Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Sayar, AA muhabirine, ailede genetik rahatsızlığı olanların, çocukluk çağında travmaya maruz kalanların, bardağın boş tarafına bakanların depresyon için risk altında olduğunu söyledi.
Sosyal medya bağımlılığının da depresyona neden olabildiğini dile getiren Sayar, şunları kaydetti:
“Sosyal medya insanların yalnızlığını tırmandırıyor. Sosyal medyada kendimizi avuttuğumuzu sanıyoruz. Fakat oradakilerin gerçek bir dostluk olmadığını zor zamanlara düştüğümüzde fark ediyoruz. Sosyal medya insanlardaki narsisizmi de tırmandırıyor. Hepimiz beğenilmek, alkışlanmak istiyoruz. Bu da insanları tuhaf bir çembere hapsediyor. Daha fazla beğeni alabilmek için sosyal medyada daha fazla zaman geçiriyoruz. Daha fazla vakit geçirdikçe insanlardan daha fazla uzaklaşmış oluyorsunuz. Bunun sonucunda insanlar depresyona girebiliyor. Sosyal medya bağımlılığının depresyona yol açtığıyla ilgili yayınlar var. O yüzden hep kararında kullanımı öneriyoruz.”
Sayar, özellikle salgın sonrasında sosyal medya ve oyun bağımlılığı bulunan kişi sayısında artış olduğunu belirterek, çocukları ekranın karşısından adeta zorla kaldırdıklarını ifade etti.
Sosyal medyayı doğru kullanmak gerektiğinin altını çizen Sayar, “Biz akıllı aletlerin oyuncağı olmayalım, onları kontrol etmeyi bilelim. Onlar bizim oyuncağımız, kontrol ve irade bizde olsun.” dedi.
“Yeni tedavi yöntemleri geliştiriliyor”
Depresyonun tedavisi için yeni yöntemlerin geliştirildiğini bildiren Sayar, “Depresyon tedavisi için çok uzun zamandır çığır açıcı bir buluşla karşılaşmamıştık. Şimdi birkaç tedavi geliştirildi.” diye konuştu.
Sayar, etkili ilaç tedavisi ve psikoterapi yöntemleriyle depresyonun tedavisinde başarılı sonuçlar aldıklarını ifade ederek, iki tedavinin bir arada olmasının çok daha etkinlik sağladığını anlattı.
Rahatsızlığı bulunanların hastanelere, psikiyatri uzmanlarına başvurabileceğinin altını çizen Sayar, “Bu tür rahatsızlığı olan insanlar ‘bilinçaltı temizliği veya aile dizimi terapileri’ gibi etkinliği bilimsel araştırmalarla gösterilmemiş moda akımlara yönelmek yerine etkinliği kanıtlanmış psikoterapi yöntemlerine ve biyolojik tedavilere yönelirse daha yararlı olacaktır.” değerlendirmesinde bulundu.