Amerikan Kalp Birliği (AHA) Dergisi’nde yayımlanan çalışmada, öfkenin kalp krizi geçirme riskine etkisi incelendi.
Çalışma kapsamında, kalp hastalıkları, ciddi ruh sağlığı sorunları veya diğer kronik hastalıkları olmayan 280 genç erişkin bireye, kan basıncı ile kalp atış hızı ölçümlerinin yanı sıra endotel hücre sağlığını tespit edebilmek için laboratuvar ortamında testler yapıldı.
Testlerin ardından gruplara ayrılan bireylerden, 8 dakika boyunca öfke, kaygı ve üzüntü hissi uyandıran anılarını hatırlamaları ve bunları yüksek sesle paylaşmaları istendi.
Öfke hissi uyandıran anıları hatırlamaları istenen kişilerin kan damarlarının genişleme kabiliyetinin azaldığı gözlemlendi.
İncelemeler sonucu, kısa süreli öfke patlamalarının, arterlerin sertleşmesini önlemede önemli rol oynadığı düşünülen bir işlev olan kan damarlarının uygun şekilde genişlemesine geçici olarak zarar verebileceği tespit edildi.
Orangutanların tıbbi bir bitkiyi doğrudan yaraya uyguladığı gözlemlendi
Almanya’daki Max Planck Hayvan Davranışları Enstitüsünden yapılan basın açıklamasına göre, Endonezya’nın Güney Açe bölgesindeki Gunung Leuser Milli Parkı’nı 1994’ten bu yana izleyen bilim insanları 2022’de Rakus adlı bir Sumatra orangutanının Güney Asya’da insanlar tarafından ağrı ve iltihap tedavisinde kullanılan şifalı bir bitkinin yapraklarını toplayıp çiğnediğini gözlemledi.
Yetişkin bir erkek orangutan olan Rakus’un daha sonra parmaklarını kullanarak bitki özlerini sağ yanağındaki yaraya sürdüğünü ardından da çiğnenmiş bitkiyi bandaj gibi kullanarak yarayı kapattığını kaydeden araştırmacılar, fotoğrafların, yaranın bir ayda sorunsuz şekilde iyileştiğini gösterdiğini aktardı.
Araştırmacılardan biyolog Isabelle Laumer, “İlk kez vahşi bir hayvanın oldukça güçlü bir şifalı bitkiyi doğrudan yaraya uyguladığını gözlemledik.” ifadesini kullandı.
İspermeçet balinalarının iletişimlerinin düşünülenden daha detaylı
“Nature” dergisinde yayımlanan araştırma kapsamında, Dominika sularında farklı derinliklere mikrofon yerleştirerek, yaklaşık 200 ispermeçet balinasından ses örnekleri toplandı.
Çalışmada, 21 farklı tıklama sesi türünden derlenen ve “koda” adı verilen ses verilerinin, bu balinaların iletişim dilinin insanlarınkine benzer bir yapıya sahip olduğunu ortaya koydu.
İletişim kuran balinaların çıkardıkları seslerin daha önce düşünülenden çok daha detaylı fonetik bir alfabe oluşturduğunu saptayan araştırmacılar, kodaların tam anlamlarını belirleyemese de bu seslerin insanların kullandığı kelime ve cümlelere benzediğini kaydetti.
Kanser vakalarının yüzde 40’ı obezite ile bağlantılı
İsveç’in Malmö kentindeki Lund Üniversitesinden bilim insanlarının yaptığı araştırmada, yaklaşık 40 yıllık bir süreçte 4,1 milyon kişinin verilerini incelendi.
Obezitenin artan tehdidini gösteren söz konusu yeni araştırmada bilim insanları, aşırı kiloya bağlı kanserlerin sayısının katlanarak arttığını ortaya koydu.
Çalışmada 32 kanser türü obeziteyle ilişkilendirilirken, bunlardan öne çıkanlarının meme, bağırsak, rahim ve böbrek kanseri olduğu kaydedildi.
Araştırmada, bilim insanları, kanser vakalarının yüzde 40’ının aşırı kilo ile bağlantılı olduğuna dikkati çekti.
“Dijital ikiz” teknolojisi, doğru tedavi için umut oldu
John Hopkins Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Profesörü Natalia Trayanova, ekibiyle oluşturduğu dijital kalp kopyası üzerine sayısız deney yaparak hastaya zarar vermeden tedavide tercih edilecek optimal cerrahi sürecin belirlenebildiğini kaydetti.
Trayanova ve ekibi, kalp ritim bozukluğu olan 80 yaşındaki bir hastanın manyetik rezonans görüntülerinden (MRI) faydalanarak oluşturdukları üç boyutlu modelin, cerrahi operasyonun başarılı sonuçlarını doğru şekilde öngördüğünü ortaya koydu.
Gebe kadınların rahimlerinin üç boyutlu modellerini kullanarak prematüre doğumları önlemeyi amaçlayan Columbia Üniversitesi Makine Mühendisliği Profesörü Kristin Myers, yeni şekillenen dijital ikiz teknolojisinin bu konuda daha isabetli teşhisler için kullanılabileceğini vurguladı.
Hava ve ses kirliliği psikolojik rahatsızlık riskini artırıyor
İngiltere’deki Bristol Üniversitesinde 1991-1992 yıllarında hamile kadınlarla başlayan uzun süreli araştırmada, 9 bin 65 çocuğun 12 yaşına kadar maruz kaldıkları hava ve ses kirliliği incelendi.
Söz konusu çocukların 13, 18 ve 24 yaşlarındaki psikolojik durumları anne karnından beri maruz kaldıkları hava ve ses kirliliğiyle karşılaştırıldı.
Sonuçlar, katılımcıların yaklaşık yüzde 19,5’inin psikotik bir deneyim yaşadığını ortaya koyarken, yaklaşık 11,4’ünün depresyon ve yaklaşık yüzde 9,7’sinin de kaygı bozukluğu yaşadığını gösterdi.
Araştırmacılar, PM2.5 adı verilen ince parçacıklı maddede küçük bir artışın bile daha fazla psikotik deneyimle ve depresyonla ilişkili olduğunu ifade etti.