İsrail’in Filistinli sivillere uyguladığı katliamın durdurulması maksadıyla uluslararası koruma gücü oluşturulmasına ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, Birleşmiş Milletlerin (BM) Haziran 2018 ES-10/20 sayılı kararı ve İslam İşbirliği Teşkilatının (İİT) 7. Olağanüstü İslam Zirvesi bildirisinin barış gücüne hukuki zemin teşkil ettiğini dile getirdi.
- BM: İsrail’in Gazze’ye saldırıları sonucu en az 52 bin kişi yerinden edildi
- İsrail, Gazze Şeridi’nin farklı bölgelerindeki sokakları, altyapıyı, direniş güçlerine ait noktaları vurdu
- İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında hayatını kaybedenlerin sayısı 212’ye yükseldi
- Filistin’deki Yahudi terörü yüz yılı aştı
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Cengiz Tomar, 2018’de İstanbul’da toplanan olağanüstü İİT zirvesinde gündeme gelen “uluslararası koruma mekanizması kurulması” önerisinin şu an için en iyi asgari çözüm olduğunu söyledi.
Bu çözüm önerisinin öncelikle uluslararası topluma, BM ve İİT üye ülkelerine kabul ettirilmesi gerektiğinin altını çizen Tomar, “Tabii olayın bir de İsrail boyutu var. Bir ülkede BM Barış gücü konuşlanabilmesi için öncelikle Güvenlik Konseyi’nin karar alması gerekiyor. Ancak ABD’nin İsrail’i koruyucu tutumu yüzünden böyle bir karar alınması mümkün görünmüyor. ABD’nın ikna edilmesi önemli bu noktada.” diye konuştu.
Uluslararası koruma mekanizmasının iki tarafın çatışmaları sona erdirmesi ve karşılıklı rıza göstermesi durumunda sağlanabileceğine vurgu yapan Tomar, ABD’nin zorlaması olmadan İsrail’in bunu kabul etmesinin imkansız olduğunu belirtti.
Tomar, Haziran 2018 ES-10/20 sayılı BM Genel Kurul kararı ve 7. İİT Olağanüstü İslam Zirvesi bildirisinde uluslararası koruma mekanizmasının kurulmasına atıf yapıldığını, dolayısıyla konunun hukuki bir dayanağı olduğunu kaydetti.
Pratik imkansızlıklardan dolayı Filistin meselesinin çözüme kavuşamadığını ifade eden Tomar, şöyle devam etti:
“Filistin’e bir barış gücünün yerleştirilebilmesi için BM Güvenlik Konseyi kararı gerekiyor. Bu, ABD’nin veto yetkisi nedeniyle pratikte uygulanamıyor. İkinci husus ‘rıza meselesi’dir. Zira BM Barışı Destekleme Gücünün pratikte uygulanabilmesi için hukuki ilkelerin başında ilgili tarafların ‘rıza’ ilkesi gelmektedir. Böyle bir durumda Filistin, BM Barış Gücü konuşlanmasını kabul etse bile İsrail bunu kabul etmeyecektir. Zira İsrail’i buna zorlayabilecek tek ülke olan ABD’nin kendisi buna karşıdır.”
“Barış gücü için BMGK’nin aldığı kararların işletilmesi yeterli”
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun da İsrail’in sorumsuz saldırılarının, Filistin’in halkının uluslararası korumaya ihtiyacını net bir şekilde ortaya koyduğunu belirtti.
Haziran 2018 ES-10/20 sayılı BM Genel Kurul kararı ve 7. İİT Olağanüstü İslam Zirvesi bildirisinde alınan kararları hatırlatarak, yeni kararların alınmasına gerek olmadığını kaydeden Kurşun, “Mesele sadece Filistin ve İsrail tarafının meselesi değil, bu bölgesel bir sorundur. Dünya barışını ilgilendiren bir meseledir. BM bunun için elini taşın altına koymak zorundadır.” dedi.
Kurşun, BM, İİT ve iki tarafın fikir birliği ettikleri iki devletli çözüm için önce tarafların güvenliğinin sağlaması gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti:
“Burada öncelik, İsrail bombardımanı altında olan Filistin halkının güvenliğinin sağlanmasıdır. Ama unutulmamalıdır ki onların güvenliği aynı zamanda İsrail halkının da güvenliği anlamına geliyor. Şu anda bırakın Filistinlilerin güvenliğini, İsrail halkının bile güvenliği mevcut değil. Güvenliği İsrail yönetimine emanet etmek dünya barışına bir tehdittir.”
Kurşun, Türkiye’nin Filistin için uluslararası koruma çağrısı yapmasının son derece önemli olduğuna değinerek “Türkiye, İİT ile iş birliği yaparak uluslararası mekanizmaları harekete geçirme gayreti gösteriyor. Bu çağrıya dünyanın kulak vermesi gerekiyor. İsrail ve ABD’nin itirazlarına rağmen BM’den böyle bir karar çıkarılabilir.” şeklinde konuştu.
İİT üyelerinin Filistin konusunda hala yapabilecekleri çok şey olduğuna dikkati çeken Kurşun, şunları kaydetti:
“İİT üyeleri bir taraftan uluslararası sistemi harekete geçirmek, diğer taraftan da İsrail’e baskı uygulayabilecek araçlara, özellikle enerji kaynaklarına sahiptir. İnsanların güvenliği tehdit altında iken Filistinli çocuk, kadın, yaşlı ve masum insanlar göz göre göre ölürken hiç kimse sahip olduğu kaynakları ile refah özlemi duymasın. Bu yüzden İİT üyelerinin en azından bir bölümü, kaynaklarının arzı konusunu bir silah olarak kullanmalıdır.”
“Barış gücü göndermenin hukuki zemini var”
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akif Okur ise BM Güvenlik Konseyinde gerekli çoğunluğun sağlanması ve kararın veto edilmemesi durumunda Filistin’e barış gücü göndermenin hukuki temelinin oluşacağını ancak İsrail’in hukuk tanımazlığı ve ABD’nin bu ülkeye verdiği desteğin buna engel olduğunu anlattı.
Barış gücü göndermenin hukuku zemini olmasına rağmen sahada fiilen uygulanmasının çok zor olduğuna işaret eden Okur, “Uluslararası güvenlikle ilgili bir konu bu. Karar mekanizması BM Güvenlik Konseyidir ama ABD bu konuda yapılan girişimleri veto ettiği için böyle bir mekanizma kurulamıyor.” ifadesini kullandı.
Soğuk savaş yıllarında BM Güvenlik Konseyi’nin Kore meselesinde tıkanması sebebiyle BM Genel Kurulu’ndan asker gönderme kararının çıktığını hatırlatan Okur, şöyle devam etti:
“Kore meselesi Güvenlik Konseyi’nin yetki alanına giren bir konuydu. Sovyet vetosu sebebiyle karar alınamıyordu. Bunun üzerine ABD’nin öncülüğünde BM Genel Kurulu 377 sayılı Barış için Birleşme kararını aldı. Buna göre, beş daimi üyeden veto kullananlar sebebiyle BM güvenlik Kurulu karar alamazsa, uluslararası barış ve güvenliği ilgilendiren konularda BM Genel Kurulu, üyelerine askeri güç gönderme dahil gerekli tavsiyelerde bulunan bir karar alabilirdi. Ancak, bugün BM Genel Kurulu’ndan benzer bir karar çıkarılabilse bile uygulanma ihtimali zayıf gözüküyor. 3 Kasım 1950 tarihli kararın arkasında ABD ve müttefikleri vardı. ABD, İsrail’i desteklediği müddetçe bölgeye askeri bir güç yerleştirmek fiilen pek kolay görünmüyor.”
İİT bünyesinde böyle bir kararın çıkması gerektiğini dile getiren Okur, “İİT bünyesinde çıkacak bir uluslararası koruma kararı hem uluslararası kamuoyunun hoşnutsuzluğunun hangi boyutlara ulaştığını gösterecek hem de ABD ve İsrail üzerinde bir baskı oluşturmada etkili olacak.”değerlendirmesinde bulundu.
İsrail ve ABD’nin itirazlarına rağmen bir koruma gücü oluşturma ihtimali var”
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yücel Acer, başta Kudüs ve Gazze Şeridi’nde olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında oluşturulacak bir uluslararası görev gücünün çok önemli bir insani işlev göreceğini belirtti.
Filistin’de sivil korumaya büyük bir ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Acer, “Ancak, Filistin’de bu gücün oluşturulmasının hukuki ve fiziki şartları ciddi zorluklar içermektedir. Özellikle ABD’nin veto yetkisini kullanarak yapacağı engelleme yüzünden, BM Güvenlik Konseyi’nin bu yönde bir karar alamayacağı öngörülebilir. Oysa İsrail’in, bu nitelikte bir uluslararası gücün konuşlanmasına karşı çıkacağı düşünülürse, bu itiraz karşısında uluslararası gücün kurulup konuşlandırılabilmesi için hukuken bir Güvenlik Konseyi kararına ihtiyaç vardır.” şeklinde konuştu.
Acer, “İsrail’in ya da ABD gibi karşı çıkabilecek ülkelerin itirazlarına rağmen, BM Genel Kurulu kararı ile bir uluslararası koruma görev gücünün oluşturularak Filistin topraklarına konuşlandırılmasının ihtimal dahilinde bir seçenek.” dedi.
Uluslararası korumanın önünde bazı teknik zorlukların olduğuna vurgu yapan Acer, şöyle devam etti:
“Filistin topraklarının tamamının İsrail’in fiili ve askeri kontrolü altında olması nedeniyle, İsrail’in muhtemel fiili engellerinin aşılması gerekecektir. İkinci olarak da bu nitelikte bir uluslararası güce katkı sağlayarak hem teknik ihtiyaçların hem de finansal ihtiyaçların karşılanmasını, hatta bu nitelikte bir gücü bölgede uzun süre tutabilenin gereklerini ve ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli sayıda devletin bir araya getirilebilmesi gerekmektedir.”
İsrail’in uluslararası koruma gücünü, kendisine karşı oluşturulmuş bir güç olarak görebileceğini belirten Acer, söz konusu devletlerin bu bağlamda karşılaşabilecekleri siyasi ve askeri zorlukları da aşmaya hazır olması gerektiğini vurguladı.
Acer, bütün hukuki ve teknik zorluklara rağmen, uluslararası toplumun Filistin’deki sivillerin korunmasını sağlamasının hukuki ve vicdani bir yükümlülük olduğunu kaydetti.
– “Uluslararası koruma” kararı İsrail’e destek veren ülkelerin cesaretlerini sekteye uğratır”
Kastamonu Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Alaattin Dolu da İİT’nin kuruluş misyonlarından birisinin Mescid-i Aksa’yı muhafaza etmek olduğunu belirterek, teşkilat tarafından alınan 2018 tarihli “uluslararası koruma mekanizması kurulması” kararının tüm İslam ülke liderlerinin ahlaki ve tarihi sorumluluğunda olduğunu vurguladı.
Dolu, “Türkiye’nin öncülüğünde BM Güvenlik Konseyinden çıkarılacak ‘uluslararası koruma’ kararı bundan sonra İsrail’e destek veren ülkelerin işgale yönelik cesaretlendirmelerini de sekteye uğratacaktır.” ifadelerini kullandı.
İİT 7. Olağanüstü Toplantısında uluslararası korunma mekanizmasının nasıl olacağının 3. ve 4. maddelerde açıklandığını hatırlatan Dolu, şunları kaydetti:
“Son günlerde meydana gelen Şeyh Cerrah Mahallesi odaklı mesele, Kudüs’teki Filistinlilerin uluslararası kamuoyu tarafından yok sayılmasının bir sonucudur. Uluslararası korumanın kabul edilmesi ancak İsrail’i destekleyen devletlerin Kudüs’teki Filistinli varlığına ve İsrail işgaline yönelik kabulleriyle mümkündür. BM, geçmiş başarısızlıklarını tekrar etmemek için bu adımı atmalı. BM, ABD ve İsrail’in itirazlarına rağmen koruma gücünü oluşturmak zorundadır.”