Uzmanlar, özellikle Ermeni lobileri tarafından ortaya atılan 1915 olayları iddialarının temel hedefinin, siyasi olduğunu düşünüyor.
Avrasya İncelemeleri Merkezi Başkanı Emekli Büyükelçi Alev Kılıç, AA muhabirine, Ermenilerin 1915 iddialarına ilişkin tarihi gerçekleri ortaya koyan açıklamalarda bulundu.
Osmanlı İmparatorluğunun durakladığı ve inişe geçtiği dönemde, millet sistemi içinde yer alan Ermenilerin içinde ayrılıkçı ve militan bir grubun, 1800’lerin sonlarından itibaren Anadolu’da pek çok ayaklanma başlatıp kanlı saldırılar düzenlediğini belirten Kılıç, 21 Temmuz 1905’te II. Abdülhamit’e karşı bile Taşnak unsurlar tarafından, şans eseri başarısız olan suikast girişimi olduğunu hatırlattı.
Kılıç, Birinci Dünya Savaşı başladığında, Osmanlı yönetimine karşı girişimlerin öncülüğünü yapan Taşnaksutyun, Armenekan, Ramgavar ve Hınçak örgütlerinin Ermeni toplumunun savaş sırasındaki tutumunun ne olacağına dair bir toplantı düzenlendiğini, toplantı sonrasında Çarlık Rusya’nın ordularıyla birlikte hareket edilmesine karar verdiklerini belirtti.
3 Ağustos 1914’te Osmanlı İmparatorluğu seferberlik ilan ettiğinde bazı Ermeni örgütlerinin Osmanlı yanında savaşa katılmayı reddettiğini açıkladığını anımsatan Kılıç, “Anadolu’nun çeşitli yerlerinden Ermeni militanlar üzerinde yakalanan şifreli mesajlardan bir ayaklanma hazırlığı olduğu anlaşılmıştır. Nitekim 15 Nisan 1915’te Van’da isyan başlamış, şehir ele geçirilmiş ve ilerleyen Rus ordularına teslim edilmiştir.” açıklamasında bulundu.
Kılıç, Osmanlı İmparatorluğu’nun, olayların yatıştırılması adına Ermeni Patriği ile görüştüğünü ancak herhangi bir sonuç alamadığını ifade etti.
Bunun üzerine 24 Nisan 1915’te Taşnak, Hınçak ve benzeri Ermeni komitelerinin kapatılması, belgelerine el konulması, liderleri ile zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanması ve bulundukları yerde kalmaları sakıncalı görülenlerin orta Anadolu’da belirli yerlerde toplanması talimatı verildiğini kaydeden Kılıç, ” Ermeni propagandası bu tarihi kendi mesnetsiz söylemleri için bir sembol olarak benimsemiştir.” dedi.
Kılıç, daha sonra, 27 Mayıs 1915 Sevk ve İskan Kanunu ile sadece savaş bölgesindeki ve ikmal yollarındaki Ermenilerin sevk ve iskana tabi tutulmasının kararlaştırıldığını; üç büyük vilayet, İstanbul, Edirne ve İzmir’in bu kanun kapsamı dışında tutulduğunu, kanunun uygulanması için çıkarılan 28 Ağustos 1915 tarihli genelge ile ilave istisnalar getirildiğini anlattı.
Sevk ve iskan başladıktan sonra bazı görevliler ve özel kişilerin kafilelere kötü muamele ettiği, soymaya çalıştığı ya da göz yumduğu, bazı kişilerin ise ölümüne neden olduğunun bilindiğini kaydeden Kılıç, “Yönetim bu konuda çok hassas davranmış, 1647 kişiyi mahkemeye vermiş. Bunlardan 500’ü hapse, 60’ı aşkın kişi ağır hapse, 67 kişi de idama mahkum olmuştur. Yani yönetim, bu sevk ve iskanın olabilecek en düzenli şekilde cereyan etmesini istemiş, aksi şekilde davrananları o dönemin şartları el verdiğince yargılamıştır.” diye konuştu.
Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“1915 yılında soykırım suçu diye bir suç bulunmamaktadır. Bu kavram ve suç uluslararası literatüre 1948 Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Sözleşmesi ile girmiştir. Soykırım suçu, bireysel bir suçtur. Bugün bu suçun isnat edilebileceği hiçbir görevli hayatta değildir. Özel bir kasıt bulunması ve bu özel kastın kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ispat edilmiş olması gerekmektedir.”
Aynı zamanda soykırım suçu için yetkili mahkeme kararı gerektiğini belirten Kılıç, BM Soykırım Sözleşmesi’nde “yetkili Mahkeme suçun işlendiği ülkenin Mahkemesi veya Taraflar anlaşırlarsa bir Uluslararası Ceza Mahkemesidir” ifadesinin yer aldığını, 1915 olayları açısından böyle bir mahkeme kararı bulunmadığının altını çizdi.
Kılıç, “1960’lı yıllardan itibaren, ABD ve SSCB’deki Ermeni lobilerinin öncülük etmesiyle uluslararası alanda Türkiye’ye karşı soykırım suçlaması gündeme gelmiştir. Ermenistan’ı destekleyen ülkeler bakımından siyasi hedefi olan bu suçlamanın, kuşkusuz dini bir boyutu da bulunmaktadır. Bu çerçevede 29 ülkede Ermeni lobisinin etkisiyle parlamento kararları çıkartılarak ‘soykırım’ suçu işlendiği şeklinde bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır.” ifadelerini kullandı.
“Uzlaşı sağlanmazsa, siyasi amaçlı soykırım iddialarının öfkesi devam edecek”
1915 olaylarının hukuki boyutunu ele alan birçok yayını bulunan Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi (TASC) Eşbaşkanı Avukat Günay Evinch de Birinci Dünya Savaşı döneminde Ermeni isyanı ve Osmanlı yönetiminin bunu bastırma girişimi sonucu meydana gelen trajik can kaybı ile sevk ve iskanın yarattığı sıkıntılar konusunda Türkler ve Ermeniler arasında uzlaşı sağlanmasının önemine işaret etti.
Uzlaşının, adalet ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde gerçekleşmesi gerektiğini belirten Evinch, “Uzlaşı sağlanmazsa, siyasi amaçlı soykırım iddialarının yarattığı öfke hakim gelmeye devam edecektir.” değerlendirmesinde bulundu.
Evinch, TASC’ın, ABD Başkanı Joe Biden’a 24 Nisan mesajına ilişkin bir mektup gönderdiğini, ABD Başkanının trajik 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlamamasının, Türk-Amerikan toplumu açısından büyük önem taşıdığına işaret etti.
Mektupta, Ermeni örgütlerin Rusya’nın desteğiyle sadece yüzde 25’ini oluşturdukları topraklarda dini ve etnik açıdan homojen bir Ermeni devleti kurmayı amaçladığının hatırlatıldığını ifade eden Evinch, söz konusu trajedinin, Ermenilerin isyan ve şiddet yerine Osmanlı İmparatorluğu’yla müzakere yoluna başvurmuş olması halinde engellenmiş olacağına işaret etti.
Evinch, BM’nin 2000, 2007 ve 2015 yıllarında 1915 olaylarının soykırım olmadığını açıkladığını anımsattı.