Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerden etkilenen bölgeden diğer illere yaralı taşıyan ambulans uçaklarda görev yapan pilot ve doktorlar, korku, stres ve sevinci bir arada yaşadıklarını, naklettikleri her yaralıyla duygusal bağ kurduklarını anlattı.
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıklar bünyesindeki hava araçları, kritik durumdaki yaralı depremzedeler için seferber oldu.
Sağlık Bakanlığı bünyesindeki ambulans uçak ve helikopterler de depremin yaşandığı 6 Şubat’tan itibaren aralıksız uçtu. Özelikle depremin ilk iki haftasında yüzlerce kez havalanan hava ambulansları, yaralı depremzedelerin farklı illerdeki hastanelere nakledilmesini sağladı.
Bu sistemin en önemli unsurlarından 4 sedyeli uçak ambulansın kaptan pilotu ve sağlık ekibi, deprem sonrası yaralıları naklederken yaşadıkları unutulmaz anları AA ekibine anlattı.
“Saat 04.30’da telefonum çaldı, hızla komuta merkezine gittim”
Kaptan Pilot Ali İmren, yaklaşık 6 yıldır görev yaptığı ambulans uçakta 24 saat esasına göre nöbet tuttuklarını belirterek, “Ben depremin yaşandığı 6 Şubat’ta nöbetçiydim, saat 04.30’da telefonum çaldı. Hızla komuta merkezine gittim, planlamalar yapıldı, hava durumları incelendi. Ardından ilk ekipleri götürmek için havanın en uygun olduğu Adana’ya havalandım.” dedi.
Adana’nın ardından Adıyaman’a uçtuğunu, burada ikinci depreme yakalandığını söyleyen İmren, “Adıyaman’dan ilk yaralıları alarak Ankara’ya getirdik. Sonrasında ise mekik trafiğine başladık, iki hafta boyunca illerden sürekli yaralıları taşıdık. Aralıksız bir tempo vardı.” ifadesini kullandı.
“Yaralı kız çocuğunun bakışlarını unutamayacağım”
Adıyaman, Kahramanmaraş, Adana ve Ankara arasında yaklaşık 55 dakikalık uçuş mesafesi olduğunu, sadece hastaların ayarlanması, uçağa nakli ve yakıt ikmali için bekleme süreleri koyduklarını anlatan İmren, “Bu süreçte yaşadığım duyguları ifade etmek gerçekten zor. Taşıdığımız her hastayı uygun yere, uygun zamanda, olabildiğince sağlıklı bir şekilde getirmek ana görevimiz.” diye konuştu.
Emekli asker pilot olduğunu ve benzer durumları sıklıkla yaşadığını aktaran İmren, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yaralı depremzedeleri taşırken de hastalarla birebir diyalog kurmasam da unutamadığım bazı anlar oldu. Daha üç gün önce, Şanlıurfa’da daha önce enkazdan çıkarılmış 12-13 yaşlarında, ‘crush sendromu’ yaşayan iki kız çocuğunu naklettik.
Bir kızımız tam uçaktan indirilirken camdan birbirimize baktık, ‘Artık iyisin’ anlamında karşılıklı gülümsedik. O an bakışlarında ağlama, korku, stres ve sevinç bir aradaydı, bir insanın yaşayabileceği bütün duyguları bana da yaşattı. Bunu ömrüm boyunca unutamayacağım.”
“Kesintisiz, aralıksız uçuşlar yapıldı”
Acil tıp ve yoğun bakım uzmanı Dr. Onur Ertezkoşan da 15 yıldır hekimlik yaptığını, son 5 yıldır da ambulans uçakta görev aldığını dile getirdi.
Depremin yaşandığı gün 04.30’da aldığı telefonla harekete geçtiklerini, sonrasında çok yoğun şekilde yaralıları naklettiklerini anlatan Ertezkoşan, “Deprem sonrası yaralılar için sadece bizim ekibimiz bile günde ortalama 6 uçuş gerçekleştirdi. Kesintisiz, aralıksız uçuşlar yapıldı, sadece uçağın teknik bakımları, yaralı nakli için iniyor ve tekrar havalanıyorduk.” şeklinde konuştu.
“Her yaralı annemiz, babamız, kızımız, oğlumuz gibi oldu”
Deprem sürecinde bu mesleği yapmaktan, yaralılara yardımcı olabilmekten bir kez daha gurur ve mutluluk duyduğunu, unutamadığı birçok an yaşadığını vurgulayan Ertezkoşan, şöyle devam etti:
“Deprem sonrası annesi-babası vefat etmiş 6 yaşında bir kız çocuğumuzu almıştık. Yanında halası vardı. Uçak ambulansta ekibimiz çocuğumuzla anne-baba gibi ilgilendi. Bir sağlık görevlimiz gözyaşlarını tutamazken, çocuğumuza fark ettirmemek için çabaladı, onunla oyunlar oynadı. Bizim için uçak ambulansla naklettiğimiz her yaralı annemiz, babamız, kızımız, oğlumuz gibi oluyor. Deprem felaketinde de taşıdığımız her yaralı için bu duyguları yaşadık.”
Ertezkoşan, sevk edilenler arasında havada müdahale edip hayata döndürdükler yaralılar olduğunu da anlatarak, “Deprem bölgesinde insanların yaralılar için ne kadar çabaladığını, koşturduğunu gördüm. Beni en çok duygulandıran da insanımızın bu fedakarlığı, yardımseverliğiydi.” değerlendirmesinde bulundu.