Uzmanlara göre, Biden, hemen Çin ile bir cepheleşmeye gitmeyecek, bunun yerine içeride yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ve ekonomi konularına odaklanacak.
Fakat Biden’ın zamanla eski Başkan Donald Trump’ı 2017’de Çin’den ithal edilen ürünlere ilave gümrük tarifeleri getirmeye iten rahatsızlıkları gündemine alacağı, ticaret ve teknoloji alanındaki baskıyı artıracağı tahmin ediliyor.
Uzmanlar, Biden yönetiminin Çin ile ticaret ilişkisinde, Trump gibi dış ticaret açığının azaltılmasına yönelik “dar bir strateji” izlemek yerine, uzun vadede devlet kontrolündeki Çin ekonomisinin serbest piyasa koşullarına daha fazla açılması için baskılara öncelik vermesini bekliyor.
Trump’ın tarife ve yaptırım adımları, müzakere unsuru olarak kullanabilecek
Bu durumda, kısa vadede Trump’ın tarife artışlarının geri alınması gibi ABD politikasında ani değişiklikler beklenmemesi gerektiğine dikkati çeken Oxford Economics şirketinden Louis Kuijs, “Biden daha çok yapısal reformlar için bastıracak. (Gümrük tarifeleri konusunda) politika değişikliğine dair açıklamalar için beklememiz gerekecek.” dedi.
Biden’in temsilcilerinin, Trump’ın tarife ve yaptırım adımlarını Çin’in bazı politika değişiklikleri yapması için müzakere unsuru olarak kullanabileceğini vurgulayan Kuijs, tarifeleri geri çekmenin ve teknoloji ile finansal piyasalara erişim engellerini kaldırmanın yeni yönetimin önceliği olmasını beklemediğini dile getirdi.
Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki de dünkü basın toplantısında, Biden’ın Çin mallarına getirilen gümrük tarifelerini değerlendirdiğini ve gelecek adımları müttefiklerle eşgüdüm içinde atmayı istediğini söylemişti.
Olası bir politika değişikliğine dair işaret vermekten kaçınan Psaki, “Başkan, Çin’in ekonomik alandaki suiistimallerini durdurmaya kararlı.” ifadesini kullanmıştı.
Ticaret savaşı, umulan sonuçları doğurmadı
Trump yönetimi, aslında Avrupa ülkeleri ve diğer müttefiklerini de mağdur eden şikayetlerden yola çıkarak ticaret savaşını başlattı.
Gümrük tarifelerindeki artışlar, Çin yönetimini müzakere masasına oturmaya zorladı fakat tarife tedbirleri küresel ticareti olumsuz etkiledi, tüketici fiyatlarının artmasına ve istihdam kaybına yol açtı.
Ticaret savaşındaki son önemli gelişme, Pekin yönetiminin Ocak 2020’de “Faz 1” adı verilen anlaşma kapsamında, ABD’den soya fasulyesi ve diğer ihraç ürünlerini almayı ve kendisiyle iş yapan şirketlere teknoloji transferi konusunda baskı yapmamayı kabul etmek oldu.
Ancak Çin, vaatlerinin gerisinde kaldı. Kovid-19 salgını nedeniyle söz verdiği ihraç ürünlerinin yalnızca yüzde 55’ini satın alabildi. Teknoloji politikasındaki değişiklikler önemli görülmekle birlikte etkilerinin ne olacağı henüz kestirilemiyor.
Ekonomistlere göre, Pekin, bu değişiklikleri kendi amaçları doğrultusunda zaten yapmayı planlıyordu.
Siyasi konular öne çıkacak
Çin, dış ticaret konusunun yanında komşularıyla olan sınır ihtilafları, Hong Kong’da uyguladığı baskılar, etnik Müslümanlara yönelik hak ihlalleri, casusluk ve teknoloji hırsızlığı gibi konularda Washington’da artan bir muhalefetle karşılaşacak.
Obama yönetiminde Hazine Bakanlığında uluslararası ilişkilerden sorumlu müsteşar olarak görev yapan Nathan Sheets, bu duruma ilişkin “Zemin ciddi biçimde değişti.” değerlendirmesinde bulundu.
Biden yönetiminde, ABD Ticaret Temsilciliği görevini yürütecek Katherine Tai’nin, bu ay yaptığı bir konuşmada, Çin’e karşı şahin bir ton takınması dikkatlerden kaçmadı.
Konuşmasında ABD’nin Çin’in güçlenen rekabetiyle karşı karşıya olduğunu vurgulayan Tai, “Karşımızda ekonomisi siyasi çoğulculuk, demokratik seçimler ve kamuoyu baskılarına tabi olmayan merkezi planlamacılar tarafından yönetilen bir Çin var.” dedi.
ING Bankasının Küresel Ticaret Analisti Raoul Leering’e göre, Çin, ABD ile ilişkilerinde ilerleme sağlamak istiyorsa değişime gitmek zorunda kalacak.
Trump’ın “Çin’in ticarete ABD’den çok daha fazla engel koyduğunu ve ekonomiye çok daha fazla müdahalede bulunduğunu” söylerken haklı olduğuna dikkati çeken Leering, “Biden’ın ticaret engellerini kaldırması, Çin’in reformlar ve değişim konusunda ne kadar hızlı yol alacağına bağlı.” diye konuştu.
Çin yönetimi, şimdiye dek yaptığı açıklamalarda, ABD ile ilişkilerin iyileştirilmesini talep ettiklerini söylerken, herhangi bir ödüne dair işaret vermedi.
Dışişleri Bakanı Vang Yi, Xinhua haber ajansına verdiği demeçte, Biden’ın göreve gelmesine ve yönetim değişikliğine ilişkin “Washington’ın yeniden akılcılığa kavuşacağını umuyoruz.” dedi.
Dışişleri Sözcüsü Hua Çunying de “ABD-Çin ilişkilerinin derhal kalkınma temelindeki doğru rotasına girmesi için” muhataplarına çağrıda bulundu.
Devlet şirketlerinin rolü, ticaret ortaklarının en önemli endişe kaynağı
Aradan geçen 2,5 yıl ve 13 tur görüşme sonunda, ABD ile Çin arasındaki ticaret müzakereleri, halen Çin’in ticaret ortaklarını en fazla rahatsız eden konulardan biri olan bankacılıktan petrole, telekomünikasyona kadar tüm kilit sektörlere hakim olan siyasi imtiyazlı devlet şirketlerinin statüsü meselesi halen ele alınamadı.
Avrupa, Japonya ve diğer ülkeler, Trump’ın taktiklerini eleştiriyor fakat hemen hepsi Pekin yönetiminin teknoloji transferinden ve kendi şirketlerini sübvanse edip rekabetten koruyarak, piyasa ekonomisine açılma vaadini bozmasından rahatsız.
Bu şikayetler, Çin Komünist Partisi liderlerinin ülkenin başarısının sırrı olarak gördükleri “devlet öncülüğünde kalkınma modelinden” kaynaklanıyor.
Çin yönetimi, Asya kıtasının en büyük petrol üreticisi konumundaki PetroChina, dünyanın abone sayısı bakımından en büyük cep telefonu operatörü konumundaki China Mobile gibi kamu şirketlerini “ulusal bayrak gemileri” olarak görüyor.
Çin Komünist Partisi, 2013’te kamu sektörünü “ekonominin merkezi” ilan etti.
Kamu sektörü dışında Çin Komünist Partisi, güneş enerjisi, elektrikli araçlar, yeni nesil telekomünikasyon ve diğer alanda sektör liderlerini destekliyor.
Çin, “gelişmekte olan ülke” statüsünü bırakabilir
ING Bankasının Küresel Ticaret Analisti Ekonomist Leering, Pekin yönetiminin, eleştiriler karşında bir jest olarak “gelişmekte olan ülke” statüsünü bırakabileceğini öngörüyor. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kuralları, “gelişmekte olan ülkelerin” ulusal sanayilerini korumak için ekonomiye daha fazla müdahalede bulunabilmesinin önünü açıyor.
Çin’in dünyanın en büyük imalatçısı ve orta gelirli bir ülke haline geldiği halde hala bu tanımdan yola çıkan politikaları izlemekten vazgeçmesi, Leering’e göre, önemli bir adım olabilir.
Trump’ın, 2017’de 360 milyar dolar değerindeki Çin ihraç ürünlerine gümrük tariflerini artırması, ticaret savaşının fitilini ateşleyen gelişme olmuştu. Pekin, buna tarife artışlarıyla yanıt verdi, soya fasulyesi ithalatına da yasak getirdi. Bu, Trump yönetimini destekleyen ABD çiftçisine darbe vurdu.
Trump’ın tarife hamlelerinin ardından ABD’nin Çin’e verdiği dış ticaret açığı 2019’da yüzde 19, 2020’nin ilk 9 ayında ise yüzde 15 azaldı. Ancak bu durum, Trump’ın istihdamın ABD’ye dönmesi hedefine ulaşmasını sağlayamadı. İhracatçılar Tayvan, Meksika gibi diğer tedarikçilere yöneldi. ABD’nin toplam dış ticaret açığı, 2019’da hafif bir düşüş gösterirken, 2020 Kasım’da tekrar yüzde 14 arttı.
Bu arada Kongre Bütçe Ofisinin tahminlerine göre, tarife artışlarının ABD hane halkına ortalama maliyeti yılda 1300 dolar oldu. İşletmeler yatırımlarını erteledi, Trump’ın 2017’de getirdiği vergi kesintilerinden sağladıkları kazancın bir kısmı bu kayıplarla yok oldu.
ABD-Çin İş Konseyinin Oxford Economics ile yaptığı araştırma, ABD’de tarifeler nedeniyle 245 bin kişinin işsiz kaldığını ortaya koydu. Raporda, tarifelerdeki ılımlı bir azaltmanın dahi 2025’e kadar 145 bin kişiye istihdam sağlayabileceği kaydedildi.
Trump, tarife artışlarının ardından Çinli telekomünikasyon şirketi Huawei’in ve ulusal güvenliğe, ABD’nin sektördeki liderliğine tehdit olarak değerlendirilen diğer teknoloji şirketlerinin ABD’de üretilen teknolojiye erişimini engelleme yönünde adımlar attı.
ABD vatandaşlarının, Washington’ın “orduyla bağlantılı olduğunu” iddia ettiği şirketlerdeki hisse yatırımlarını elden çıkarması istendi.
Çin Komünist Partisi, bu hamlelere, Çin’in son 20 yılda “kendine yeterli bir teknolojik güç olma” hedefi doğrultusunda yürüttüğü kampanyayı hızlandırarak karşılık verdi.
Gümrük tarifelerin düşürülmesi, kısa vadede tek geçerli seçenek
Beyaz Saray Sözcüsü Psaki, Biden yönetiminin teknoloji bağlantılı söz konusu sorunları da değerlendirdiğini belirtirken, politika değişikliğine dair herhangi işaret vermedi.
Psaki, Biden’ın Pekin’in “gayrı adil ve yasa dışı pratikleri” nedeniyle hesap vermesi gerektiğini düşündüğünü, ABD teknolojisinin Çin’i askeri yapılanmasının geliştirilmesi için kullanılmadığından emin olmak istediğini aktardı.
JP Morgan Varlık Yönetimi Ekonomisti Sylvia Sheng, Biden yönetiminde ABD ile Çin ilişkilerinin geleceğine dair yayımladığı raporda, “ABD’de Çin’e yönelik mevcut şahin eğilimlerinin azalacağını öngörmek zor.” değerlendirmesinde bulundu.
Batı’daki diğer ekonomistler ve uzmanlar da tarifelerin azaltılmasının ve teknoloji ile finansal piyasalara erişim engellerinin kaldırılmasını kısa vadede olası görmediklerini belirtiyor.
Pekin’deki Uluslararası İşletme ve Ekonomi Üniversitesi DTÖ Çalışmaları Enstitüsü Direktörü Tu Şinçuan, Biden yönetiminin teknolojiye erişim engellerini kaldırmayacağını çünkü “Çin’i rakip olarak gördüğü” fakat gümrük tarifelerin düşürülmesinin kısa vadede tek geçerli seçenek olacağını savundu.
Tu’ya göre, Biden, tarifelerin azaltılmasını, DTÖ’nün tarife artışlarının kurallara uygun yapılmadığına ilişkin görüşünü ileri sürerek savunabileceğini belirtti.