Uzmanlar, Marmara Denizi’nde ortaya çıkan müsilaj (deniz salyası) sorununa ilişkin, sorunun devam ettiği bölgelerde denizlere girilmemesi ve bu bölgelerden çıkarılan deniz ürünlerinin tüketilmemesi gerektiğini söyledi.
Denizdeki bitkisel canlılar olan fitoplanktonların aşırı çoğalmasından kaynaklanan ve deniz salyası olarak adlandırılan müsilaj, Marmara Denizi’nde etkisini artırırken, deniz dibinde ciddi hasarlara yol açıyor, deniz ekolojisine zarar veriyor ve koku oluşumuna neden oluyor.
Marmara Denizi’nde ortaya çıkan müsilajla ilgili eylem planı, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum tarafından “Türkiye’nin en büyük deniz temizliğini yapacağız.” ifadeleriyle pazar günü açıklanırken, Marmara’ya kıyısı olan kentlerde eş zamanlı gerçekleştirilecek en büyük deniz temizliği seferberliği çarşamba günü başladı.
Medipol Mega Üniversite Hastanesi Fitoterapi ve Homeopati Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Serhat Koran, AA muhabirine yaptığı açıklamada, müsilaj tabakasının denizlerde sayısı artan alg ve plantar cinsi deniz canlılarından oluştuğunu belirterek, bu musilaj tabakası içinde kısa zamanda vücut için zararlı mikroorganizmalar ürediğini ve tabaka üzerinde toksinlerin oluştuğunu söyledi.
Koran, şöyle devam etti:
“Bu tabaka denizlerimizde her geçen gün artan civa, mangan, arsenik, demir, molibden, bakır, krom, çinko, kalay, gümüş, kadmiyum, kurşun gibi ağır metalleri de bünyesine mıknatıs gibi çeker. Sonuçta vücudumuz için çok zararlı olan mikroorganizma, toksin ve ağır metalden oluşan zehir kümesi karşımıza çıkar. Tüm bu toksin, ağır metal ve vücudumuz için zararlı olan mikroorganizmalar cildimize yapışır. Sonuç olarak da cilt üzerinde kızarıklılık, kaşıntı, şişlik gibi kısa vadeli sorunlar yaratabileceği gibi egzema ve sedef gibi kronik cilt hastalıkları da tetikleyebilir. Yüzme esnasında göze temas eden misilaj göz de de kızarıklılık, kaşıntı, çapaklanma gibi şikayetlere neden olabilir. Ayrıca yüzme esnasında ağız yoluyla alabileceğimiz toksinler 24-48 saat içerisinde bulantı, kusma, karın ağrısı ve ishal tablolarına neden olabilir.”
Müsilaj tabakasının denizlerde yaşayan balık ve kabuklu deniz canlılarını olumsuz yönde etkilediğine işaret eden Koran, “Yüzgeçli birçok deniz canlısının ölümüne bile neden olabilen bu durum çoğu zaman da bu canlıların içerisine nüfus ederek onları zehirlemektedir. Bu dönemde denizlerde avlanmak yasak olmasına rağmen olta balıkçılığı hala yapılmaktadır. Müsilaj tabakasının görüldüğü sularda yapılacak avlanma ve sonrası bu balık ve midye gibi kabuklu deniz canlılarının yenmesi, balığın içine geçmiş olan mikroorganizma, toksin ve ağır metallerle zehirlenmemize neden olacaktır. Bunun sonucunda da birkaç saat ya da birkaç gün içerisinde bulantı, kusma, baş dönmesi, baş ağrısı, sersemlik ya da nedeni açıklanamayan yorgunluk gibi belirtiler yaşayabiliriz.” açıklamasında bulundu.
“Belirtiler varsa mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurun”
Serhat Koran, toksin ve ağır metallerin bir kısmının yağ dokusunda depo edildiğini belirterek, “Bunun sonucunda da deniz canlısını yedikten haftalar hatta aylar sonra bile yağ dokusundan kana karışan toksin ve ağır metaller benzer şikayetleri tekrar ortaya çıkarabilir. Bunun dışında migren, multiple skleroz (MS), epilepsi, parkinson ya da alzeimer gibi nörolojik bir hastalığınız varsa bu hastalıklarda şiddetlenmeye ya da atak sıklığında artışa neden olabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Müsilajın yoğun olduğu sahillerde uzun süre dolaşmanın solunum yolu rahatsızlıklarına neden olabileceğini dile getiren Koran, “Eğer denize girdikten ya da deniz canlısı yedikten sonra 48 saat içerisinde baş ağrısı, sersemlik, baş dönmesi, bulantı, kusma ya da ishal gibi bir durumla karşılaşırsanız müsilaj tabakasının zararlı etkilerine maruz kalmış olma ihtimaliniz yüksektir, mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurunuz.” dedi.
“Suyun durgun olduğu noktalarından çıkarılan deniz ürünlerini tüketmekten kaçınmak doğru olur”
Medicana Çamlıca Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Serap Çakır da son günlerde Marmara Denizi’nin neredeyse tamamında ciddi etkisi olan deniz salyasının balık tüketimi konusunda çokça soru işareti yarattığını belirterek, şunları kaydetti:
“Ekolojik denge elbette bir şekilde bozuldu, bunu net olarak görebiliyoruz. Tüm deniz canlılarının da bir şekilde bu toksik sayılabilecek oluşumdan etkilendiğini söyleyebiliriz. Hatta deniz canlılarının beslenme sıkıntı yaşadığını ya da müsilajın neden olduğu diğer etkenlerden dolayı öldüğünü biliyoruz. Deniz ürünleri tüketme konusunun insan sağlığı üzerindeki etkilerini netleştirmek için aslında daha derin araştırmalar yapılması ve sonuçlarına göre değerlendirme yapılması çok daha doğru sonuçlar verecektir bizlere. Ancak şu aşamada Marmara Denizi’nde suyun durgun ve akıntının az olduğu ya da hiç olmadığı noktalarından çıkarılan deniz ürünlerini tüketmekten kaçınmak doğru olacaktır.”
Diğer yandan Marmara Denizi’nde Karadeniz’den Ege’ye doğru sürekli kuvvetli bir akıntı olduğunu hatırlatan Çakır, “Buna bağlı olarak da deniz canlıları hareket halindedir. Özellikle akıntının yoğun olduğu ve canlı hareketliliğinin bulunduğu noktalardan elde edilen deniz ürünlerinin tüketilmesinde herhangi bir sorun olmayabilir. Tabii burada unutulmaması gereken şey kişiden kişiye değişen alerjik reaksiyon tabloları ve besinlere karşı verdikleri reaksiyonlar olacaktır. Şu an için dikkatli ve temkinli olmakta yarar vardır.” değerlendirmesinde bulundu.
“Ciltteki etkiler kişinin alerjik bağışıklığına ve cilt hassasiyetine bağlı”
Medicana Çamlıca Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Nilsu Salih ise özellikle de kimyasal ve biyolojik etmenlerinde söz konusu olduğu bakteriyel oluşumların insanların cildinde nasıl etkiler yaratacağı, kişinin alerjik bağışıklığına ve cilt hassasiyetine bağlı olduğunu söyledi.
Musilaj nedeniyle zehirli bir durumun söz konusu olmadığını ancak patojen bakteriler için uygun bir ortam oluşması sebebiyle musilaj ile temas etmemenin cilt sağlığı açısından daha doğru olacağı belirtti.
Deniz salyasının yarattığı ortam daha zehirli bakterilerin de artabileceği bir tabloya neden olabileceğinden denize girmenin cilt sağlığı açısından risk oluşturabileceğini ifade eden Salih, “Ayrıca yüzerken elbette ağız, buru ve kulaklardan da su temasımız oluyor. Sadece cildimiz değil, kulak içi, ağız içi ve burun içinde de alerjik yatkınlığı olan kişilerde farklı tepkimelere neden olabilir.” dedi.