ABD Başkanı Joe Biden’ın temmuz ayında bölgeye yaptığı ziyaretin ardından “çok uzak bir hedef” olarak nitelendirse de Filistin ile İsrail arasındaki iki devletli çözümü desteklediğini teyit etmesi sonrasında Ürdün Kralı Abdullah, 27 Temmuz’da başkent Amman’da İsrail Başbakanı Yair Lapid ile bir araya geldi.
İsrail Başbakanı Yair Lapid, Ürdün ile ortak bir sanayi bölgesi projesinin uygulanmasından bahsederken Amman yönetimi de bu fikrin 1998’e dayandığını açıkladı.
Karşılıklı bu açıklamaların, “küresel krizlerin ekonomilerdeki yansımalarını yaşarken fırsat arayışındaki iki ülke ilişkilerinin güçlenmeye doğru gittiği konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadığı” şeklinde değerlendiriliyor.
Ürdünlü akademisyenler, iki ülke arasındaki ilişkilerde meydana gelen muhtemel ısınmayı AA muhabirine değerlendirdi.
“ABD himayesinde ilişkilerde gerçek bir atılım yaşanıyor”
Ürdün’deki Mute Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Velid el-Uveymir, “Kral 2. Abdullah’ın İsrail Başbakanı Lapid ile yaptığı görüşmenin, iki ülkenin son dönemde gerileyen ilişkilerinde gerçek bir atılımın başlangıcını oluşturduğuna şüphe yok.” değerlendirmesinde bulundu.
İki lider arasındaki bu toplantının, Amman ve Tel Aviv arasında siyasi, güvenlik ve ekonomik koordinasyonun artırılması için dayanak noktası oluşturacağını belirten Uveymir, özellikle ABD’nin, “Körfez ülkeleri başta olmak üzere bir dizi Arap ülkesine tehdit oluşturan İran’ın genişlemesine karşı koymak için Orta Doğu bölgesinin sorunlarını yeniden düzenlemeye çalıştığını” kaydetti.
Akademisyen Uveymir, Ürdün ve İsrail, ABD’nin başlıca müttefikleri oldukları için bölgedeki değişimin ABD himayesinde gerçekleştiğini ifade etti.
Uveymir, sözlerine şöyle devam etti:
“İsrail’le olumlu ilişkilerin geliştirilmesi Filistin meselesine hizmet edilmesi açısından Ürdün’ün çıkarına olacak. 1994 yılında imzalanan Vadi Araba Anlaşması’nın iki devletli çözümün gerçek dayanağını oluşturduğunu, bu anlaşmanın yeniden harekete geçirilmesi ve İsrail’e diplomatik baskı yapılabilmesi için ilişkilerin iyi olmasının doğru olduğuna inanıyorum.”
Uveymir, Ürdün ile İsrail arasındaki serbest ekonomik bölgenin, iki taraf arasında daha fazla koordinasyon ve karşılıklı bağlılık için önemli bir adımı temsil ettiğini aktararak, karşılıklı ekonomik faydaların varlığının, birçok sorunun çözümünü kolaylaştıracağını sözlerine ekledi.
“Ufukta İsrail’in iki devletli çözümü kabul edeceğine dair bir işaret yok”
Haşimi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Bölüm Başkanı Asım Barkan, meselenin ABD’yi İsrail’e baskı kurmaya sevk edecek ve Washington’ın iki devletli çözüm çağrılarını gerçekleştirecek kadar kolay olmadığını söyledi.
ABD’nin bölge politikasına sıcak bakmayan Barkan, “ABD iki devletli çözümü isteseydi şimdi değil, yıllar önce uygulardı. ABD’nin yaptığı tek şey Arap-İsrail çatışmasını sona erdirmeyecek manevralardan ibaret.” diye konuştu.
Arapların, merakla ABD’nin açıklamalarını beklediğini, bunun ise sadece bir zaman kaybı olduğunu vurgulayan Barkan, “Ufukta İsrail’in iki devletli çözümü kabul edeceğine dair bir işaret yok, çünkü onu buna zorlayacak hiçbir şey yok.” dedi.
Ürdün’ün İsrail’e karşı tutumunun, Tel Aviv’in Filistin tarafının taleplerini ele alış biçimine bağlı olduğunun on yıllardır gayet açık olduğunu belirten Ürdünlü akademisyen, yaşananları “ilişkilerin gelişmesine yol açmayacak basit manevralar” şeklinde nitelendirerek Ürdün ile İsrail arasında herhangi bir yakınlaşmayı uzak bir ihtimal olarak değerlendirdi.
Çıkarları birleştiren projeler
Yazar ve siyasi analist Amir el-Sebayile de Ürdün ile İsrail arasındaki durgun seyreden ilişkileri hareketlendirmede ABD’nin rolünün göz ardı edilemeyeceğini belirtti.
İki ülke ilişkilerindeki hareketlilik ve Ürdün’ün İsrail’e karşı açık politika sürdürmesinin, Biden yönetiminin de isteği olduğunu söyleyen Sebayile, Amman-Tel Aviv ilişkilerinin bozulmasındaki en büyük sebebin Binyamin Netanyahu yönetimi olduğunu, bu sebebin de ortadan kalktığını belirtti.
Ürdün Kralı 2. Abdullah, Eylül 2019’da ABD’de yaptığı bir konuşmada, eski İsrail Başbakanı Netanyahu (2009-2021) dönemine denk gelen Ürdün-İsrail ilişkilerini, “en kötü durumda” şeklinde nitelendirmişti.
Ürdün-İsrail ilişkilerini ileriye taşıyacak yeni fırsatların yakalandığına işaret eden Sebayile, Ürdün’ün ilk defa İsrailli yetkililerin ziyaretlerini bu kadar ısrarla duyurduğuna dikkati çekti.
Akademisyen Sebayile, şunları kaydetti:
“Ürdün-İsrail ilişkilerini ileriye taşıyacak yeni fırsatlar yakalandı. Ürdün, ilk defa İsrailli yetkililerin ziyaretlerini bu kadar ısrarla duyuruyor. ABD yönetimi, iki ülke arasındaki ekonomik ve lojistik nitelikteki ortak projelerin tamamlanmasını hızlandırmaya çalışıyor. Böylece oluşturulan ortak çıkarlarla İsrailli siyasi liderlerin değişmesi durumunda bile ilişkilerin kötüleşmesini önlemek istiyor.”
Ürdün’ün Kudüs’teki rolünün geleceği
Hüseyin bin Talal Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Profesörü Hasan ed-Dace de Ürdün’ün işgal altındaki Doğu Kudüs’teki vesayet hakkını, Amman ve Tel Aviv arasındaki ilişkilerde olası gelişmeler ışığında değerlendirdi.
Ürdün Haşimi Krallığının siyasi ve dini boyutu olduğuna dikkati çeken Dace, Doğu Kudüs’ün 1967’deki işgalinden bu yana Ürdün egemenliği altında bulunduğunu ve uluslararası hukukun, egemenliğin Ürdün’e ait olduğunu kabul ettiğini aktardı.
Dace, işgal nedeniyle Ürdün egemenliğinin askıya alındığına dikkati çekerek, “İsrail’in şehirdeki yasal, siyasi ve dini durumu değiştirmemek”le yükümlü olduğunu hatırlattı.
Ürdünlü akademisyen Dace, “Ürdün ile İsrail arasındaki olası ve beklenen herhangi bir yakınlaşmada, Ürdün vesayeti hesaba katılmalı. Ürdün’ün rolü ihlal edilmemeli. Aksi takdirde herhangi bir ihlal, geçmişte yani Netanyahu döneminde olduğu gibi düşük düzeyde ilişkilere ve ilişkilerin gelişmesinde aksaklığa yol açacaktır.” görüşünü ifade etti.
Ürdün, İsrail ile 1994’te imzaladığı Vadi Araba Anlaşması ile Kudüs’teki dini işleri yürütme hakkını korumuştu. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Ürdün Kralı 2. Abdullah ile Mart 2013’te imzaladığı bir başka anlaşmayla Kudüs ve oradaki mukaddesatın korunması ve vesayeti hakkını da Ürdün Haşimi Krallığına vermişti.
Mescid-i Aksa da İsrail ile Ürdün arasında 26 Ekim 1994’te imzalanan barış antlaşmasına göre Ürdün Vakıflar, İslami İşler ve Mukaddesat Bakanlığına bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin himayesinde bulunuyor.