta şoku atlatmalarına izin verilmeli. İkinci etapta yeme, içme, barınma gibi temel ihtiyaçlar karşılanmalı. Daha sonra kendilerini ifade etmelerine müsaade edilmeli. Bu acının içinde bir sürü kayıp var, aşama aşama ihtiyaçları karşılanmalı ve bu vaade güvenmeli.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Bulut, depremden etkilenmeyen fakat olası bir deprem karşısında ne yapacağı konusunda endişeleri olanlara da şu tavsiyelerde bulundu:
“Endişelenmek yerine bir afet planı yapılabilir. Mesela aile arasında konuşulsun. ‘Böyle bir şey olduğunda ne yapacağız? Kimler nereye gidecek? Nerede buluşacağız? Küçük çocuğu sen al, büyük çocuğu ben alayım.’ gibi. Evdeki güvenli ve tehlikeli alanlar belirlensin. Olası bir afet durumunda kime, nereye danışılmalı, bunlar çocuklara öğretilsin.”
“Yapılması gereken temel şey eşlik etmektir”
Uzman Psikolog Tuba Karacan da travma yaşayan depremzedelere yakınlarının doğru şekilde yaklaşmasının önemine dikkati çekerek, “Burada çok temel bir şey var; sadece eşlik etmek. Özellikle travma yaşayan kişiyi zorlamamak, herhangi bir şekilde onu içinde bulunduğu ruh halinden çıkarmaya çalışmamak, telkinde bulunmamak, nasihat vermemek, gerçeklerle yüzleştirmeye çalışmamak gerekir. Yapılması gereken temel şey eşlik etmektir.” dedi.
Depremzede yakınlarının takip etmesi gereken belirli yol haritaları olabileceğini belirten Karacan, şöyle devam etti:
“Psikolojik ilk yardımın temel unsurlarından biri; izle, travmayı yaşamış olan kişiyi gözlemle. Donuyor mu, duyarsız bir tepki mi veriyor, içinde mi kalmak istiyor, fazla konuşup fazla mı dışa dönük? Kendisini ve acısını nasıl ifade ediyor? İkincisi onu dinle ama anlatıyorsa dinle ve anlattığı kadar dinle. Konuşturmaya çalışma, soru sorma, detay anlattırma. O ne kadarını anlatabiliyorsa, ne kadarını dışa vurabiliyorsa o kadarını sadece dinle. Travma yaşayan kişinin yalnız olmadığını hissetmesi en önemli iyileştirici unsurlardan biridir. Üçüncü aşama da bağ kurmak. Anlatmaya başlamak bağ kurmayı beraberinde getiriyor çünkü kişi anlattıkça, içini açtıkça, tekrar tekrar tüm detaylarıyla yaşadığı anları anlattıkça hem o rahatlayacak hem biz onunla bağ kuracağız. İzle, dinle ve bağ kur. Psikolojik ilk yardımın üç temel öğesi budur ve bunu herkes yapabilir.”
Depremzedelerin duygusal iniş-çıkışlarının çok doğal olduğunu, aslında anormal bir durum karşısında son derece normal tepkiler verdiklerini dile getiren Karacan, kişinin duygusal tepkilerini bastırmadan ifade etmesi gerektiğini, bu süreçlerin sağlıklı bir şekilde yaşanmasıyla iyileşmenin mümkün olacağını anlattı.
Karacan, depremzede yakınlarının da belirli hassasiyetler yaşayabileceklerini vurgulayarak şunları kaydetti:
“Bazı depremzede yakınları depremi yaşayan kişilerin bir an önce iyileşmelerini ister çünkü depremi bizzat yaşamış kişilerin duygusal yükü bize de ağır gelir. Kendi travmalarımızı tetikleyebilir. Bizde çaresiz duygular oluşturabilir. Dolayısıyla da karşımızdaki acı çeken kişiyi hemen o durumdan kurtarmak isteyebiliriz. Travmayı doğrudan yaşayan kişinin hayatta kalabilmesi için önce şok yaşaması, inkar etmesi, öfke ve üzüntü duyması, sonra durumu kabul edip yaşadığı acının yasını tutması gerekir. Bu süreçleri evre evre yaşamak kişiyi uzun vadeli psikolojik rahatsızlıklardan korur. Dışarıdan eşlik eden kişiler için evreler bu sırayla gerçekleşmediği için, onların ihtiyacı bu gerçekliğe bir an önce çözüm üretmektir. Bu da aceleci davranmaya neden olabilir. Oysa travmayı yaşayan kişi, gerçekliğin bilgisini ve duygusunu evre evre içine aldığı için ihtiyacı olan şey sadece kendi hızına saygı duyulup eşlik edilmesidir.”
Depremi doğrudan yaşamayan insanların “olası deprem” endişelerini de değerlendiren Karacan, “Aslında hızlı bir şekilde depremi unutup hayatımıza geri dönmek istemek önlem almamızı da engelleyecek bir şey. Bu yüzden şu an yaşadığımız kaygının, yani ikincil travmanın bir yanıyla sağlıklı bir tarafı da var. Bundan tümüyle kurtulmak zorunda değiliz. Bu kaygılar, bizi belki de akıllıca düşünmeye, tedbir almaya itecek. Ancak bu şimdinin konusu değil, kriz anlarında önemli kararlar verilmez, bunu unutmamak gerekir.” ifadelerini kullandı.