ABD Başkanı Joe Biden’ın 1915 olaylarını anmak için yayımladığı mesajdaki sözde “soykırım” nitelemesinin hukuki değil ancak siyasi sonuçları olacağını belirten uzmanlar, soykırım suçlamasının uluslararası yargı kurumlarınca yapılabileceğini ancak Türkiye aleyhine açılmış bir dava, verilmiş bir karar ve mahkemeye sunulabilecek bir delil bulunmadığını söyledi.
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Milletlerarası Hukuk Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Yücel Acer, Biden’ın 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları hakkındaki sözde soykırım nitelemesinin ülke içindeki Ermeni nüfusa verdiği seçim vaadini yerine getirmesi şeklinde okunabileceğini, bunun ise Türk-ABD ilişkilerine yönelik bir adımdan ziyade iç politikadan kaynaklanan bir husus olduğunu söyledi.
Biden’ın açıklamasında soykırım kavramı kullandığını ama Türkiye’yi rencide etmemeye de çalışan bir üslubu olduğunu belirten Acer, “ABD Başkanı Biden’ın ‘Türkiye’yi suçlamak değil, bu tip olayların bir daha yaşanmasını engellemeye katkı sağlamak’ gibi sözleri oldu. Bu bağlamda iç politikadan kaynaklı görünüyor. Dolayısıyla bunu Biden’ın seçim kampanyası sırasında Ermeni diasporasına verdiği bir sözü yerine getirmesi olarak değerlendirmek mümkün.” dedi.
Acer, soykırım suçunun hukuki bir kavram olduğunu, suçun varlığına da siyasilerin değil ancak uluslararası yargı kuruluşlarının karar vereceğini anlatarak şöyle devam etti:
“1951’de yürürlüğe giren 1948 Soykırımın Önlenmesi, Cezalandırılması Sözleşmesi zaten devletlerarasındaki soykırıma ilişkin uyuşmazlıkları Uluslararası Adalet Divanına götürülmesini hükme bağlıyor. Ayrıca bu fiilden suçlanan kişilerin de ulusal yargı kurumlarınca yargılanmasını gerekli kılıyor. Böyle olunca da bu tür siyasi kurumların verdiği kararların hukuki değeri yok ama siyasi değeri var.
Siyasi değeri de şuradan kaynaklanıyor, Biden yönetimi bunu söyledikten sonra özellikle Ermeni lobisi veya Ermeni soykırımını destekleyenler Biden yönetiminden bunu bir nevi sahaya yansıtmasını bekleyeceklerdir. Yani ABD dış politikasında bunun unsurlarının oluşmasını isteyeceklerdir. Örneğin Türkiye’ye baskı yapılmasını isteyeceklerdir. Böyle bir siyasi yansıması olacaktır.”
Prof. Dr. Acer, Türkiye’nin bundan sonra Ermeni meselesinin ABD dış politikasına fazlaca yansımasını engellemeye dönük çalışmalar yapması gerektiğinin altını çizerek “Bu bağlamda özellikle Karabağ sorunu çözüldükten sonra Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkileri önem kazanıyor. Bizim meseleyi hukuki platforma çekmeye çalışmamız lazım. Türkiye’nin meseleyi tarafsız ve bağımsız mahkemelerce değerlendirilmesini sağlamaya çalışması lazım.” diye konuştu.
1915 olaylarının soykırım olarak nitelendirilmesinin hukuken birkaç açıdan mümkün görünmediğinin altını çizen Acer, “Ulusal mahkemelerin vereceği kararlar devletler için bir bağlayıcılık taşımaz. Soykırım tanımına uygun delillerin ortaya konulması da mümkün görünmüyor. O yüzden Türkiye’nin daha çok hukuki platformda tarafsız değerlendirilmesini sağlayacak çalışmalar yapması gerekir diye düşünüyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
“100 yıl sonra eski defterleri açmanın bölgesel ve küresel barışa hiçbir katkısı olmaz”
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak 1915’te yaşananların Türk milletinin yüzünü karartacak bir olay olmadığını ve geçmişte, savaş zamanında meydana gelmiş hadiseler olduğunu ifade etti.
Kızıltoprak, aradan 100 sene geçtikten sonra siyasetçilerin kendi özel ve ulusal çıkarları için 1915 olaylarının gündeme getirilmesinin toplumlar arasında barışa, bölgedeki istikrara, güvenliğe ve dostane ilişkilere destek vermediğini aktardı.
Türkiye’nin tarihiyle ve geçmişiyle dünya milletler ailesinde tertemiz bir toplum olduğunu vurgulan Prof. Dr. Kızıltoprak, “Politikacıların veya devlet başkanlarının bu konularda açıkladıkları kişisel görüşleri, tarihte kalmış olaylara yaklaşımları dünya barışına da ikili ilişkilere de hizmet etmeyecek bir durumdur.” dedi.
“NATO müttefiklerimiz uluslararası ilişkiler çerçevesinde ahde vefa ilkesine saygı göstermelidir.” ifadesini kullanan Kızıltoprak, müttefik ülkelerin başka siyasal yapı ve devletlerle ilişkilerinde Türkiye’yi üzecek kararlar vermelerinin ikili ilişkileri hiç olmadığı kadar bozma tehlikesi taşıyacağına dikkati çekti.
Süleyman Kızıltoprak şöyle devam etti:
“Türkiye’nin dostları ve komşuları, uzaktaki devletlerle ittifak kurup Türkiye aleyhinde hasmane tutum takınmaları da bölge barışına katkı sağlamaya yönelik değildir. Uzun tarih asırlarına bakıldığında Türk ordusu karşısına çıkan 5-6 devletin ordusu çoğunlukla hezimete uğramıştır. Türkiye’nin olmadığı anlaşmalar ve tek taraflı alınan kararlar boş ve karşılığı olmayan kararlardır. 1699’da başlayan Türklerin sınırlarını geri çekmesi süreci 1923’te bitmiştir. 100 yıl sonra eski defterleri açmanın bölgesel ve küresel barışa hiçbir katkısı olmaz.”
Bugün Suriye’de olup bitenlere karşı sorumluluk duymayanların 106 sene önce Suriye topraklarının barış içinde olduğu için Ermenilerin sevk ve iskanına konu olması üzerinde düşünmeleri gerektiğini aktaran Kızıltoprak, Suriye’den göçe zorlanan milyonlarca insana Türkiye kucak açarak onları misafir ederken Batılı ülkelere sığınmak üzere basit deniz botlarına doluşarak yardım çığlıkları atan insanların karşılaştığı durumun, bugün sorgulanması gereken esas meselelerden biri olduğuna işaret etti.
Prof. Dr. Kızıltoprak, “Çuval geçirme olayından sonra sözde Ermeni soykırımı yalanını dillendirmek, ikili ilişkilerde onarılması güç durumlar oluşturabilir. Bu ikisini Türk milleti hiçbir zaman unutmayacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
“Siyasi sonuçları itibarıyla Türkiye-ABD İlişkilerini zehirleyen, olumsuz yönde etkileyecek bir husus olduğunun altını çizmek lazım”
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selami Kuran ise ABD Başkanı Biden’ın yaptığı açıklamanın ne ulusal ne de uluslararası hukuk açısından hiçbir temeli olmadığını belirtti.
Birleşmiş Milletlerin (BM) 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’de öngörülen şartların ve 2013 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Doğu Perinçek davasında yaptığı açıklamalarda öngördüğü şartların da hiçbirine uygun olmadığını ifade eden Kuran, 1948 tarihli BM sözleşmesinin ‘kasıt’ unsuruna atıf yaparak “Soykırım eylemi etnik, dini veya ideolojik nedenle bir insan topluluğunu planlı ve sistematik şekilde kasıtlı olarak tasfiye etmeye yönelik bir eylem olarak tanımlanıyor.” diye konuştu.
Kuran, soykırım fiilinin hukuk tekniği açısından işlenmesinin söz konusu olmadığını belirterek “Sözleşmenin öngördüğü ne manevi unsur (kasıt) söz konusu ne de görevli mahkeme itibarıyla ABD’deki mahkemelerin önümüzdeki yıllarda açılacak tazminat davalarının da Türkiye açısından bir kıymetiharbiyesi yok.” değerlendirmesinde bulundu.
Uluslararası hukuk açısından ise yine önemi olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Kuran, “Roma Statüsü gereği kullanılsa Uluslararası Ceza Mahkemesi soykırım suçlarını yargılamakla yetkili bir mahkemedir. Hitler Almanyası’nda soykırıma uğrayan Yahudiler için kurulan ad hoc (belirli bir amaca yönelik) mahkeme dediğimiz Nürnberg Mahkemesi gibi bir durum da söz konusu değildir. Kısaca hukuken hiçbir temeli olmayan bir soykırım açıklaması yapılmıştır.” ifadelerini kullandı.
Kuran, “Siyasi sonuçları itibarıyla Türkiye-ABD İlişkilerini zehirleyen, olumsuz yönde etkileyecek bir husus olduğunun altını çizmek lazım.” dedi.
Prof. Dr. Selami Kuran, sözlerini şöyle tamamladı:
“ABD ile bölgede özellikle kuzey Suriye’de fiilen ABD destekli olan YPG/PKK terör örgütüne vermiş olduğu bir garnizon devlet kurma projesinden tutun, S-400’lere ve F35 programından yine hukuka aykırı şekilde çıkarılmamıza, Doğu Akdeniz’deki gerginliğe ve Ege Adalarında 1923 Lozan ve 1947 Paris Anlaşması’nın Yunanistan tarafından sistematik olarak ihlal edilmesiyle silah ve asker bulundurması konusunda da Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi tarafında yer almıştır. Bu gibi meseleler uluslararası ilişkilerde karşınıza çıkabilen hususlardır ama önemli olan bu uyuşmazlıkların ve gerilimin yönetilebilir olmasıdır. Biden’ın yapmış olduğu açıklama, aslında Anadolu deyimi ile bu ne perhiz bu ne lahana turşusudur.”