Çin lideri Şi Cinping’in ziyaretine hazırlanan Suudi Arabistan’da düzenlenecek Arap-Çin, Körfez-Çin ve Suudi Arabistan-Çin zirveleriyle stratejik ortaklığın güçlendirilmesi, ilişkilerin geliştirilmesi ve ticaret alışverişinin artırılması gibi konuların ele alınması bekleniyor.
Çin’in Orta Doğu politikasını ve zirveleri AA muhabirine değerlendiren uzmanlar, ekonomik açıdan bölgedeki nüfuzunu artırmaya çalışan Çin’in orta vadede ABD’nin Orta Doğu’daki yerini alamayacağını ancak gayretlerinin gelecek için önemli sonuçlar doğuracağını belirtiyor.
Uzmanlar, dünyanın içine girdiği ekonomik daralma sürecinde özellikle Orta Doğu ülkelerinin devlet fonlarının ciddi önem arz etmeye başladığını, Çin’in de bu fonlara talip olması nedeniyle zirvelerin önemli olduğunu kaydediyor.
“Çin’in, Suudi Arabistan başta olmak üzere Orta Doğu’da varlığı yeni değil”
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İnsan Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun, Çin’in Orta Doğu’daki varlığının yeni olmadığına dikkati çekti.
Aynı zamanda Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği (ORDAF) Başkanı Kurşun, “Uzun zamandan beri Çin, başta Suudi Arabistan olmak üzere bütün Orta Doğu’da, ticaret ve sınırlı yatırımlar, ayrıca hammadde tedariki sağlamak için vardı. Bölge Çin’in en kolay pazarlarından biri olmaya devam etmekte. Orta Doğu Çin için vazgeçilmez bir pazar ve hammadde tedarik bölgesidir.” dedi.
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Körfez-Çin, Suudi Arabistan-Çin ve Arap-Çin zirvelerinin önemine değinen Kurşun, dünyanın içine girdiği ekonomik daralma sürecinde özellikle Orta Doğu ülkelerinin devlet fonlarının ciddi önem arz etmeye başladığını, çoğunluğu ABD ve Batı ülkelerinde tutulan ve işletilen bu fonlara, Çin’in de talip olduğu ve Çin Arap Zirvesi’nin öneminin buradan kaynaklandığı değerlendirmesinde bulundu.
Eski ABD Başkanı Barack Obama’dan itibaren ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde yaşanan metcezirlerin, Çin-Suudi ilişkilerinin gelişmesine yaradığını belirten Kurşun, şöyle devam etti:
“Özellikle Suudi Arabistan’ın 2017’den itibaren dış politikadaki arayışlarında Çin önemli bir yer tuttu. Kral Selman’ın geniş kadro ile çıktığı Asya seyahati bu arayışı zirveye taşıdı. Bir ABD müttefikini kendi saflarına çekmek isteyen Çin için de bu arayış önemli bir fırsat yarattı. 2017’de Kral Selman’ın 2022’de de oğlu Muhammed bin Selman’ın Asya ziyaretleri Çin ile stratejik ilişkiler geliştirmenin güçlü işaretini vermiştir. Bu bağlamda iki taraf, ekonomik ilişkilerini dünya yönetimine yansıtacak stratejik ilişkilere dönüştürmeyi amaçlamaktadır.”
“Suudi Arabistan, Kaşıkçı cinayeti sonrası zedelenen imajını Asya’da tamir etme peşinde”
Kurşun, Pekin yönetiminin Suudi Arabistan ve diğer Arap rejimlerine herhangi bir eleştiri yöneltmemesi ve ilişkilerinde hiçbir rezervin olmamasının, Çin’in bölgeye girmesini kolaylaştırdığına” dikkati çekerek, “Suudi Arabistan da özellikle Kaşıkçı cinayetinden sonra ABD ve Batı’da zedelenen imajını Asya’da tamir etmenin peşinde.” ifadelerini kullandı.
“Pekin yönetimi, Körfez’in devlet fonlarını Çin’e kanalize etmek, stratejik iş birliğini geliştirmek ve bir ölçüde Biden yönetiminin içe dönük politikalarını fırsat bilip ABD’nin müttefikleriyle iş birliğini geliştirerek iki taraf arasındaki rekabette öne geçmek istiyor.” diyen Kurşun, Çin’in bu gayretlerinin gelecek için önemli sonuçlar doğuracağını ancak halihazırda Pekin yönetiminin, ABD’nin bütünüyle yerini almasının mümkün olmadığını dile getirdi.
Kurşun, geçmişe dönük zorunluluklar ve daha önce özellikle Batı ile yapılan savunma iş birliklerinin buna imkan vermediğini, buna rağmen Çin-Suudi-Arap iş birliğinin savunma ve güvenlik alanlarında uzun vadede yeni bir konsepti doğurmasının mümkün olduğunu söyledi.
“Çin’in Orta Doğu’da ABD’nin yerini alma ihtimali orta vadede zor”
Orta Doğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Araştırmacısı Sercan Çalışkan da İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan ve Soğuk Savaş süreciyle pekiştirilen ABD’nin Orta Doğu ülkeleri ile askeri, ekonomik ve siyasi ilişkilerinin 2000 sonrası süreçte de geliştiğini hatırlatarak, “Çin’in Orta Doğu’da ABD’nin yerini alma ihtimalinin orta vadede mümkün olması zor.” değerlendirmesinde bulundu.
Çin’in ise daha çok Orta Doğu’dan ithal ettiği enerjinin güvenliğinin sağlanması gibi ekonomik kaygı ve menfaatleri olduğunu belirten Çalışkan, “Bu anlamda özellikle ham petrol ithalatı noktasında bağımlı durumda olduğu Suudi Arabistan ve Irak gibi ülkelerle ilişkileri sağlam zeminde inşa etmek, bu ülkelerdeki olası kriz ve istikrarsızlıklardan en az etkilenecek konumda bulunmak, Çin’in Orta Doğu politikasındaki temel taşları oluşturmaktadır.” ifadelerini kullandı.
Orta Doğu ülkeleri Çin’i ABD’ye karşı “dengeleyici aktör” olarak görüyor
Orta Doğu ülkelerinin Çin ile ilişkilerinin, bu ülkelerin ABD ile ilişkilerine yansımalarını da değerlendiren Çalışkan, “Son yıllarda Orta Doğu ülkeleri ile ABD arasındaki önemli ihtilafların Çin’in Orta Doğu’daki varlığı ile paralel geliştiğini söylemek mümkün. Zira bu noktada Suudi Arabistan, İsrail ve Irak gibi ülkelerin Çin ile kurduğu ilişkilerin ABD’yi rahatsız ettiği, ikili ilişkilerde sorunlar oluşturduğu görülmekte. İsrail ve Suudi Arabistan bu noktada iki önemli örneği teşkil etmektedir.” görüşünü dile getirdi.
Çalışkan, Orta Doğu ülkelerinin Çin’i ABD’ye karşı önemli bir “dengeleyici aktör” olarak gördüğünü ifade etti.
Suudi Arabistan-Çin ilişkileri
Son yıllarda Rusya’yı geride bırakarak, Çin’in en büyük petrol tedarikçisi konumunda olan Suudi Arabistan’ın, Çin ile ekonomik ilişkilerini ileri seviyeye taşıdığına işaret eden Çalışkan, petrolün yanı sıra elektrik, yenilenebilir enerji, hidrojen gibi alanların da iki ülkenin müzakere ettiği konular arasında bulunduğunu aktardı.
Çalışkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İlişkilerde ABD’yi en çok rahatsız etmesi beklenen gelişme ise Suudi Arabistan’ın Çin’e petrol ihracatını yerel para birimi yuan cinsinden fiyatlandırma noktasında Riyad ve Pekin arasında devam eden görüşmelerdir. Bu adım, petrol ticaretinde temel para birimi olarak kullanılan dolara karşı bir hamle olarak değerlendiriliyor.”
Çalışkan, İsrail’in, Çin ile ilişkilerini önemli ölçüde geliştirmesinin de ABD ve İsrail ilişkilerini gerginleştiren en önemli gündemlerden olduğuna dikkati çekti.
“Çin, Orta Doğu’da şimdilik askeri hamlelerden uzak ticarete dayalı dış politika izliyor”
İç savaşın patlak verdiği ülkelerde “yeniden inşa” çalışmaları kapsamında yatırım fırsatlarının doğduğuna işaret eden Çalışkan, bu çerçevede Çin’in, askeri hamlelerden uzak, karşılıklı ticari bağlılık çerçevesinde çizdiği dış politikasını savaş sonrası yeniden inşa edilmeye çalışılan Orta Doğu ülkelerinde sıkça kullandığını aktardı.
Çalışkan, Çin’in dış politikasını askeri adımlardan uzak duran ve bilhassa Orta Doğu’da çatışmaya varan gerginliklerde tarafsız kalacak şekilde biçimlendirdiğini ifade ederek, bölgedeki ABD-İran gerginliğinin Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı çevresine yansıyor olmasının, Çin’in gelecek dönemde askeri adımları öncelemesinin kaçınılmaz bir hal alacağı noktasında argümanları beraberinde getirdiğini sözlerine ekledi.